Sudan sonra en çok içilen içecek olan çay, birçok kültürün parçası. Bilgisayar başında yazı yazarken, kitap okurken, koyu bir sohbette eksik edilmeyen çayın hiç de sıradan olmayan kanlı bir tarihi var.
Avrupa’da popüler hale gelmesiyle, çayın tarihine savaş girdi. Birleşik Krallık, Çin’den gelen çay ticaretini tekelleştirmeye koyuldu.
Amerikalılar, tonlarca çayı Atlas Okyanusuna döktüler. Koca okyanusu demlediler. Mahatma Gandhi, İngiliz Valisiyle Hindistan’ın kaderi üzerinde konuşurken, çayına tuz serperek İngilizlerin Amerika’dan kovuldukları meşhur “Boston Çay Partisi”ne atıfta bulunuyordu.
Çayın ilk ortaya çıktığı dönemlerde lüks bir içki olarak içilirdi. Çok pahalı olduğu için, eczanelerde satılır ve ancak zenginler içebilirdi. Çay, bu yüzden işçilerin ve normal insanların hayatına geç girdi.
Çin’de çay
Çayın tam olarak ne zaman ve nasıl ortaya çıktığı belli olmasa da kaynaklar Çinlileri işaret ediyor. Çayın ilk keşfedildiği yer Çin olarak bilinir. Doğu Asya ve özellikle Çin filmlerini, dizilerini izleyenler Çinlilerin çaya nasıl düşkün olduklarını fark etmiş olmalılardır. Bir Çin atasözü der ki “Üç gün yiyeceksiz kalmak bir gün çaysız kalmaktan iyidir.”
Tesadüfen keşfedildiği söylenen çayı, rivayete göre ilk olarak Çin imparatoru Shen Nung demlemiş. Sheng Nung, yabani bir çay dalıyla ateşi yelpazeleyerek içecek su kaynatırken rüzgârın esmesiyle birlikte bitkinin birkaç yaprağı kaynayan suya düşmüş. Sonrası malum.
Çay, tüm Çin’e yayıldıkça, artık bilinçli çay tarımına da gereksinim duyuluyordu. Beklenen oldu; Çin, çay tarımı yapmaya başladı. Çay, Tang Hanedanlığı döneminde Çin’in milli içeceği oluverdi.
Çay, Çin veya Asya insanlarının kültüründe önemli hale gelirken sınırlarını da bir yandan aşıyordu. Çay tüccarlığı yapan Çinliler, Avrupa’dan gelen tüccarlara çay ikram ediyordu. Avrupalı tüccarların çaya olan ilgileri arttıkça geri döndükleri ana vatanlarına çayı da götürüyordu.
16. yüzyılın ortalarında Avrupalı tüccarlar Çin’den getirdikleri çayı ve demlikleri kıtaya tanıttı. Çayın ayak bastığı her yerde “tiryakilik” yaratan özelliği, Avrupalılar ve özellikle İngilizlerin gönlünü fethetti.
Kralların içeceği
Çin’e gelen Portekizli misyonerlerce, Avrupalılar kısa sürede çayla tanıştılar. Çay, Hollanda’nın barlarında ve Birleşik Krallık’ın kahvehanelerinde, tiryakisi olunan temel bir gıda maddesiydi. Çünkü İngiliz Kralı II. Charles’ın karısı Portekizli Catherine Braganza çay hayranıydı. İngiliz Bedford Düşesi Anna Maria Russell da ikindi çayını, pastayla birlikte kullanıyordu.
Fransa’da çay, XIV. Louis’nin sarayını silip süpürürken, aristokrat Fransız hanımları çayı sütten yarattı. Kralların ve zenginlerin içeceği olarak kabul edildiğinden çay, Fransız Devrimi’nden sonra Fransa’da parya oldu.
Çayın en özel içme biçimi Ruslara aittir. Moğol Hanı Rus elçisine, Romanov Hanedanı’nın ilk hükümdarı olan Çar Mihail’e hediye olarak götürmesi için çay verdi. Bundan sonra çayla tanışan Ruslar, kendi stillerine uygun bir biçimde içmeye başladılar. Rusya, Çin ile Avrupa arasındaki konumu nedeniyle, bir çay diyarı olmaya çok uygundu.
Afyon savaşları
Çin, dönemin en kalabalık ve en zengin devletlerinden biriydi. Çay, Çin’in elinde ekonomik bir silahtı. İngilizlerin çaya olan düşkünlükleri, Çinlilerle daha çok ticaret yapmasına yol açıyordu. İngilizler çayı çok sevmişti bir kere, Çin’le olan ticaret tiryakiliği kaçınılmazdı.
Tabii, beklenenler Çin’in istediği gibi gelişti. Altın ve gümüş paralarla, İngilizlere çay satışı sayesinde Çin’in kasaları doluyordu. Çin’in toplam gelirinin yüzde 10’u Birleşik Krallık’ın çay vergilerinden elde ediliyordu. Bu durumdan hiç hazzetmeyen “güneşi batmayan imparatorluk” çay tiryakiliği işinden memnun değildi. Çinlilerle yapılan ticaret para kaybettiriyordu. İngilizler de Çinlilere bir şeyler satmak istiyordu. Başka tiryaki yapacak bir şey bulmaları gerekirdi. Çay mı? Hayır. Afyon olmalıydı…
İngilizler, Çin’e, egemenliğindeki Hindistan’dan gemiler dolusu afyon götürmeye başladı. Burada satılan afyon dünyanın en kalabalık devleti olan Çin’deki halkta bağımlılık etkisini yaratıyordu. 1839 yılına gelindiğinde yaklaşık 20 milyon civarı Çinli afyona bağımlı oldu. En parlak dönemini yaşayan Çin tarihinde ilk kez ihracatından fazla ithalat yapmış oldu.
İngilizlerin, durmadan Çinlilere afyonu satması hanedanlığı rahatsız etmişti. Bu sefer ticaret Çin aleyhinde gelişiyordu. Asya devi Çin, bu duruma el attı. Çin hanedanlığı, iki yüz bin civarı kasa afyonu imha etti. Üstelik bununla yetinmedi; afyonu satan, yakalanıp ya cezalandırılıyor ya da öldürülüyordu. İpin ucu İngiliz tüccarlarına çıkıyordu; işkence, ceza, ölüm seçenekleri bulunuyordu onlar için.
Birleşik Krallık için afyon demek, para demekti. Krallık da harekete geçerek, donanmasını yola çıkarttı. İki yıl süren savaş sonucu Çin imparatoru boyun eğdi, savaş tazminatı ve imha edilen afyon bedelini ödemesine razı oldu.
İkili devlet, Birleşik Krallık-Çin, 1942 yılında barış anlaşmasını imzaladılar. Anlaşmada; beş Çin limanı dış ticarete açılacak, Hong Kong Adası Birleşik Krallık’a verilecek. Hong Kong, elli beş yıl aradan sonra 1997’de yeniden Çin’e verildi.
Boston Çay Partisi
Bir bardak çayın Amerikan bağımsızlığının nedeni olacağını kimse hayal edemezdi, peki bu nasıl oldu? İngilizler her yerdeydi. Amerika’da, Avustralya’da, Yeni Zelanda’da, Hindistan’da kök söktürüyordu. Tabii eski günlerdeki gibi parlak bir gelecek vaat etmiyordu. Sömürgeleri çatırdıyor, isyan ve savaşlarla boğuşan bir Krallık vardı.
Birleşik Krallık’ın savaş koşulları yüzünden fakirleştiği dönemde egemenliği altında bulunan on üç Amerikan kolonisi üzerinde baskısını hissettiriyordu. Bu yüzden boşalan hazinenin doldurulması için Amerikan halkının sırtına ağır vergiler yüklendi. Bu şartlar altında halk iyice huzursuz oldu, öfke biriktirdi. Çanlar, Birleşik Krallık için çalıyordu. Bir şeylerin değişmesi ya da olayların başlaması an meselesiydi.
O dönemde Birleşik Krallık, egemenliği altındaki kolonilerin ordusunun giderlerine ortak olma ihtiyacını görmüş, bu nedenle halktan çay vergisi de dahil olmak üzere vergiler koymuştu. Bu vergiler kolonilerde büyük protestolarla karşılandı. Protestolar devam ederken, çaydan alınan vergi hariç vergiler kaldırıldı.
Fahiş çay vergisi, Amerikan halkını çıldırttı. Doğu Hindistan Şirketi’ne ait gemiler her zamanki gibi yine mallarını Amerika’ya getirmişti.
16 Aralık 1773 gecesinde, yüzlerini boyayıp saçlarına tüy takarak Kızılderili kıyafeti giyen yaklaşık 150 koloni üyesi çay yüklü gemilere çıkıp, Doğu Hindistan Şirketi’ne ait yaklaşık 46 ton çayı Boston Limanı’na döktüler! Olay gecesinde yer alan birçok kişi güvenliklerinden endişe duyarak geçici olarak Boston’dan ayrıldı. Olay sırasında hiçkimse yaralanmadı ve İngiliz kuvvetleriyle herhangi bir çatışma yaşanmadı.
“Boston Çay Partisi” denilen bu olay ABD’nin bağımsızlık temelini atan ilk isyan meşalesi, Birleşik Krallık’a karşı aynı zamanda ilk meydan okuma eylemiydi. Bu da Amerikan Bağımsızlık Savaşı’nın fitilini ateşledi.
Samuel Adams ve tüccar John Hancock’un başrolünde gerçekleşen bu politik eylem, Birleşik Krallık’ı kızdırdı. Başbakan Lord Frederick North, kolonilere ayar vermek için denize dökülen çayın parasının geri ödenmesi talep etti. Bu mümkün olamayacağı için de Boston Limanı’nı ablukaya aldı. Massachusetts’in özerkliği iptal edilip, yönetimi doğrudan Birleşik Krallık’a bağlandı.
1774’te Birleşik Krallık’ın kolonilere uyguladığı baskının haberi 13 koloniye kadar ulaşmıştı. “Temsiliyet yoksa vergi de yok” sloganıyla birleşen ve Birleşik Krallık’tan kurtulmak isteyen koloni liderleri, toplanıp ilk kongrelerini gerçekleştirdiler. Aynı yıl 12 koloniden 56 delege, Philadelphia’da yaptıkları toplantıda Birleşik Krallık Parlamentosuna tek bir mesaj göndererek isyan ettiklerini duyurdular: “Özgür insanların kendilerini sayıca üstünlüklerine göre temsil etmelerine izin verin. Virginialılar, Pennsylvanyalılar, New Yorklular ve New Englanderlar arasında artık ayrım yok. Ben artık Virginialı değilim, Amerikalıyım!”
Özetlersek
İngilizlerin parlak dönemlerine denk gelen çay düşkünlüğü birçok kanlı savaşa davetiye çıkardı. Çay tiryakiliğine yakalanan İngilizler milyonlarca Çinliyi afyona boğup, Çin’e Afyon Savaşları başlattı. Bu içki uğruna binlerce insan feda edildi.
İngilizler, yetmedi Amerikan halkının başına bela oldu. Boston Çay Partisi ile başlayan olay, uzun bir savaşla devam etti.
Sonra ne oldu? Çinliler afyondan kurtulup, Amerikalılar İngilizleri çayda kaynatıp, Hintliler İngiliz’in çayına tuz atıp özgür oldular. Üzerinde “güneş batmayan imparatorluk” denen kasırgadan geriye çayın kanlı öyküsü kaldı.
Kaynak: Tom Standage, “Altı Bardakta Dünya Tarihi”, Kırmızı Kedi, İstanbul 2015
(ÖÇ/AS)