Mehmet Fuat ilk baskısı 1985 yılında çıkan Çağdaş Türk Şiiri Antolojisi’nde “Çağdaş Türk şiirine bir başlangıç aranmalı mıdır?” diye sorar. Çağdaş Türk şiirini başlatan şair olarak Haşim’i, Yahya Kemal’i, Nazım Hikmet’i ya da Orhan Veli’yi ananlar ve daha gerilere Nedim’e, Şeyh Galip’e kadar gidenler olduğunu, bunun da akla yatkın gerekçelerle savunulduğunu söyler. Ona göre sanatların gelişiminde yer alan keskin dönelmelerde bile tam bir kopukluktan bahsedilemez. Nedim-Yahya Kemal-Nazım Hikmet-Orhan Veli’nin hiç benzemeyen yanlarına rağmen şiirlerinin bazı belirleyici özellikleri nedeniyle birbirlerine yol açtıklarını, bu birinci çizginin yanında Şeyh Galip-Haşim-Necip Fazıl-Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın da olduğu ikinci bir gruptan bahsedilebileceğini belirtir.
Bu iki grup arasında çağdaş kaygılar, düşünceler ve duygularla yazılmış şiirler değerlendirildiğinde birinci grup için Nazım Hikmet’i ikinci grup için Necip Fazıl’ı başlangıç sayıyor Mehmet Fuat. Nedim, Şeyh Galip, Yahya Kemal, Ahmet Haşim şiirlerinde çağdaş şiirin belirli özellikleri barındırmış ve kendilerinden sonra gelen şairlere yol açmış olsalar da onların çağdaş şairler sayılamayacağını ancak çağdaş Türk şiirinin oluşumundaki etkilerinin de göz ardı edilemeyeceğini belirtir.
Mehmet Fuat Nazım Hikmet, Yaşamı, Ruhsal Yapısı, Davaları, Tartışmaları, Dünya Görüşü, Şiirinin Gelişmeleri kitabında Nazım Hikmet’le 20 yıl baba oğul gibi yaşadıklarını daha sonra onun bütün şiirlerini, yazılarını ve mektuplarını yayınlamış olmanın verdiği duyarlılıkla hangi durumda nasıl davranacağını iyi bildiği için onunla ilgili rahat konuştuğunu söylüyor. Çağdaş Türk Şiiri Antolojisi kitabında benzer duyarlılığını hissettirmiş, Nazım Hikmet’in yaşadığı büyük yalnızlık ve hayal kırkılıklarının izleri Mehmet Fuat’ın satırlarına fazlasıyla sinmiştir. Örneğin Nazım Hikmet’e karşı bir tavır olarak gördüğü Garip akımına ve onun temsilcilerine, Orhan Veli’yi bir parça ayrı tutsa da kırgınlığını açıkça belli eder. Tarzlarını küçümser, orijinal olmadığını, Uzakdoğu halk şiiri Haiku tarzına benzediğini söyler.
Nazım Hikmet büyük hayranlık duyduğu hocası Yahya Kemal’i gözleyerek şiire bağlanmıştır. Hececilere katılışıyla da yirmili yaşlarda bir anda parlamıştır. İşgal altındaki bir ülkenin acılarını dile getiren şiirleri nedeniyle dönemin ünlü şairleri tarafından fark edilmiş ve çeşitli ödüller kazanmıştır.
1921 yılında Vala Nureddin ile Kurtuluş Savaşı saflarına katılır, Bolu’da öğretmenlikle görevlendirilir. Bir yandan da Kurtuluş Savaşını destekleyen şiirler yazar. Vala Nureddin Bu Dünya’dan Nazım Geçti kitabında Nazım Hikmet için şunları söyler: Nazım Hikmet’in çocukluk ve gençlik arkadaşıyım. Anadolu’daki, Kafkasya’daki, Rusya’daki maceralı seyahatlerindeki siyasi fikirleri ve estetiği gelişirken yanındaki tek görgü şahidi bendim. Elbette her genç emperyalist saldırganlara karşıydı. Şiirde karşıtlık bayraktarı Nazım’dı. O “sanat sanat içindir” prensibiyle, “sanat gaye içindir” prensibini karışım haline getirmeye çabalıyordu.
Bolu’da öğretmenlik yaptığı dönemde halkın perişan yaşamından oldukça etkilenen Nazım Hikmet emperyalizme karşı bilenmiştir. Sovyet Devrimi üzerine anlatılanlar da iki genç şairi oldukça etkilemiştir. Değişimi yerinde görmek ve öğrenmek için Moskova’ya giderler. İtalyan Marinetti’nin başlattığı Futurzim(Gelecekçilik) akımının etkisi altında devrimci Sovyet şairlerinin şiirlerini de okuyarak, yedi yıl sonra, 1929 yılında yayınladığı “835 Satır” şiir kitabıyla Türk şiirinde bomba etkisi yapar. “Güneşi İçenlerin Türküsü”, “Saklımsöğüt”, “Piyer Loti”, “Makinalaşmak”, “Açların Gözbebekleri” gibi şiirlerini o güne kadar şiire giremez sayılan konuları, alışılmış kuralları da altüst eden bir serbestlikle şiirleştirir. Böylesi aşırı yenilik başlangıçta sorunlar yaratsa da Nazım’ın her zaman koruyucusu olan Yahya Kemal “835 Satır”ı “Türk dilindeki inkılabın ilk satırı sayar ve bu şiir türünün sadece Türk şiirinde çığır açmış bir inkılap olarak değil, yepyeni bir şairin de doğuşudur,” diye nitelendirir.
Nazım Hikmet yaptığı bu yenilikçi çıkış “Jokond ile Si-Ya-U” kitabında da devam eder ancak geleneksel şiirle bağını koparmaz. “Sesini Kaybeden Şehir”, “Benerci Kendini Niçin Öldürdü”, “Taranta Babu’ya Mektuplar” kitaplarında da bir sentez arayışına gider. Toplumsalcı şiirde bireysel duyguları yok sayan anlayışının tersine, insana özgü tutkular, duygular onun şiirlerinde yer almıştır.
Nazım Hikmet öncülüğündeki şairlerin yadırganan biçim değişikliğine rağmen, aslında içeriğe daha fazla önem verdikleri, serbest nazım söyleyecekleri şeye daha uygun düştüğü için bu türü seçtikleri belirtilir. Bu şairler dünyaya başka bir sınıfın gözünden bakmak istemişler, şiiri kentsoyluların tekelinden çıkarmaya çalışmışlardır.
1938 yılından itibaren Nazım Hikmet’in cezaevi yılları başlar. 1929-1938 yılları arasında yazdığı “serbest nazım” Nazım’ın geliştirdiği bir tür sayıldığı için, onu takip eden tüm şairleri taklitçi durumuna düşürür. Ayrıca bu şiir türünün siyasi düşünceyle koşutluk gösteriyormuş gibi görünmesi şairlerin serbest nazımından uzaklaşmasına neden olur. Zaten savaş yılları, pek çok şair ve yazarın hapse girmemek için edebiyat dünyasından uzaklaşmasına neden olmuştur. Hem ülkede baskıcı bir yönetimin olması, hem Nazım’ın uzun mahkumiyeti diğer şairleri Nazım’dan uzak tutmuş, Nazım’ı ve Nazım’ın şiirlerini unutturmaya yönelik baskılar başarılı olmuştur.
Nazım’ın şiirleri yasaklanmıştır. Yeni yazdığı şiirlerin hapishane dışına çıkarılması neredeyse imkansızdır. Şiirini seven kesim şiirleri el altından çoğaltarak okunmaya çalışılmıştır. Onun boşluğunda dönemin büyük şairleri olarak anılan Yahya Kemal ve Ahmet Haşim’in yanı sıra yeni nesil şairlerden Necip Fazıl öne çıkmıştır.
1937 yılından itibaren Varlık Dergisi’nde eskiye bütünüyle karşı çıkan Orhan Veli, Oktay Rifat, Melih Cevdet üçlüsünün yazdığı şiirler birkaç yıl içinde edebiyat dünyasını da aşan bir üne kavuşacaktır. “Garip” şiirindeki bu yenileşme şöyle izah edilir: Şimdiye kadar burjuvazinin zevkine uygun yazılmış şiirlerin bugün ki insanın zevklerine hitap etmediği, ancak sınıfsal mücadeleyi esas alan şiirinde istedikleri tür olmadığı, insanın zevkini, iç dünyasını, mutluluğunu arayan, bulan ve sanata hakim kılan şiirler yazmak istediklerini belirtirler.
Garip şiiri yalnızca Ahmet Haşim, Yahya Kemal, Necip Fazıl gibi şairlere değil, Nazım Hikmet’in şiirine de karşı tavır alması, şiir dünyasında hiç bitmeyecek tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Garip akımının bu kadar hızlı yayılması hapisteki Nazım’ın büsbütün unutulmasına neden olmuştur. Mehmet Fuat’a göre o dönemde serbest nazımı tekrar canlandırma çabası da Garip şiir akımının hızına kurban gitmiştir
Şevket Süreyya Aydemir, Vala Nureddşn’in hazırladığı Bu Dünya’dan Nazım Geçti (ilk baskı 1965)kitabının ön sözünde Nazım’ın gençlik hayatının 17 yılının hapishanelerden geçtiğini, bu toprağın yetiştirdiği en büyük sanatçının tüm dünyada olduğu gibi kendi ülkesinde de hak ettiği değeri elbet bir gün göreceğini, onun sanat hayatı boyunca başından sonuna kadar bu toprağın sanatçısı olarak kaldığını yazar. Şöyle bir anısını anlatır; “Vala Nureddin’in evindeydik. Yıllar yılı kapalı kapılar ardında yazdığı güçlü şiirleri okuyordu. O günlerde Nazım, 48 yaşının içindeydi. Ve bu 48 yılın, 17 yılını hapishanelere vermişti. Biz bu yıllara ne ümitler bağlamıştık, bu kaybolan yıllara. Vala Nureddin ve ben onu 19 yaşındayken yine böyle dinlemiştik.”
Nazım Hikmet büyük haksızlıklara uğramıştır. Sadece şiir yazdığı için uzun yıllar hapis yatmış ve çok yalnız kalmıştır. Şevket Süreyya Aydemir, Nazım Hikmet’in istemeyerek, yüreği kan ağlayarak kendi topraklarından ayrıldığını, kinler, garezler, kıskançlıklar ve hepsinin üstünde bir takım tertipler yüzünden başka bir ülkeye sığındığını ve orada öldüğünü yazar.
Çok erken yaşta hayatını kaybeden Nazım Hikmet dostları için hep bir yürek sancısı olarak kalmıştır. Yıllar sonra Moskova’da Novi Deviçi Mezarlığında kabrini ziyaret eden Şevket Süreyya Aydemir kadim dostu için “Hep hasret şiirleri yazdı, uzaklardan geldi Nazım’ın sesi” diye acısını dile getirir.
( Bu yazı devam edecek)
Kaynakçalar:
Vala Nureddin, Bu Dünya’dan Nazım Geçti (Milliyet Yayınları 1999- ilk baskı Remzi Kitabevi 1965)
Mehmet Fuat, Çağdaş Türk Şiiri Antolojisi (Adam Yayınları, ilk baskı 1985, onuncu baskı Mart 1996)
Mehmet Fuat, Nazım Hikmet, Yaşamı, Ruhsal Yapısı, Davaları, Tartışmaları, Dünya Görüşü, Şiirinin Gelişmeleri(Adam Yayınları 2000 ilk baskı)
(PT/BK)