Hali vakti yerinde Amerikalıların tatil yapması için Meksika'nın Karaibler sahilinde yapay olarak yaratılmış Cancun şehrindeyiz. Dünya Ticaret Örgütü'nün (DTÖ) Beşinci Bakanlar toplantısı 10 Eylül 2003 günü burada başladı.
Taraflar Cancun'daki hazırlıklarına haftalar öncesinden başlamışlardı. Lüks oteller bölgesinde çok sayıda polis ve asker çelik çitlerle çevrilmiş toplantı mekanlarında pazarlıklarını yürütürlerken bakanları koruyor.
Bazı otellerde ise, dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen DTÖ'nün dayattığı özellikle tarım, ithalat, entelektüel mülkiyet hakkı gibi politikalardan olumsuz etkilenen, politikalara karşı tavır alan sivil toplum örgütleri ve akademik dünyanın temsilcileri kalıyor.
Dostluğun ve dayanışmanın merkezi
Cancun'un oteller bölgesinin dışında yer alan ve şehir merkezi olarak adlandırılan bölgesinde ise bambaşka bir dinamizm yaşanıyor.
Kadınlı erkekli rengarenk giysileriyle Meksika'nın Campesino'ları (çiftçiler) beysbol stadyumunda çadırlarını kurmuşlar. İnsanlar, Casa de Cultura (Kültür Merkezi) ve kapalı spor salonu ve meydanda kurulan çadırlarda DTÖ'nun hayatları üstündeki etkilerini oluşturdukları atölyelerde tartışıyorlar.
Konserler için sahnesi de olan, şehir merkezindeki park, Plaza de las Palapas da Meksikalı ya da dünyanın çeşitli bölgelerinden gelen, kadın erkek, her renk, yaş ve ırktan insanların mekanı olmuş; adeta dostluk ve dayanışma merkezi.
Daha önceleri Seattle, Prag ve Cenova'da küreselleşmeye karşı direnenlerin benzeri bu insanlar sanki hiç uyumuyorlar. Buradaki, Bağımsız Medya Merkezi'nin çalışma atmosferi de doğrusu çok heyecan verici.
DTÖ yoksullar için ne demek?
Resmi toplantının başladığı 10 Eylül günü DTÖ'ya karşı şehrin merkezinden oteller bölgesine doğru protesto yürüyüşü de başladı. Yerliler, campesinolar, kadın gurupları, dünyanın çeşitli yerlerinden gelen binlerce savaş ve küreselleşme karşıtı Casa de Cultura'dan yola çıkıp resmi toplantının yapıldığı kongre merkezine doğru yürüyüşe geçti.
Yürüyüşe katılanların bir kısmının yaptıkları protesto müzikleri eşliğinde yürüyen guruplar, DTÖ'nun yoksul ülkelere dayattığı politikalara karşı çıkan, bu politikaların yoksul ülkeler için ne anlama geldiğini deşifre eden pankartlar taşıyorlar, sloganlar atıyorlar, şarkılar söylüyorlardı.
Bu guruplar içinde gök rengi bayraklarında "Koreli Çiftçiler Birliği" yazan bir gurup özellikle göze çarpıyordu. Çünkü hepsi, sırtında "DTÖ çiftçileri katlediyor" yazılı yelekler giymişlerdi.
Çelik çitleri aşmak!
Binlerce kişilik yürüyüş grubu resmi toplantının yapıldığı oteller bölgesine açılan yola geldiği anda arkasında sayısız polis ve askerin toplandığı, çelik çitlerle karşılaştılar.
Kitle çitleri yırtmaya çalışarak dalgalandırdı ancak insan boyunu aşan çitler kat kat yapılmıştı ve bazı göstericiler en yukarıya tırmanarak bu çitleri zorluyordu. Bunların biri de Koreli çiftçi lideri Lee Kyung Haeidi.
Çitin korunan tarafında DTÖ resmi toplantısı devam ediyor, öbür tarafında ise "dışlananlar" en tutkulu ve yürekten protestolarını haykırıyordu.
Aslında Lee bu denli dışlanmaya karşı protestosunu yıllardır yapıyordu. 2003 başında DTÖ'nun Cenevre'deki Genel Merkezi'nin önünde tek başına açlık grevine gitmişti. Bu defa çelik ağdan oluşan çitin üzerine tırmanan Lee sağ elindeki bıçağı kalbine sapladı ve gözlerimizin önünde yere düştü.
Bu sırada birkaç kilometre ötede DTÖ bakanları, Lee'yi, Kore ve Hindistan gibi diğer yoksul ülkelerden binlerce çiftçiyi çıkmaza sürükleyen tarım ürünleri ticaretinin şartlarını karara bağlıyordu.
Lee Kyung Hae'nin ölmeden birkaç dakika önce yaptığı konuşmanın metnini Yarıküresel Kaynak Merkezibasarak dağıttı.
Lee konuşuyor
Lee'nin sözlerini aynen tercüme ediyoruz.
Ben 56 yaşında Güney Koreli bir çiftçiyim. Çiftçilerin sendikal örgütlenme yoluyla problemlerimizi çözmesi için umutla çabaladım. Lakin, başka yerlerdeki pek çok çiftçi önderi gibi başarısızlığa uğradım.
Uruguay toplantısı kararları kesinleşince biz Koreli çiftçiler kaderimizin artık kendi ellerimizde olmadığını idrak ettik. Bizim yüzyıllardır içinde yaşadığımız topluluklarımızı yıkan bu dalgaya karşı duracak imkanımız artık kalmamıştı. Bu dalganın ardındaki nedeni ve gerçek gücü bulmaya çalıştım. Ve burada, DTÖ'nün kapısının önünde sonuca ulaştım. Uzun zamandır içimde kaynayıp duran sözlerimi haykırıyorum.
* Soruyorum: Şimdi kimin adına pazarlık yapıyorsunuz? Halk için mi yoksa kendiniz için mi?
* DTÖ pazarlıklarını kasıtlı olarak çarpık bir mantık ve sadece diplomatik jeste dayandırmaya son versin.
* Tarım alanı DTÖ sisteminin dışında bırakılmalıdır.
Yoksul ülkelere aktarılan ucuz ürün ithalatı sonucu bizim gibi küçük çiftçiler üretim maliyetini hiçbir zaman karşılayamıyor. Sizin ücretleriniz nedenini anlayamadığınız bir şekilde yarıya düşse duygusal tepkiniz ne olurdu?
Gümrük vergisi: pratik çözüm
İlk pes edenler şehirlerin varoşlarına gittiler. Kısır döngüden kurtulmaya çabalayan diğerleri biriken borçları yüzünden iflas ettiler. Ben ise boşalan ve harabeye dönen evlere bakmaktan başka bir şey yapamadım. Bir keresinde gittiğim bir evde bir çiftçi baş edemediği borçları yüzünden zehir içerek hayatına son verdi. Karısının haykırışlarını dinlemekten başka hiçbir şey yapamadım.
Benim yerimde olsanız siz neler hissederdiniz?
Az gelişmiş birçok ülkede de çiftçilerin durumunun benzer olduğuna inanıyorum. Zengin ülkelerden akan ucuz tüketim ve yiyecek maddelerinin istilası, ithalatın fırlaması, devlet bütçesinin yetersizliği ve çok fazla nüfus bizim ortak sorunlarımız. Gümrük vergisi koymak pratik bir çözüm olurdu.
İnsanlık tehlikede
Uluslararası pazarda tahıl fiyatının çok ucuz olmasına rağmen, yoksul ülkelerde açlığın ne denli yaygın olduğunu anlatan haberleri işittikçe ve TV'de gördükçe çok endişeye kapılıyorum.
Gıda maddelerinin sağlanmasının yolu ticaret yaparak para kazanmak olmamalı. Çiftçilerin toprağı ve suyu kullanma hakları olmalı. Sadaka? Hayır! Önemli olan tekrar işlerinin başına dönebilmeleridir.
Herkesi uyarmak istiyorum ki; insanlık tehlikede!. Kontrol dışı olan çok uluslu şirketler ve az sayıdaki büyük DTÖ üyelerinin yol açtıkları çevreye zararlı, çiftçileri öldüren ve demokratik olmayan bir küreselleşmedir.
Bu gidişe derhal son verilmelidir. Aksi taktirde neo-liberalizmin çarpık mantığı, küresel tarımın ürün çeşitliğini silip süpürecek ve bütün insanlık için felaket olacaktır." (FG/ÜE/NM)