Çarlık Rusya’sında yazılmış bir mektup tüm zamanlara damgasını vurabilir mi?
Mümkündür ve öyle oldu! Rus edebiyatında sosyalist gerçekçi estetiğin yaratıcılardan Vissarion Grigoryeviç Belinski’nin (1811-1848) yazdığı “Gogol’e Mektup” örneğin, aydınlık gelecekler için öğreticidir, yolumuzu aydınlatır. 1848’de kaleme aldığı “Gogol’e Mektup” yazısından sonra ölümü, Belinski’yi Sibirya’da sürgün cezasına gönderilmekten kurtarmıştır. Ki; o dönemde bırakın yazarını, bu mektubu üzerinde bulunduran veya okuyanlar bile ağır cezalara mahkûm ediliyorlardı.
Bu mektup yüzünden mahkûm olanlardan birisi de Dostoyevski’dir.
Neydi bu mektup? Mektubu taşımak veya okumak neden suç sayılıyordu?
Gogol, Çarlık sarayına öğretmen olarak yerleşmek hevesine yenik düşmüştü. Bunun için Ortodoksluğu ve çarlık düzenini aklamaya girişti. “Dostlarla Mektuplaşmalardan Seçmeler” adlı eserinde; “Ortodoks kilisesini ve papazları yüceltir, halkı küçümser, onların cahil bırakılmasının gerekliliğini savunur, dinin yaşamın her alanına girmesi gerektiğini belirtir. Bu arada sık sık çarlık yönetimine de övgüler düzer.”
Belinski onun kitabındaki insan akıl ve onuruna aykırı görüşleri yüzünden üzülür, utanç duyar, çok öfkelenir. “Gogol’a Mektup”u yazar.
Belinski bu mektubunda Rusya’nın kurtuluşunun mistisizmde değil; uygarlığın ilerlemesinde, eğitimde ve insan severlikte gördüğünü yazar… Rusya için ne gereklidir? “…Ona gerekli olan şey, vaazlar değil (yeterince vaaz dinledi!), dualar değil (çok dua yineledi bunca zamandır!); ona gerekli olan şey yüzyıllardır çamurlar, gübreler içinde yitip gitmiş olan insan onurunun uyandırılmasıdır. Ona gerekli olan şey, kilise öğretisiyle değil, sağduyu ve hak bilirlikle uyum içinde olan hukukun ve yasaların uyandırılması ve bunların olabildiğince katı bir biçimde uygulanmasıdır.”
Gogol’u uçurumun kıyısında görür, uyarır…
“Siz ya hastasınız ve derhal tedavi edilmeniz gerek, ya da… Bu “ya da”yı söylemeye cesaret bile edemiyorum… Kamçı vaizliği, cehalet havariliği, irtica şövalyeliği, aydınlanma düşmanlığı, baskı ve şiddet yöntemlerinin övgücü başlılığı… Ne yapıyorsunuz siz? Nerde durduğunuza bir bakın: uçurumun kıyısındasınız!”
Belinski; “Oysa bu sırada, derin bir gerçekçilik ve olağanüstü bir sanatsallıkla Rusya’nın bilinçlenmesine müthiş bir şekilde katkısı olmuş, Rusya’ya kendini adeta aynada görme imkânını sağlamış yüce yazarımız ne yapıyor? Barbar toprak ağalarına, “pis suratlı” köylülerin iliklerini ve kanlarını daha çok sömürmesini İsa ve kilise adına öğütleyen bir kitap yazıyor! Sonra da benden böyle bir şeye öfkelenmememi bekliyor. Canıma kastetmiş olsaydınız bile size duyacağım kin ve öfke, bu utanç verici kitabınızdan dolayı duyacağım öfkeden daha büyük olamazdı…(…) “Müfettiş” ve “Ölü Canlar” ın yazarı olan siz, şu iğrenç Rus ruhban sınıfını, Katolik ruhban sınıfıyla karşılaştırılamayacak ölçüde üstün bulup bu kepaze insanlar için övgüler düzerken içten olabilir misiniz?” diye yazar mektubunda.
Son bir uyarıda bulunur ve Mektubu’nu şöyle bitirir…
“Ve işte, size bu mektubun son sözleri: Kibirli bir boyun eğişle gerçekten yüce yapıtlarınızı yadsıyarak nasıl başınıza büyük bir dert açtıysanız, şimdi de içtenlikli bir boyun eğişle son kitabınızı yadsımalı ve eski yapıtlarınıza benzer yeni yapıtlar yayınlayarak bu ağır günahınızın kefaretini ödemelisiniz.”
Gogol, dine daha çok bağlanır. Matyev Konstantinovski adlı bağnaz bir rahibin etkisi altına girer. Onun emriyle 24 Şubat 1852’de Ölü Canlar’ın tamamlandığı sanılan ikinci bölümünün el yazmalarını yakar. On gün sonra da yarı çılgın bir halde ölür. (Kaynak: Ali Ziya Çamur)
Belinski’nin “Gogol’e Mektup” adlı eseri ise tüm zamanlar için aydınlatıcıdır, devrimcidir.
Avrupa’da devrim fırtınasının estiği 1848’li yıllarda kardeşi ve Dostoyevski, Dışişleri Bakanlığında çalışan Petraçevski adında bir memurun çevresindeki aydınların oluşturduğu bir okumuşlar grubuna katılır. Topluluğun örgütsel bir amacı veya hedefi yoktur. Çar yönetimi “devrim fırtınasının” Rusya’ya bulaşmaması için çeşitli tartışmaların yapıldığı bu grubun toplantılarına ajanlar sokar.
Dostoyevski’nin ajanlar tarafından suç olarak saptanan eylemi, Belinski’nin “Gogol’e Mektup” adlı yazısını aydınlar grubunun toplantısında okumaktı… Dostoyevski’nin “Gogol’a Mektup”u okunduğunu öğrenen Çar'ın emriyle toplu tutuklamalar başlar. Dostoyevski’de tutuklanır ve mahkûm olur, Sibirya’ya sürgün edilir.
Mehmet Serdar’ın “Dostoyevski ve Tolstoy Üzerine Bir Konuşma” (Sözcükler. 62. Sayfa 59- 2016/4) başlıklı yazısında yer alan Dostoyevski hakkındaki bu mahkûmiyetle ilgili anlatımına dönelim:
“Altmış yetmiş kişilik bir grup sekiz aylık bir soruşturma süreci boyunca alıkondu. Kardeşi bir süre sonra bırakıldı ama Dostoyevski yirmi yedi kişiyle birlikte idamla yargılandı. İdamı istendi önce, fakat arkasından dört artı dört yıl olarak hapis ve gözetimli kürek cezasına çarptırıldı. Fakat hapishane yönetimi, bu kararlaştırılmış cezayı mahkûmlara aktarmadan onlara, 'Siz idama mahkûm edildiniz' diye bildirimde bulundu ve onları idam mangasının karşısına dizdi. Üstelik mizansenin bir parçası olarak rahip bile getirmişti. Ateş emri beklendi bir süre, fakat bir komut gelmedi. Derken 'Çar sizi affetti' diye açıklama yapıldı, oyun sona erdirildi. Bu olayı hayatının en önemli kırılma anlarından bir diye anlatıyor Dostoyevski”
Bu mahkûmiyet Dostoyevski için bir “kırılma noktası” olabilir, ama belki de insanlık için edebiyatın başyapıtları adına bir dönüm noktasıdır, kim bilebilir?
İdama mahkûm edildiniz ve duvara dizilenlerin arasındasınız, ateş emri bekliyorsunuz!
Sonra “Çar sizi affetti” ve oyun bitti. Sibirya’ya sürgüne gönderiliyorsunuz…
Çar ve onun adamlarının yönettiği hapishane yönetiminden kurtuluncaya kadar faşizme karşı koymak; insan onurunu her gün, her olayda sürekli korumak ve insanın insandan korkusunu yenmektir kırılma noktası ve bu yazgının sonudur. (Fİ/HK)
* Manşet görseli, Dostoyevski.