İnternet ve sosyal medya sayesinde, dünyaya sımsıkı kapalı memleketlerden bile sızabilen gerçekler baskıcı rejimleri fazlasıyla zorluyor.
Yalanları örtmek için devletin sansürü veya çarpıtılmış haberleri bile bir süre sonra fayda etmez hale gelebiliyor.
Diktatörlüklere has önlemlere rağmen, Rusya'nın himayesi altındaki Çeçenya gibi ülkelerdenSson yıllarda gelen bilgilere göre eşcinseller görüldükleri yerde dövülüyor, lince varan zulümlere maruz bırakılıyor, gözaltına alındıktan sonra meçhul zindanlarda işkenceye tabi tutuluyor; bazılarının akibeti ise, kaybedildikten uzun süre geçmiş olmasına rağmen halen meçhul.
Bu sene pandemi yüzünden misafirlerinin çoğunu Amsterdam'da ağırlayamayan 33.IDFA'da yer alan iki belgesel mevzuya fazlasıyla iddialı bir biçimde parmak basıyor.
Yönetmenliğini David France'in yaptığı Çeçenistan'a hoş geldiniz (Welcome to Chechnya) ve Reka Valerik imzalı Sessiz ses (Silent voice).
Her iki filmde mutlaka hissedilen esas baskı unsuru, memleketlerinden kelle koltukta kaçabilmiş
eşcinsellerin uzak diyarlarda bile kendilerini tehdit altında hissetmeleri.
Mafyatik bir ağ şeklinde dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar eşcinselleri öldürmeye adeta ant içmiş bazı maço Çeçenlerin bu şekilde örselenmişliklerini, kompleks ve ezikliklerini telafi etmeye çalıştıklarını söylemek çok mu iddialı olur?
Dünyadaki ekonomik ve sosyal problemleri çözmekte zorlanan devletler, ahı gitmiş vahı kalmış kapitalist sistemden ve otoriter rejimlerden hala medet umduklarından mı ne, gündemi saptırarak mütemadiyen günah keçileri bulmakta; geyler ve lezbiyenler de bu kapsama giriyor!
Toplumun bir ucunda eşcinseller, diğerinde heteroseksüeller varmış yanılgısı ön plana çıkarılarak hepimizin içindeki homoseksüel potansiyel yok sayılıyor, hayat yolculuğu sırasında tesadüf eseri olarak bile karşımıza çıkabilen bazı dinamiklerin cinselliğe evrilme ihtimali inkâr edilebiliyor.
Üstelik sadece hemcinslerden oluşan insan topluluklarının geleneksel olarak eşcinsel pratiklere ne kadar müsait olduğu hepimize malum olmasına rağmen!
Nereye kadar inkâr?
Çeçenistan'ın devlet başkanı Ramazan Ahmetoviç Kadirov, Türkiye'ye çok da uzak olmayan diyarın ilk Cumhurbaşkanı Ahmet Kadirov'un oğlu. Birinci Rus - Çeçen savaşında babasıyla beraber Ruslara direnmiş, ikincisinde Rusların yanında yer almış.
Ramazan, Vladimir Putin'in desteğiyle iktidara geldiği gibi Rusya Federasyonu Kahramanıunvanı kendisine yine Putin tarafından verilmiş. Futbol kulübü Ahmat'ın başkanlığını yürütüyor, evli ve sekiz çocuk babası.
Wikipedia'da 30 bin kişilik şahsi ordusunun Rusya Federasyonu içerisinde tartışmalı bir yere sahip olduğu da verilen bilgiler arasında. 2020 ABD yapımı Çeçenistan'a hoş geldiniz başlıklı 107 dakikalık belgeselde sevimsiz lider önce, eşcinsellik gibi kültürlerine aykırı saydığı pratiklerin ülkesinde var olmadığını iddia edebiliyor.
Bu ve buna benzer "sapkınlıklar"ın, hatta tüm kötülüklerin kaynağı olarak görülen Batı'dan gelen gazeteciyle devam eden röportajında Kadirov tüm dünyada malum olmuş bazı somut bilgileri inkâr edemeyince gazeteciye eşcinselleri alıp gitmesini salık veriyor.
Kadirov'un birlikte samimi şekilde poz verdiği, gey olduğu düşünülen meşhur şarkıcı Zelim Bakaev'in Grozni'de güvenlik kuvvetleri tarafından gözaltına alındıktan sonra 2017'den beri kayıp olması yeterince manidar değil mi?
Adeta bir nefret virüsü
Filmde yalnız saldırgan çetelerin veya güvenlik kuvvetlerinin hedefi değil, öz ailelerinin bile kurbanı olabilen eşcinseller tanıyoruz. Ne de olsa mütemadiyen yapılan propagandada linç vahşetine eşcinsellerin abileri, babaları, hatta anneleri bile dahil edilmeye çalışılıyor.
Dolayısıyla LGBTQ+ bireyleri bu inanılması zor şiddet sarmalından çıkarmak için Rus bazı aktivistler faaliyete geçiyor ve kahramanlarımızı kurtarma operasyonları sırasında onların yüzlerini dijital tekniklerle kamufle ediyor.
Doğup büyüdükleri coğrafyadan kaçırılan her iki cinsiyetten eşcinseller büyük bir gizlilik içinde mümkünse Rusya dışına çıkarılıyor, proje başarıya ulaştığı taktirde uzak diyarlarda yeni bir hayat kurmalarının temelleri atılıyor.
Aralarından adı Grişa olan bir kahramanımızın aslında Çeçen bile olmadığını, Rus kimliğine rağmen Çeçenistan'da kötü muameleye tabi tutulduğunu öğreniyoruz.
Ailesi bile tehdit edildiğinden insan hakları örgütü tarafından topluca Rusya dışına kaçırılışlarını izliyoruz.
Gizli tutulan kimliği, Moskova'da açılan ve mümkün olduğunca medyatik olması istenen bir dava vesilesiyle biz seyircilere ve medyaya açıklanıyor.
Fakat Rusya'nın ve Putin'in nedense "yaramaz" evladı muamelesi gören Kadirov ve memleketlilerinin kayırılma süreçleri tam gaz devam ettiğinden hukuki süreç anında tıkanıyor.
Rusya'nın genelinde de, din ön plana çıktıkça eşcinsellere nefretin bir alışkanlık haline getirilebildiğini biliyoruz.
Sundance, Hot Docs ve Berlinale'den ödüllü belgesel gerginlikle bezenmiş, son zamanların popüler numaralarını kullanan ve televizyon stiline yaslanan bir korku filmi kıvamında.
İyilerin yanında olsak da sanki zulmün jargonunu bir şekilde kabul etmemiz ve iyilerin olası zaferini bir futbol maçı seyredermişiz gibi kutlamamız bekleniyor adeta.
Meselenin çok ağır ve acilen çözümlenmesi gerektiği kesin; geniş kitlelerin dikkatini mevzuya çekmek için bu agresif sinema dilini kullanmak belki de daha yararlı görülmüştür.
Sürü psikolojinin güdümünde linç
Güvenlikleri için kaçırıldıkları ülkelerde bitmez tükenmez sığınmacı prosedürleri sürerken yabancılığın, yalnızlığın ve iletişimsizliğin ağırlığı kahramanlarımızın üzerine çöküyor.
Üstelik Sessiz ses belgeselinin gey kahramanı, bir zamanların milli sporcusu Khavaj Çeçenya'da maruz kaldığı kötü muamele yüzünden sesini kaybetmiştir ve Belçika'da kendisine sığınmacı statüsünü kazandıracak ikna edici konuşmaları yapamayacak vaziyettedir.
Sesine tekrar kavuşması için kendisine yardımcı olan sosyal hizmet görevlisi ses tellerinde herhangi bir arıza olmadığını, problemin psikolojik olduğunu söylemekte, şok ve onun yarattığı travma aşılmazsa sesinin geri gelemeyeceğini belirtmektedir.
Muhtelif dövüş sporları hususunda kariyer yapmış kahramanımızın yüzünü net olarak göremesek de yönetmen bize çıplak bedeninin görüntülerini, dozunu artırma suretiyle azar azar sunmakta.
Bu arada güvenlik sebeplerinden dolayı asla cevap veremese de telefonuna annesinden mütemadiyen dramatik ses mesajları gelmektedir.
Evladını çoktan özlemiş olan anası Khavaj'ın abisiyle konuşmuş olduğunu, abisini yuvasına döndüğü taktirde Khavaj'a kötü bir şey yapmaması yönüne ikna ettiğini söylemektedir.
Mesajlarına oğluna cevap vermesi ve memleketine bir an önce geri dönmesi için yalvarırken eski fotoğraflara baktığını, fotoğraflarda çocukken kirletilmemiş halini gördüğünü; spor kulübünde yaptıklarıyla kulübün onurunu zedelediğini ve hasta olduğundan hareketlerini özenle kontrol etmiş olması gerektiğini ağlamaklı bir sesle ifade etmektedir.
Durumu mollaya sorduğunu, Khavaj'ın istediği taktirde iyileşebileceğini söylediğini aktarmaktadır.
Batı'da hastalığının beter olacağını, oralarda normale dönebilmesi için kimsenin kendisine yardımcı olmayacağını belirtmektedir.
Bu arada biz Khavaj'ın kendisi gibi spora meraklı, yakışıklı bir genç adamla takılmaya başladığını görüyoruz.
Gece sadece ikisinin olduğu loş bir spor kulübünde boks antrenmanı yaparlarken Khavaj'ın gayet tecrübeli bir güreşçi gibi arkadaşına ayak seviyesinden atikçe hamle yapışına şahit oluyoruz.
O ana kadar belirli bir mesafede duran bedenler birbirine kenetleniyor, nefes alıp vermeler şiddetleniyor, ışık/gölge maharetiyle de kaslar iyice belirginleşiyor...
Yönetmen Reka Valerik, Khavaj'ın yapılı vücudunu film boyunca homoerotik bir unsur olarak kullanırken namaz kılışını da bizimle paylaşıyor ve eşcinsellikle Müslüman inancının aynı kişide buluşabileceğini gösteriyor.
Ana yüreği
Bir ara, oğlundan hiç haber alamadığı için ona küsen anne bir süre sonra dayamayarak oğlunu tekrar mesaj yağmuruna tabi tutuyor.
Devlet propagandasında belirtildiği kadarıyla Avrupa'nın en yeni, en büyük ve en güzel delfinaryumunda iş bulmuş olan annesi Çeçenistan'da her şeyin çok güzel olduğunu bildirmektedir.
Parasız kalmıştır ama çalıştığı müessesede yunuslarla az da olsa vakit geçirmekten memnundur.
Eski Grozni'den eser yoktur, savaşla yerle bir olan şehir baştan yaratılmış, adeta küllerinden tekrar doğmuştur.
Fakat Çeçenistan'da kadınlar eskisi kadar özgür değildir, sanki yunuslar bile mutlu rolü yapmaktadır.
Anneye atfedilen bu cümleler aslında Çeçenya'ya yönelik eleştirinin adeta ısmarlama bir dışavurumu haline geliyor, ayrıca halkın kafasının nasıl karıştığının ispatı oluyor.
Tıpkı 2020 Fransa/Belçika ortak yapımı 51 dakikalık Sessiz ses belgeselinin takındığı genel tavır gibi.
Çehresini yine görmesek de, filmin sonlarına doğru Khavaj'ın yandan da olsa çırılçıplak bedenini banyo küvetinin dış kenarına oturmuş halde izliyoruz.
Gey ikonografisine uygun bir arzu nesnesi olarak filmin seksî kahramanı neredeyse sonuna kadar sömürülmüştür; geriye bir tek, erkek arkadaşıyla olası cinsel ilişki anları kalmıştır.
Zulümden bahsedilen bir film, acılı kahramanının adeta pornografik suretine dönüşmüştür...
(Bu yazı da biraz öyle olmuş gibi sanki!)
(MT/PT)