Çamlıhemşin, son on yılın en çok bilinen bölgelerinden biri.
Bugüne kadar çeşitli gazete ve dergilerde, televizyon programlarında hep doğasının güzelliğinden dem vurulan, yörede yaşayan kadınların başlarına bağladıkları cinpuli ve şar'la (kimi yerlerde şay diye telaffuz edilir) doğayı tamamlayan bir renk cümbüşünün sergilendiği, sakinlerinin yüzyıl başında Rusya, Polonya, İran gibi ülkelere gidip pastacılık, fırıncılık ve lokantacılık gibi mesleklerin icracısı oldukları ilginç bir bölgedir Çamlıhemşin.
1. Meclis'te Lazistan Mebusu olarak Necati Memişoğlu ve Ziya Hurşit'in temsil ettiği, "İstanbul'da Darülfünun kurulmadan Çinçiva'da Rüştiye kurmak"la övünen insanların yurdudur.
İsmail Hakkı Bilen'in de Murat Karayalçın'ın da memleketidir... Sanatçısı, futbolcusu, oyuncusu... her meslek dalının bir temsilcisi illa ki vardır. Büyük bir çoğunluğu Türkiye'nin hatta dünyanın dört bir yanına dağılmıştır.
Bütün bunları neden mi yazıyorum? Gerçekten Doğu Karadeniz coğrafyasının sıra dışı bir yeridir Çamlıhemşin. Belki de bundan ileri geliyor, bu bölgede yapılanların kıymetli olması.
Semih Kaplanoğlu'nun Bal filminden evvel Yeşim Ustaoğlu, Marselevat'ta Bulutları Beklerken'i çekmişti; Özcan Alper'in yardımcı yönetmen olduğu filmden bir de zorlu yaşam koşullarının ortaya döküldüğü Sırtlarındaki Hayat belgeseli çıkmıştı. Sonra Özcan Alper'in Sonbahar'ı geldi... Yüreğimize işledi. Ardından geçen yaz, yine Karadenizli bir yönetmen Yusuf Kurçenli Yüreğine Sor'u tamamladı..Aynı zamanda Bal'ın da çekildiği dönemdi bu...
Bu satırları yazarken henüz Bal'ı izlemiş değilim ama fragmandaki sahneler filme dair önemli ipuçları vermesinin yanında, benim gibi çocukluğu orada geçmiş biri için duygusal bir yolculuğa da vesile oluyor. Yüksek dağların sahibi Hemşinliler için yayla vazgeçilmez bir alışkanlık.
O nedenle yaz zamanı geldiğinde yaylalarına çıkmak onlar için en önemli etkinliklerinden biri. Bizim için de öyleydi, şimdi amacı değişse de hala devam ediyor.
Çocukken dedemle Palovit'teki meşemize( bal ambarlarının bulunduğu bölge) giderdik. Palovit balı, bölgede eşine az rastlanır bir floraya sahip bölgeden üretilen, bembeyaz ve yenildiğinde insanın boğazından su gibi kayan, enfes bir baldı. Şimdi az da olsa fenni kovanlarda üretiliyor, eskiden karakovanlarda üretiliyordu. Yaylalara gelişigüzel açılan yol çalışmalarından ötürü yabanıl yaşamın büyük bölümünün toplandığı Palovit Vadisi,
Hemşinliler'in balla uğraşan üretimcilerinin de bir zamanlar toplandığı özel bir bölgeydi. Palovit'teki Meğo meşesinde bulunan bal ambarları hala yerinde duruyor ama karakovan balcılığı artık ortadan kalkmış durumda. Filmdeki küçük Bora'yı görünce, özellikle de o büyük gürgen ağacının altından yukarıya bakıp gülümseme sahnesini içim burkuldu biraz. O zamanlar bir daha geri gelmeyecek ama bu film bu anıları her zaman taze tutacak...
Ve filmin diğer sahnelerindeki olağanüstü manzaralar, şelaleler, dereler... Başından dumanı eksik olmayan Kaçkar dağları ve onlarca yayla... Film, doğaya dönüşün doğayla barışık bir anlatımı, sade ama bir o kadar etkileyici.
Filmi izledikten sonra eminim benim gibi orada yetişmiş birçok insanın mazi taşları yerine oturacak. Kaplanoğlu'na böylesi bir filmi bizlere armağan ettiği için ne kadar teşekkür etsek az. Tabii, her şey bununla bitmiyor. Alınan ödül, Çamlıhemşinlilere de büyük bir görev veriyor:
Bölgeyi koşulsuz bir biçimde korumak. Kaplanoğlu'nun verdiği HES mesajı çok anlamlıydı ama o mesaja şunu da eklemeli. Vadide araba yolundan yürüyüş yolu, eski patika kalmadı... Belki Bal, böylesi bir koruma bilincini sağlayabilir. Tekrar teşekkürler Kaplanoğlu, Bora ve Bal...(UB/EÜ)
______________________________________________________________________
* Geçtiğimiz hafta Berlin Film Festivali'nde Altın Ayı'yı kazanan Semih Kaplanoğlu, ödül konuşmasında “Çamlıhemşin bir doğa harikası. Şimdi orada barajlar yapılmaya çalışılıyor. Umarım bu ödül oranın korunmasına yardımcı olur. Bora Alataş da size Çamlıhemşin’den selam gönderiyor ve teşekkürlerini iletiyor” dedi.
* Açık Radyo'da Kaplanoğlu'yla yapılan söyleşiyi dinlemek için tıklayın.