Taksim Gezi Parkı'nın yeşilini rantiyecilerden korumak isteyen insanlara saldırılıp, ağaçlar parça parça edilirken, seyircilik yakışmazdı hiç kimseye.
Büyükanneden toruna, öğrenciden öğretmene, sinema yönetmeninden set işçisine, avukattan doktora sel olup meydanlara akan insanlara bakarken kamaştı gözlerimiz.
Nice zamandır el olmuşken yakın geldik kendimize. Gaz bulutlarının içinde yan yana dururken, düşüncemiz ne olursa olsun insan olduğumuzu iliklerimize dek hissettik.
Akşamları tencere ve korna sesleriyle çoğalırken şehirlerin şarkıları, yüreği büyük çocuklar görünür, kadınların ayak sesleri duyulur oldu, ömrü uzun olası “artık yeter” sözleri çiçeğe durdu gecenin sabahında.
Kaç çocuk doğuracağıma da, içeceğim kadehlerin sayısına da ben karar veririm, hayat tarzıma karışma, sözleri çoğaldı konuşmalarda.
Radyo, televizyon ve gazeteler sahibinin sesi olunca ve susmak düşünce ticari medyanın payına, sadece “baş belası” twitter’dan değil, kulaktan kulağa, yürekten yüreğe, insandan insana kuşkanadından hızlı yollar açıldı.
Kürt yurttaşların otuz yıldan uzun zaman yaşadığı acılara ekranlarında yansız olarak yer vermeyen kanalların insanı insana yabancılaştıran habercilik anlayışı, gören gözler önünde bir kez daha ortalığa saçıldı.
Gezi Parkındaki ağaçlara Roboski ve Reyhanlı’da öldürülen insanların adı verilirken, limonların yanına dizdikleri süt, sirke ve su şişelerini, en az sardunyalar kadar yakıştırdı kadınlar pencerelerinin önüne.
Hırpalananlara, şiddete uğrayanlara, yardıma ihtiyacı olanlara ne çok yapının kapıları açıldı. Ankara Kızılay’da üstümüzde sürekli dönüp dururken bir helikopter, kimsenin aklından evine dönmek geçmedi.
Çocuk yaşlı demeden saldıran “güvenlik” görevlilerinin kindar tavrından payına düşeni yaşadı herkes. Biber gazı, tazyikli su ve her türlü şiddet olarak geri dönse de ödediğimiz vergiler, onları, bir paket makarnaya ya da birkaç torba kömüre yeğlemenin kıymeti büyüktü fikrimizde.
Yok sayılmanın birikmiş öfkesiyle bir araya gelerek hayatı savunan insanların “birkaç tane çapulcu” olarak görüldüğünü, alkolden korunmak istenildiği söylenen gençlere karşı öldüresiye sıkılan gaza ve atılan mermiye engel olma gereği duymayan zihniyetten öğrendik.
Gazdan ve kibirden göz gözü görmezken ve devlet şiddetiyle kafası, kolu bacağı kırılan, gözü çıkarılan ve hayatını kaybeden insanın acısı çökmüşken içimize, “memleketin imajının” her şeyden önemli olduğunu haberlerde dinledik.
Gençleri onursuz yaşamaya boyun eğmeyen bir memleketimiz olduğunu ise alanlarda gördük. (Gİ/ÇT)