"Bir toplumda siyasi diyalog ve müzakere kanallarının açık olması; tartışma, konuşma ve uzlaşma süreçlerinin etkin işlemesiyle güçlenecek ve medeni ilişkilerin kurulmasını ve yürümesini de sağlayacaktır.... Eğer siyasal tutumlar, davranışlar, talepler ve görüşler kısıtlı ve dar bir alanda kalır, bazı kesimlere kapalı olursa; bundan en başta demokrasi zarar görecektir ve yönetim denilen iktidara dayalı alan, bir avuç seçkin zümrenin kontrol ve hâkimiyeti altında bulunmaktan kurtulamayacaktır." buyuruyor Devlet Bahçeli ve ekliyor: "Çok şükür ki ülkemiz böyle bir durum ve geri bir sosyal form içinde değildir ve geniş siyasal katılımı bazı sorunları içinde barındırmasına rağmen gerçekleştirebilmiştir."
Bahçeli'nin ağzından dökülen bu eşit yurttaşlık güzellemesinde, eşit katılımın olmaması halinde demokrasinin zarar göreceği not edilmiş. Not edilmiş diyorum; kendisinin hazırlanan metne katılımcı dublaj yaptığını varsayarak! Bazı kesimler konuşamaz, katılamaz, şiddet görür, linç edilirse olan demokrasiye olur. Ne ala, kalan bazı kesimler bizimdir. Ve ülkemiz geri bir sosyal form içinde olmadığı için, maç garantilendiğinde, yani demem o ki zamanı geldiğinde, onlara da risksiz paslar atılabilecektir. Çünkü siyasal iktidar yarışı maça adam toplamak gibi bir şeydir. Adam, adamdır der Brecht!
Devam edelim: "Bu süreçte Türk kadının seçme ve seçilme hakkını elde etmesi ve kendisini ilgilendiren ya da ilgilendirebilecek süreçlere doğrudan doğruya dahil olması çok etkili olmuştur. Nitekim 5 Aralık tarihinde kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesinin 76. yıldönümünü gururla kutlamış bulunuyoruz. Siyasetin cinsiyete saplanmış türevi ve kadınları dışlayan yorumu böylelikle ortadan kaldırılmış ve insan olmanın herkes için sağladığı eşit sorumluluk ve haklar kadın-erkek ayırımına takılmadan sahiplerine kazandırılmıştır."
Bahçeli'nin ilginç hesaplamaları bir süredir gündemde. Bu bağlamda her ülküdaşına bir görev yükledi kendileri: Hayatında hiç Milliyetçi Hareket Partisi'ne oy vermemiş, ilkokuldaki beş arkadaşını bulacaksın, ortaöğretimden beş arkadaşını bulacaksın, askerlik yaptığına göre asker arkadaşlarından beş tanesini bulacaksın, mahalle arkadaşlarından beş tane bulacaksın, sokaktan da dört arkadaşını bulacaksın, hepsini toplarsan yirmi dört! Yirmi dört derken de eliyle iki yapıyor Bahçeli, zafer işareti desek, hâşâ! Kırk dokuz milyonu yirmi dörde böler iseniz...diye devam ediyor iktidar hesabı. Ve soruyor sonunda: Bu inandırıcı olmayan bir hesap mıdır?
Kafalarla arası tarihsel olarak pek de uzak olmayan bir siyasi parti ideolojisini temsil eden bir liderin, siyasal iktidarı da kafalar toplamına indirgemesi ilginç bulunmamış olabilir. "Tartışma, konuşma ve uzlaşma süreçlerinin etkin işlemesiyle" bulunmamış seçmenlerle sağlanacak iktidar mevkiinin demokrasinin zarar görmemesi için çalışacağına şüphe duyamayız. Çünkü demokrasi bizim için iyidir, bize rağmen tesis edilir, etkin kılınır. Fakat o da ne? Benim asker arkadaşım yok!
Siyasetin cinsiyete saplanmış türevinin ve kadınları dışlayan yorumunun maziye karıştığını haykıran Sayın Bahçeli'nin siyasal iktidar hesabı açıkça cinsiyetçidir. Kadınları siyasal özneler olarak görmemesi, iktidar hesaplarını yaparken yalnızca Türk erkeklerini birer seçmen olarak kodlaması bizce malumun ilanıdır. Fakat kendisi hemen ardından kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesinin yıldönümünü "gururla" kutlarken, ataerkilliğin orjinine saplanmış zatına, toplumun marjininden seslerin yükseleceğini hesaba katmamış olsa gerek: Siz bizi siyasal özne saymasanız, ne kaybederiz Sayın Bahçeli?! (SK/EÜ)
______________________________________________________________________________
* Seray Kumlu, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, yüksek lisans.