bir teneffüs daha yaşasaydı,
tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür.
Devlet dersinde öldürülmüştür.
Devletin ve tabiatın ortak ve yanlış sorusu şuydu:
Maveraünnehir nereye dökülür?
En arka sırada bir parmağın tek ve doğru karşılığı:
Solgun bir halk çocukları ayaklanmasının kalbine!dir..."
Meçhul Öğrenci Anıtı / Ece AYHAN
Diyarbakır, Martın son günlerini adeta kelamın gizinde olduğu gibi "Mart bacadan baktırır. Kazma kürek yaktırır" gibi yaşadı.
Newroz'da çok heyecan verici, beklenenlerin ve neredeyse haftalar öncesinden kaynağı meçhul fısıltı gazetelerinin ifade ettiğinin tersine olaysız ve sakin geçirmişti Diyarbakır.
Anlaşılan bu sükunet bir takım derin güçlere "zor" gelmişti. Hazmedilememişti. Ol sebepten neredeyse 90'lı yıllara nal toplatan günler yaşanmalı ve herkes "Hanya'yı Konya'yı" görmeliydi demek ki!
Malatya, Muş, Diyarbakır üçgeni kırsalında öldürülen 14 PKK'liden üçünün Diyarbakırlı olduğu ve "kimyasal silah" kullanılmış olabileceği ifadeleri günler öncesinden kente ulaşmıştı bile. Kent gelen haberler üzerine gerili yay konumundaydı adeta.
Cenaze törenleri sonucu beklenen olmuştu. Olayların, yaşananların teferruatı günlerce basına yansıdığı için belki de geçmek en doğrusu. Ama arka planı asıl üzerinde konuşulması gerekenler sanki!
Sokaklarda, caddelerde kurulan barikatlara, sıkılan kurşunlara, yanan yakılan işyerlerine, kırılan camlara, vurulan, yaralanan, öldürülen canlara yanmak bir yana asıl üzerinde konuşulması gereken duruşlar ve davranışlardı kanımca.
En çok ikisi bende yer etti. Yer etmekle kalmayıp üzerinde yeniden düşündüredurdu da! Biri ülkenin Başbakanı Recep Tayip Erdoğan'ınkiydi. Diğeri de Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir'inkiydi.
Olaylar başladığında ve sürdüğünde Başbakan ülkeden epeyce uzaktaydı. İfadeye göre arayıp ne olup bittiğini de sormuştu. Bilgilenmişti yani! Dönünce de hemen noktayı koymuştu.
"Sorumlular cezasını çekecekti, çocuk ya da kadın da olsalar fark etmezdi. Cezalandırılacaklardı."
Bu sözden sanki birileri olayların üçüncü günü akşamı cesaret almışçasına heyecana kapılmış olsalar gerek basmışlardı tetiğe. Sonuç bugüne dek 10 ölüydü. Bir bölümü çocuk.
Osman Baydemir, ne yapmıştı! İkinci günün akşamı, şehrinin vali yardımcısını, Valinin bilgileri dahilinde yanına alarak olay mahalline gidip protestoculara konuşma yapıp sakinleştirmeye çalışmıştı.
Yetinmemiş, üç gün süreyle her güne bir bildiri düşmek kaydıyla basınla sürekli temas halinde olarak "Sağduyu çağrısı" yapmıştı.
Sonuçta ne mi olmuştu? Bir tarafta iktidar olmakla muktedir olmanın ayrımı gündeme gelmiş ve ülkede yeniden tartışılır olmuştu. Deniyordu ki kimi haklı çevrelerce, "Madem çözme muktedirliğinde değildiniz, neden Kürt sorunu benim sorunumdur dediniz? Neden 10 Ağustos 2005 tarihinde Diyarbakır'da halka söz verdiniz. Bugün söyledikleriniz mi, o gün söyledikleriniz mi, hangisi doğru!".
Doğrusu galiba yaşadıklarımız: Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. 10 ölüm, yüzlerce yaralı ve bir o kadar gözaltı ve tutuklama.
Baydemir mi? Onu sormayın. O zaten halkının ve şehrinin gözünde seçilmiş ve seçilmişliğinin bi hakkın gereğini ifa etmiş bir sivil lider.
Ötesi, algılanması gereken bir mesaj. Osman Baydemir bu ülkede kangren haline getirilen "Kürt Meselesi"nin çözümü için fedakârane barışçı bir şans...(ŞD/EÖ)