Ekonomist Mustafa Sönmez'in 14 Aralık'ta Türkiye Mimar Mühendis Odaları Birliği (TMMOB) Sanayi Kongresi'ne sunduğu tebliğin giriş kısmını aktarıyoruz. Türkiye’nin Büyüyen Cari Açığında İmalat Sanayiinin Yeri ve AB’nin Konumu: 2000-2006 başlıklı tebliğin tamamına bağlantıdan ulaşabilirsiniz. (ms word belgesi)
Türkiye ekonomisi, 1998’de Uluslararası Para Fonu (IMF) ile yakın izleme anlaşması adı altında uzun soluklu bir “dezenflasyon programı”nı uygulamaya koydu ve IMF ile, başlarda gevşek, sonraları sıkılaşan bir ilişki içinde ilerleyen bu program 2008’de 10 yılını tamamlamış olacak. Bu 10 yıl, Türkiye ekonomi tarihinde özel bir alt dönem olarak yerini alacak. Önceki on yıllarda arzulanıp da yapılamayan birçok piyasacı, küreselleşmeci ve anti-sosyal icraatın bu 10 yıla sığdırılması, dönemi, iktisat tarihimizin en kayda değer dönemlerinden biri yapmıştır diyebiliriz.
İçinde, yine tarihimizin en derin krizini barındıran bu alt dönemin kayda değer bir özelliği, önceki dönemlerle kıyas götürmez ölçüde dünya ekonomisi ile entegre oluşudur. Artan dış ticaretin yanısıra artan sermaye hareketleri, küresel sermaye ile hızlı bir entegrasyon, büyük şirket ve bankaların eldeğiştirmesi, özelleştirmeler ve kamusal mal ve hizmetleri piyasalaştırıp ticarileştiren uygulamalar, devletin küçültülmesi, emeğin tarihinde olmadık ölçülerde sömürülmesi ve etkisizleştirilmesi, teslim alınması, kırların yoksullaştırılıp kente göçün hızlandırılması, bütün bunların da kurumsallaştırılıp modelleştirilmesi, yine bu dönemin ana karakteristik özellikleri.
Bu tarihi dönemin “dönüştürdükleri”nin ardından kendini yeniden üreten ve üretmeye devam edecek gibi görünen ana eğilim, küresel bütünleşmenin ve onun önemli bir ayağı olan dış ticaretin artacağı, beraberinde dış açığı ve yine beraberinde cari açığı büyüteceği; bu büyüyen cari açığın yani, sistemin döviz açığının sıcak para ve/veya doğrudan yabancı sermaye girişi ile finanse edilme çabasının, sürece damgasını vuran çaba olacağıdır.
Hızla büyüyen dış ticaret hacmi,dış açık ve cari açık olgusuna damgasını basanın ise imalat sanayii olduğuna vurgu yapmak gerekir. Yüksek faiz ödeme, kelepir satışlar bedeliyle çekilen sıcak para ve/veya doğrudan yabancı sermaye ile ancak yeniden üretimi mümkün olan bu birikim sürecinin omurgasında yine imalat sanayii bulunmaktadır.
Sistem, ana artık değer üretimini imalat sanayii üstünden gerçekleştirmekte ve çoğunluğu küresel sermayece el konulan artık-değerin üretimi giderek küreselleştirilmiş imalat sanayii sürecinden gerçekleştirilmektedir. Bu nedenle imalat sanayiinin dış ticaret bağlamında analizi, yaşanan “dönüşümün” kimyasını kavramamız açısından da önemli hale gelmiştir.(MS/EÜ)