12 Eylül 2010 tarihinde birçok insanın “yetmez ama evet” sloganıyla kabul ettiği/onayladığı anayasa referandumu yaşamıştık.
AKP’nin hazırladığı 27 maddelik anayasa değişikliği önerisi TBMM’de 336 oy alınca referanduma gidilmiş, referandumda % 57,88 oy alarak kabul görmüştü. Yapılması istenen anayasa değişikliğindeki ana konu adalet mekanizmasıyla ilgili olanlardı. Diğer maddeler sadece göz boyamak içindi.
İçerisine yerleştirilen 12 Eylül anayasasındaki 15. Maddenin kaldırılması teklifi sadece sol oyları alabilmek için koyulmuştu. 15. Madde, 12 Eylül cuntasının yargılanmasını engelliyor, kaldırılmasıyla cuntanın yargılanmasının önü açılıyordu! “Yetmez ama evet” sloganıyla sol tarafından kabul görmesinin nedeni bu maddeydi.
Sadece 15. Maddenin kaldırılması konusuna takılan sol, anayasada yapılması istenen asıl değişikliği göremedi. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) ve yüksek yargının biçimlendirilmesi konusunda yapılması istenen değişiklikler asıl amaçtı. Böylece yargının bağımsızlığı büyük oranda yok olacak, yargı iktidarın denetimine geçecekti. Anayasa değişikliğinde asıl amaçlanan da buydu.
Amaçlanan gerçekleşti. Daha önce “Ergenekon” davalarıyla orduyu dize getiren ve orduyu denetime alarak darbe tehdidinden kurtulan iktidar için devleti tamamıyla ele geçirmesinin önündeki tek engel de böylece ortadan kaldırılmış oldu. devlet tüm kurumlarıyla iktidarın eline geçmiş oldu.
Bunun en güzel örneği 17- 25 Aralık operasyonları oldu. Bu operasyonlar döneminde istenmeyen yargı mensuplarının nasıl birkaç gün içerisinde iktidarca tasfiye edildiğini, bir gecede 200’den fazla yargı mensubunun yerinin değiştiğini/değiştirildiğini, yargıya nasıl ayar verildiğini hep beraber izledik!
Yapılan bu anayasa değişikliği ile AKP hem devletin tüm kurum ve kuruluşlarını tamamıyla ele geçirmiş oldu hem de iktidarını daha da sağlamlaştırarak, kendisinin hedef olarak koyduğu 2023 Türkiye’sine doğru gidişini garantiye aldı.
Yapılması gereken tek işlem kalmıştı. “Başkanlık sisteminin” oluşturulması.
Hedeflerine doğru emin adımlarla giderken istemedikleri/beklemedikleri gelişmeler yaşadılar. Tarihe 17-25 Aralık operasyonları olarak geçen iktidar-Cemaat çatışmasında derin yaralar alan AKP bunu telafi edebilmek ve bir daha yaşamamak için “paralel” olarak ilan edilen cemaati tasfiye hareketine başladı.
Yola cemaatle birlikte çıkan iktidarın 17-25 Aralık ile birlikte yolu cemaatle ayrılmış, iki dost, iki ortak düşman olmuştu.
Cemaati devletin kurumlarından temizleme hareketi devam etmekte olup, geçmişte adalet sistemini kontrol edebilmek ve yaptıkları anayasa değişiklinin sonuçlarını geri alabilmek için yeni bir yasa taslağı hazırladılar.
Cemaat üyelerinin adalet sistemine yerleştirilmesi için yapılan anayasa değişikliği ile üye sayıları arttırılan Yargıtay ve Danıştay’ın yeniden yapılanması öngörülen yasa taslağı kanunlaştığında iki yüksek yargı organında köklü değişiklikler olacak.
Anayasa referandumu sonrası 2011'de Danıştay’ın 13 olan daire sayısı 15’e, 95 olan üye sayısı da 156’ya çıkarılmıştı. Aynı şekilde Yargıtay’da da Daire sayısı 32’den 38’e, üye sayısı ise 250’den 387’ye çıkarılmıştı. HSYK’da benzer şekilde üye sayısı arttırılmıştı.
Böylece rahatlıkla cemaate yakın yargı mensupları kurumlara sokulabilecek, yargı denetim altına alınacak, yargı ile iktidar arasında sorun kalmayacaktı.
Bu da yetmemiş, Cemaatle ters düşme sonrasında 2014’de yapılan yeni bir yasa değişikliği her iki yüksek yargı kurumunda daire ve üye sayıları arttırılmış, arttırılan üyeliklere iktidara yakın isimler yerleştirilmişti.
Cemaat ile yolların ayrılması sonrasında yapılan yasa değişikliği yüksek yargı kurumlarında istenen sonuçları vermemiş olacak ki yeni yasa taslağı hazırlandı. Yüksek yargıda yapılan atamaların görev süreleri dolmadan geri alınamadığı için, daha önce yerleştirilen cemaat üyelerini temizleme girişimi yetersiz kaldığından bu yönteme başvuruluyor.
Mart 2016'da basına yansıyan yeni yasa taslağına göre daha önce daire ve üye sayıları arttırılan yüksek yargı kurumlarında bu kez daire ve üye sayısında indirim öngörülüyor.
Hazırlanan taslağa göre her iki yüksek yargıda daire ve üye sayıları düşürülüyor. Daire ve üye sayılarının düşürülmesinden daha önemlisi yasa TBMM’de onaylanıp resmi gazetede yayınlandığı anda her iki kurumdaki üyelerin tamamının üyelikleri sona erecek olmasıdır.
Yasadaki bu madde ile her iki yüksek yargı kurumunda mevcut üyelerin tamamının üyelikleri sona erecek ve istenilen temizlik yapılmış olacak. Böylece yeniden atanacak üyeler iktidara yakın üyeler yapılıp, cemaat üyeleri tamamen tasfiye edilmiş olacaktır.
Ayrıca emekliliğe kadar olan görev süresi 5 yıl ile sınırlandırılıyor. Yasa yürürlüğe girdiği tarihte 5 yılını doldurmuş olan yüksek yargı üyelerinin görev süresi bitmiş sayılacak.
“Görev süresi bitenler içerisinden hangilerinin göreve devam edeceği HSYK tarafından kararlaştırılır” maddesi de yapılması istenen temizlik için öngörülmüş bir madde olarak yasa tasarısında duruyor.
Kısaca hazırlanan taslağın amacı adalet mekanizmasının iyileştirilmesi ve yeniden düzenlenmesi değil, artık yollarını ayırdıkları ve düşman olarak ilan ettikleri cemaat üyelerinin Yüksek yargıdan temizlenmesidir.
Anayasa mahkemesinde yasal değişikliğe giderek temizlik yapma konusunda çalışma yapmamasının nedeni ise anayasa mahkemesinde yapılacak değişiklik için anayasa değişikliği gerektiği içindir.
Önümüzdeki süreçte yapmak istedikleri yeni anayasa taslağı ortaya çıktığında anayasa mahkemesiyle ilgili bölümde temizlik hareketinin izlerini göreceğimiz kesindir.
Son not olarak; TBMM’de dokunulmazlıklarla ilgili oylama yapıldığı gün, tarafsız olmadığını açıkça söyleyen Cumhurbaşkanının son Rize gezisine Yargıtay ve Danıştay’ın başkanlarının da katılması yargının ne kadar bağımsız olduğunun çok açık göstergeleriydi. (NT/HK)
* Fotoğraf: Mehmet Ali Özcan - Rize/AA