Cumhuriyetin 92. yılında, Prof. Dr. Cavit Orhan Tütengil'in 42 yıl önce yazdığı "50. yılında Cumhuriyetin İlk Gününe Bakmak" yazısını yayımlıyoruz. Tütengil'in yazısı Atatürk'ü Anlamak ve Tamamlamak kitabında yer alıyor.
Tütengil 7 Aralık 1979 sabahı saat 07.45'te Levent'teki Sülün Sokak'taki İETT durağında, silahlı dört kişi tarafından öldürüldü. Saldırganlar, Tütengil'in cesedinin üzerine, ''Ne Amerika Ne Rusya, Bağımsız Türkiye- Anti Terör Birliği'' yazılı bir not bıraktılar. Polis olay yerinde 9 milimetre çapında 12 boş kovan buldu.
Tütengil’in öldürülmesiyle ilgili olarak dava açılamadığı gibi; soruşturma dosyasında bulunan tek isim Recep Öztürk’ün neden tahliye edildiği; görgü tanıklarına göre dört kişi oldukları saptanan katillerin kim oldukları da bilinemedi. Kızı Deniz Tütengil Mazlum ve oğlu Kaya Tütengil Toplumsal Bellek Platformu'nda faili meçhul bırakılan siyasi cinayetlerin açığa çıkarılması mücadelesini sürdürüyor. Tütengil'e saygıyla.
Atatürk'ün "büyük millet bayramı" olarak nitelediği Cumhuriyet'in 50. yıldönümü, insan ömrü ölçüsüyle yolun yarısından ötesi, tarihin ölçüsüyle kısa sayılacak bir zaman parçasıdır.
Ne var ki, toplumsal değişmelerin hız kazandığı bu 50 yıllık dönem Türk toplumunu çatıdan temele etkileyen köklü oluşumları birlikte getirmiş, yaşayışta ve düşünüşte, dünya görüşünde ve hayat anlayışında yer alan keskin dönemeçler "Türkiye Cumhuriyeti"ni yeni bir "mission"la tarih sahnesine çıkarmıştır. Bu yeni "görev" bağımsızlığını kazanmak yolunda "mazlum milletler"e umut ışığı olmaktır.
Gazi Mustafa Kemal Paşa düşmanı denize döküp ayağının tozuyla Ankara'ya dönünce, Külebi'nin [Cahit Kulebi] dediği gibi, "atının teri kurumadan" yeni bir Türk Devleti'ni Anadolu bozkırında oluşturmak için "yeni yeni savaşların peşinde" yüklendiği görevi amacına götürecektir. Cumhuriyet'in ilanı, devletin niteliğini gösteren önemli aşamalardan biri olmuştur.
"Nutuk"ta bu önemli doğuşun öyküsüne geniş bir yer verilmiştir. 28 Ekim günü akşam yemeğinde Çankaya'da bir araya gelen "paşa"lara ve "mebus arkadaşlar"ına söylediklerini şöyle anlatır:
"Yemek esnasında; yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz! dedim. Hazır bulunan arkadaşlar, derhal fikrime iştirak ettiler. Yemeği terk ettik. O dakikadan itibaren, sureti hareket hakkında, kısa bir program tespit ve arkadaşları tavzif ettim."
Öykünün gelişmesi önce bir hazırlık çalışmasından geçer:
"O gece birlikte bulunduğumuz arkadaşlar, erkenden beni terk ettiler. Yalnız İsmet Paşa, Çankaya'da misafir idi. Onunla yalnız kaldıktan sonra bir kanun lâyihası müsveddesi hazırladık."
1921 tarihli Anayasa'nın bazı maddelerini değiştirmek suretiyle Cumhuriyet'in ilanını düşünüp kararlaştıran Kemal Paşa, ertesi gün, yani "29 Teşrinievvel (Ekim) 1923 Pazartesi" öğleden önce saat 10'da "Halk Fırkası"nın Grup Yönetim Kurulu'nda ele alınan "Heyet-i Vekile intihabı" sorununun çıkmaza girmesi üzerine kendisine başvurulunca 28/29 Ekim gecesi hazırladığı kanun taslağını önerir. Uzun tartışmalardan sonra önerinin kabul edilmesi üzerine de konu Meclis'e gelir. Teklifin kanunlaşması üzerine alkışlarla "Yaşasın Cumhuriyet!" sadaları birbirine karışır.
"Nutuk"ta "tarihi an" kısaca anlatılmıştır:
"Efendiler, Meclisçe Cumhuriyet kararı 29/30 Teşrinievvel (Ekim) 1923 gecesi saat 8.30'da verildi. On beş dakika sonra, yani 8.45'te Reisicumhur intihap olundu. Keyfiyet aynı gece bütün memlekete tebliğ ve her tarafa gece yarısından sonra, yüz bir pare top endaht edilerek ilan olundu."
158 üyenin oybirliği ile "Ankara Meb'usu Gazi Mustafa Kemal Paşa"nın Cumhurbaşkanlığı'na seçilmesinden sonra yaptığı kısa konuşmada yer alan şu sözleri bugün de hatırlanmaya değer:
"Daima, muhterem arkadaşlarımın ellerine çok samimi ve sıkı bir surette yapışarak onların şahıslarından kendimi bir an bile müstağni görmeyerek çalışacağım. Milletin teveccühünü daima noktai istinat telâkki ederek hep beraber ileriye gideceğiz. Türkiye Cumhuriyeti mes'ut, muvaffak ve muzaffer olacaktır."
Cumhuriyetin ilanını izleyen yıllar yeni atılımların yöneticileri ve aydınları sardığı yıllar olur. Devrimler birbirini izler. Devrimin ideolojisini yapmak için bir araya gelen aydınların oluşturduğu "Kadro" hareketinin 1932 yılında başlayabilmesi kadar, "İlkkânun-Sonkânun 1934-1935" işaretini taşıyan 35-36. sayı ile sona ermesi de Türk Devrimi açısından onulmaz bir kayıp olmuştur. Derginin 1. sayısında yer alan imzasız başyazıda söylenenler düşündürücü bir tanık sayılabilir:
"Türkiye, bir inkılap içindedir. Bu inkılap durmadı.
Bu güne kadar geçirdiğimiz hareketler, şahit olduğumuz muazzam kıyam manzaraları, onun yalnız bir safhasıdır. Bir ihtilâl geçirdik. İhtilâl, inkılabın gayesi değil, vasıtasıdır.
Bu ihtilâl safhasında dursaydık inkılabımız akim kalırdı. Halbuki o, genişliyor, derinleşiyor. O henüz son sözünü söylemiş, son eserini vermiş değildir. Tesviye edilmiş bir zemin üstünde yarınki Türk cemiyetinin, kendine has ve kendine uygun binası kurulabilmek için, inkılabımız, derinleşme ve genişleme istikâmetindedir."
Biz, yine Cumhuriyet'e dönelim.
Kuruluşunun 10. yılında Atatürk'ün Ankara'da yapılan büyük törende söylediği ve tarihe "Onuncu Yıl Söylevi" olarak geçen konuşmada, Cumhuriyet'in 50. yılında da düşünülmeye değer ışıklı tümceler yer almaktadır:
"Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli, Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti'dir."
"Yaptıklarımızı asla kâfi göremeyiz. Çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak mecburiyetinde ve azmindeyiz."
"Yurdumuzu dünyanın en mâmur ve en medeni memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi en geniş refah, vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız. Milli kültürümüzü muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız."
"Geçen zamana nisbetle, daha çok çalışacağız. Daha az zamanda, daha büyük işler başaracağız."
"Türk Milleti,
Ebediyete akıp giden her on senede, bu büyük millet bayramını daha büyük şereflerle, saadetlerle huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim."
Atatürk'ün büyük "Nutuk"u sona erdirirken 20 Ekim 1927 günü söyledikleri "Cumhuriyet" ve "Gençlik" kavramlarını birbirine bağlamaktadır:
"Bugün vâsıl olduğumuz netice, asırlardan beri çekilen milli musibetlerin intibahı ve bu aziz vatanın, her köşesini sulayan kanların bedelidir.
Bu neticeyi, Türk gençliğine emanet ediyorum.
Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir."
Zihinlere yer eden bir uğursuz tabloyu çizdikten sonra da sözlerini şöyle bağlayacaktır:
"Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte; bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır."
Cavit Orhan Tütengil hakkında17 Ocak 1921'de Tarsus'da dünyaya geldi. İlk ve ortaokulu Tarsus'da bitirdi. Lise eğitimini 1940 yılında İstanbul Haydarpaşa Lisesi'nde tamamladı. 1944 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nden mezun oldu. 1944-53 arasında Antalya ve Diyarbakır liselerinde Felsefe Grubu Dersleri öğretmenliği yaptı. Kepirtepe ve Aksu Köy Enstitüleri'nde çalıştı. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından iki yıllığına incelemelerde bulunmak üzere İngiltere'ye gönderildi. 1953 yılında Sosyoloji asistanı olarak İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde akademik yaşamına başladı. Doktorasını "Montesquieu Siyasi ve İktisadi Düşünceleri" üzerine yaptı. 1960 yılında doçent oldu. 7 Aralık 1979'daevinden üniversiteye giderken uğradığı silahlı saldırı sonucunda öldürüldü. Eserleri: Köy Enstitüsü Üzerine Düşünceler (1948), Ziya Gökalp Bibliyoğrafisi (1949), Prens Sebahattin (1954), Montesquieu'nün Siyasi ve İktisadi Fikirleri (1954), Ziya Gökalp Üzerine Notlar (1956), İçtimai ve İktisadi Bakımdan Türkiye'nin Kara Yolları (1961), Dr.Rıza Nur Üzerine (1965), Diyarbakır Basını ve Bölge Gazeteciliğimiz (1966), Azgelişmiş Ülkelerin Toplumsal Yapısı (1966), Köy Sorunu ve Gençlik (1967), Ağrı Dağındaki Horoz (Denemeler (1968), İngiltere'de Türk Gazetecilği (1969), Türkiye'de Köy Sorunu (1969), Sosyal Bilimlerde Araştırma ve Metot (1969), Azgelişmenin Sosyolojisi (1970), 100 Soruda Kırsal Türkiye'nin Yapısı (1975), Temeldeki Çatlak (1975), Atatürkü Anlamak ve Tamamlamak (1975), Prens Lütfullah Dosyası (Vedat Günyol ile birlikte) (1977). |
(BA)