"Evimiz yanıyor" diyoruz. Hemen şimdi harekete geçmeliyiz diyoruz. Son 11 yıl diyoruz. Fakat evinin yanamayacak kadar kaliteli malzemeden yapıldığına inanan bir kişi evinin yandığına kolay kolay ikna olmayacaktır.
Fridays for Future (Gelecek için Cumalar) hareketi ve Mozaik Kuyruklu Fare grubu olarak bizim yapmaya çalıştığımız bu yangının var olduğunu değil, yangının sonuçlarını insanlara göstermek.
İklim krizinin var olduğunu bilmekle onun ekoloji üzerindeki etkisini birebir deneyimlemek oldukça farklı şeyler. Hepimizin ihtiyacı olan tam da bu: Yangının içine bizzat girmek ve iklim krizinin doğa üzerindeki yıkıcı etkilerini gözlemlemek.
Ne zamanki iklim krizini yakın gelecekte karşımıza çıkacak bir problem olarak değil, canlıları her gün tehdit eden bir tehlike olarak görmeye başlarız, işte ancak o zaman hepimiz elimizi taşın altına koyarak var olan düzene karşı isyan edebiliriz. Çünkü isyan etmek için öncelikle bilmek gerek.
Çocukluğumdan beri küresel ısınma denildiğinde aklıma hep belli başlı sorunlar gelirdi: soyu tükenen hayvanlar, eriyen buzullar, yükselen su seviyeleri… Bunlar belki de birer ezberdi benim için, ne anlama geldiklerini pek de bilmiyordum. Çünkü bu felaketler hakkında yalnızca okumuş, hiçbirini yerinde gözlemlememiştim. Ancak şimdi fark ediyorum ki iklim krizinin çarpıcı etkilerini görmek için Antartika’ya gitmemiz gerekmiyor. Hemen yanı başımızda, Türkiye’de de bu etkileri çarpıcı şekilde görmek mümkün. Görmek içinse önce bakmak gerekiyor.
Geçtiğimiz hafta Dalyan’da Pamukkale Üniversitesi’nin “Deniz Kaplumbağaları Araştırma Kurtarma ve Rehabilitasyon Merkezi”nde (DEKAMER) gönüllü olarak çalıştım.
Bu merkezde balıkçı teknelerinin pervaneleri ve benzeri sebeplerden yaralanan deniz kaplumbağaları tedavi ediliyor, sahildeki kaplumbağa yuvaları porsuk ve tilki saldırılarından korunuyor ve yavruların sahildeki yapay ışıklardan korunarak denize güvenle ulaşması sağlanıyordu.
Deniz kaplumbağalarının hem deniz hem kara ekosistemlerinde “kilittaşı türü” rolünü üstlendiklerini, yani ekosistemden silinmeleri halinde habitatlarında kapladıkları alandan çok daha büyük bir etki yaratacaklarını biliyordum.
Dolayısıyla Akdeniz’de yuvalamakta olan iki deniz kaplumbağası türünün de, caretta caretta (C. Caretta) ile yeşil deniz kaplumbağası (C.mydas), nesli tehlike altında olan türler aralarında olmaları DEKAMER’in tamamen gönüllü olarak yaptığı kurtarma ve bakım çalışmalarının yalnızca Türkiye için değil tüm dünya için önemine işaret ediyordu. Bu sebeple ben de bu müthiş projenin bir parçası olmak istedim.
Burada çalıştığım bir hafta içinde DEKAMER Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Yakup Kaska’dan ve Dr. Doğukan Mutlu’dan iklim krizinin deniz kaplumbağalarının yumurtlama süreci üzerindeki inanılmaz etkisini öğrenmeyi ise hiç beklemiyordum.
FFF ile yaptığımız çalışmaların ve iklim aktivistliğinin, deniz kaplumbağalarını kurtarma çalışmasında da karşıma çıkması bana doğru yolda olduğumuzu gösterdi. İklim için harekete geçmenin ne kadar gerekli olduğunu bir kez daha fark ettim.
Öğrendim ki 29 derece yavruların cinsiyetini belirleyen kum sıcaklığı. Eğer kum sıcaklığı 29 derecenin üstüne çıkarsa yuvadan çoğunlukla dişi, bu derecenin altına inerse de çoğunlukla erkek olan bir popülasyon ortaya çıkıyor.
Küresel ısınma bu sebeple yavaş yavaş deniz kaplumbağaları cinsiyet oranlarını dişi ağırlıklı olmaya kaydırıyor, ki bu çok büyük bir tehdit. Eğer bilim insanlarının tahmin ettiği gibi 11 yıl sonra küresel sıcaklık ortalaması 2 derece artarsa deniz kaplumbağası popülasyonu yüzde yüz dişi olacak ve bu da kaplumbağaların soyunun tükenmesi anlamına gelecek.
Artan sıcaklıkların bir diğer büyük etkisi de kaplumbağaların yumurtlama zamanı üzerinde.
Yeterince serin sıcaklıklar bulamayan kaplumbağalar gittikçe daha erken yumurtlamaya başlıyor ve bu da gerek onların gerekse habitatlarının doğal dengelerini bozuyor.
Unutmayın ki durum böyle giderse yalnızca deniz kaplumbağalarının değil plajda kalan yumurtaların sağladığı nitrojen ve fosfordan beslenen bitkilerin, yengeçlerin; kaplumbağaların kabuklarında taşıdığı kaya midyelerinin ve daha birçok türün de soyları tehlike altına girecek. Çünkü önceden de bahsettiğim gibi deniz kaplumbağaları tıpkı arılar gibi kilittaşı türlerinden biri.
Alın size Paris İklim Antlaşması’nı yürürlüğe koymamız, karbon emisyonlarını en az yüzde 50 azaltmamız ve belki de en önemlisi mevcut gidişata karşı isyan etmemiz için bir sebep daha.
Burada anlattıklarım iklim krizinin kısa vadeli etkilerinden yalnızca biri. İşte bu sebeple ben, 20 Eylül’de 3. küresel iklim için okul grevinde yalnızca kendi geleceğim ve çocuklarımın geleceği için değil, karetta karettaların geleceği için de yürüyeceğim, sesimi yükselteceğim.
Türkiye’deki diğer liseli arkadaşlarıma da ulaşarak herkesi bizimle beraber yürümek için teşvik edeceğim. Çünkü iklim krizini artık yalnızca haberlerde duymuyorum, bizzat görüyorum, hissediyorum ve biliyorum. Şimdi ise eylem vakti. (SG/EKN)