Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum (ÇEDES) Projesi, Milli Eğitim Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Gençlik ve Spor Bakanlığı tarafından ortaklaşa yürütülen bir proje.
Projenin amacı, “öğrencilerin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerleri benimseyen, koruyan ve geliştiren fertler olmaları, ayrıca çevreye duyarlı ve sorumlu bireyler olarak yetişmelerini sağlamak” diye açıklandı.
Proje, 2021 yılında ortaokullarda uygulamaya başlandı, 2023 yılında ilkokul ve liseler dahil tüm okulları kapsayacak şekilde genişletildi. Proje kapsamında, okullarda Değerler Kulübü kuruluyor ve bu kulüplerde öğrenciler, ilahiyatçılar tarafından “değerler eğitimini” alıyor.
Teori ve pratikteki fark
Projenin içeriği, “milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerleri kapsamaktadır.” Bu değerler arasında “saygı, sevgi, hoşgörü, yardımlaşma, sorumluluk, çevreye duyarlık, vatanseverlik, milli birlik ve beraberlik” gibi değerler de yer alıyor.
Proje kapsamında, öğrenciler çeşitli etkinliklere katılarak “değerler eğitimi” alıyor. Bu etkinlikler arasında konferanslar, paneller, söyleşiler, geziler, yarışmalar ve sportif etkinlikler var.
Teorisi bu şekilde ifade edilen ÇEDES projesinin uygulaması ise söylendiği gibi değil. Proje ilk günden beri tartışma konusu. Projenin din eğitimi vermeye yönelik bir proje olarak algılanmasından dolayı, laik eğitim anlayışına zarar veriyor.
Okullara 'manevi danışman' adı altında din görevlilerinin atanmasını içeren ÇEDES projesi; laik, bilimsel, çağdaş eğitimden yana olan veliler ve kamuoyu kamuoyu tarafından şiddetle eleştiriliyor. “Akl-ı selim, kalb-i selim ve zevk-i selim” sahibi bedensel ve sosyal bakımından dengeli bireyler yetiştirilmesini amaçladığını iddia eden ÇEDES projesinin uygulama ve esasları, yasal dayanak ve yönetmeliklerden yoksun bir şekilde hazırlanmıştır. Bu projeyi haklı göstermek için sayfalar dolusu yazılan tanımlar, uygulama genel esasları, uygulama mekânları görev ve yükümlülükleri mevcut yasa, mevzuat ve yönetmeliklere aykırıdır. Yani proje yasal değildir.
Bilimsel değerlerin rafa kaldırılması
ÇEDES projesi, siyasi iktidarın kamusal alanı ve eğitim kurumlarını laiklikten arındırma çabaları olarak değerlendiriliyor. Eğitimde bilimsel değerlerin rafa kaldırılması ve bilinçli olarak cehaletin öne çıkarılması, geçmişte olduğu gibi bugün de iktidar devamlılığı için politik bir zorunluluk haline getirilmesi olarak değerlendirilmelidir.
Tarikat ve cemaat mensuplarını birtakım gerekçelerle okullara sokulduğu bu “projenin” alt yapısının aydınlığa ve çağdaşlığa düşman yetkililerce mevcut yasa ve yönetmelikler hiçe sayılarak yıllar öncesinden oluşturulduğu biliniyor.
MEB, Diyanet ve tarikatlar üçgeninde seçmeli ders seçimi sırasında veliler, dolayısıyla öğrenciler, diğer derslerin öğretmeni yok gerekçesiyle din derslerini seçmeye zorlanmış, bu yöntem de neredeyse değişmez bir kural haline getirilmişti.
Çedes projesinin olumsuz yönleri şunlardır:
Projenin, din eğitimi vermeye yönelik bir proje olarak algılanmasından dolayı, laik eğitim anlayışına zarar vermesi mümkündür. Bu durum, özellikle Türkiye gibi laik bir eğitim sistemine sahip olan ülkelerde endişe vericidir.
Projenin, öğrencilerin akademik gelişimini engellemesi mümkündür. Bu durum, projenin içeriğinin ve uygulama şeklinin uygun olmaması durumunda ortaya çıkabilir.
Projenin, öğrencilerin dini inançlarını baskı altına alması mümkündür. Bu durum, projenin içeriğinin ve uygulama şeklinin tarafsız olmaması durumunda ortaya çıkabilir.
Sürekli olarak izlenmeli
Projenin bu olumsuz yönlerinin giderilmesi için, projenin amacının ve içeriğinin açıkça ifade edilmesi, projenin uygulanmasında tarafsızlığın ve objektifliğin sağlanması ve projenin sürekli olarak izlenmesi ve değerlendirilmesi gerekir.
Öncelikle 'manevi danışman' adı altında okullarda görevlendirilen kişiler mesleki ve pedagojik bilgilere sahip değiller. Sadece dini bilgilerle genç bireylerin bilgi, beceri ve psikolojik sorunlarına çözüm önerileri nasıl getirilebilir? Okullardaki manevi danışmanlık hizmetleri ile sosyal hizmetleri kurumları, ceza infaz kurumları ve hastanelerde yetişkinlere verilen din hizmeti uygulamaları hedefleri açısından çok farklı ve tartışmalı. Son birkaç yılda öğrenci intiharlarının gerçekleştiği KYK yurtlarında manevi danışmanlıklara neden son verildiğine ilişkin tatmin edici bir resmi açıklama da henüz yapılamadı.
Okullarda rehberlik ve psikolojik danışman, din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenleri varken manevi danışman adı altında bu din görevlilerinin görevlendirilmesi manidar.
Okullarda öğrencilerle çok iyi iletişim kurabilen ve mesleki açıdan birikimli olan rehber öğretmenler bulunurken, farklı yaş gruplarına sahip öğrencilerin psikolojisi ve eğitimiyle ilgili ciddi bir bilgi donanımına ve alt yapısına sahip olmayan 'manevi danışmanların' öğrencilerle iletişiminin yol haritası nasıl çizilecek? Anaokulunda görev alan Kuran kursu öğreticisi ile fen lisesinde görev alan vaiz, öğrencilerin yaş ve bilgi seviyelerine ilişkin neler söyleyeceklerini önceden planlıyor mu?
Protokolde "ÇEDES uygulama mekânları" diye tarif edilen mekânların nereler olacağı yönünde bir tarif ve kısıtlama neden yok? Projeye göre gönüllü öğrencilerin proje mekânlarında diğer öğrencilere 'rol model' olarak gösterilmesi ile ne amaçlanıyor?
Proje kapsamında gerçekleştirilecek spor müsabakaları, musiki dinletileri, geleneksel yarışmalar, sohbetler, çeşitli çevrelerde görünür olma çabaları gerici fikirlerin dillendirilip öne çıkarıldığı gösterilere dönüşebilir.
Yine bu uygulamalar esnasında öğrencilerden elde edilen kişisel verilerin, toplu çekilen fotoğrafların ve videoların farklı alanlarda kullanılmayacağının ve tarikatlar tarafından arşivlenmeyeceğinin bir garantisi var mı?
ÇEDES uygulaması ile kamu kaynakları ve olanakları kullanılarak bir tür resmi cemaat çalışmasının yolu açılmıştır. Din görevlilerin okullarda 'manevi danışman' adı altında görevlendirilmesi, okullarda öğretmenler arasındaki iç barışı, mesleki dayanışmayı bozabileceği gibi velilerin de siyasi olarak kamplaşmasına yol açacaktır.
Toplumun dinsel, etnik, kültürel ve inanç çeşitliliğini dikkate almadan farklı kademelerde eğitim öğretim gören milyonlarca öğrenciyi ve onların ailelerini homojen bir yapıda görüp değerlendirmek büyük bir yanlış. Eğitim politikalarının merkezine tek din, tek mezhep anlayışının oturtulduğu bugünün Türkiye’sinde farklı kimlik ve inançlara karşı var olan önyargılar da halen devam ediyor. 1937'de devletin değiştirilemez temel bir niteliği olarak Anayasa'ya giren laiklik ilkesine güçlü bir şekilde sahip çıkılmalı. (AÖ/AS)