Bu yazı, DBP ve DEM Parti milletvekillerinin öncülük ettiği, HDK, MEBYA-DER, TUHAD-FED, sivil toplum örgütleri ve halkın katıldığı “İmralı tecridinin kaldırılması ve Kürt sorununun çözümü” için 1-15 Şubat arasında yapılan Büyük Özgürlük Yürüyüşü’ne 10 maddede bakmayı amaçlamaktadır.
1) Kürtçede bir günü diğer günü tutmayan Şubat ayı için ‘Sibatoka dînik’ (Deli Şubat) derler. Bir gün kar, kış, kıyamet iken, başka bir gün yalancı bahar havasında geçmektedir. Peki, şubat ayında yollardaki buzu eritmek için serpilen tuzun bile buz tuttuğu Kars ve Van kışı mı ‘deli’, yoksa demokratik ve siyasi taleplerini haykırmak için şubat ayının başında yürüyüşünü buradan başlatan Özgürlük Yürüyüşçüleri mi ‘deli’? İktidarların ‘akıl’ veriyoruz, ‘akıl’landırıyoruz maskesiyle kurdukları ‘ıslah etme’ kurumlarına karşı, bütün putları yıkar gibi iktidarların torna tezgâhlarını yıkan İbrahimi hareketin ‘deli’ insanlarının iradelerine saygı duymak gerek.
2) İmralı’ya yönelik başlayan ağır tecrit bir zombi saldırısı gibi dalga dalga zindanlara, zindanlardan doğaya, doğadan topluma ve toplumdan kişiler üzerine direkt etki etmekte. Zindanlar üzerindeki tecrit ve baskıya dair bundan daha öte bir şey olamaz derken, her gün bir ‘işkence güncellemesiyle’ karşılaşıyoruz. Binlerce yıl pasaportsuz, vizesiz, kafa kağıdısız gezilen doğa, bugün iktidar yanlısı şirketler tarafından parsellenmiş, her bir maden şantiyesi birer mikro karakol olmuştur. Üstüne üstlük iktidarın maden katliamları için neredeyse ‘eğitim zayiatı’ diyecek duruma gelmesi başka bir konu. Kürdistan’da köyler, vadiler, tepeler, mera ve yaylalar yasaklanırken, Türkiye’nin batısında ise Kaz Dağları ve Akbelen örneklerinde olduğu, insanın doğaya erişiminin yasaklanması ve doğanın talan edilmesi var. Bu örneklerle doğanın tümden tecrit edilmesi ortaya çıkmaktadır. Çoluk çocuğun rızkını bile savaş bütçesine harcayan devlet, bilinçli bir şekilde yoksullaştırdığı halkı ekonomik olarak toplumsal alandan da tecrit etmiştir. Dışarıda yemek yemek, bir konsere veya sinemaya gitmek lüks bir eylem artık. Türkiye kamuoyu bunu çok iyi şekilde bilmelidir: Orada bir tecrit var uzakta, Kürt olmasak da, muhalif olmasak da, güncel haliyle DEM Partili, DBP’li, sol ve sosyalist olmasak da ‘o tecrit bize uğrayamaz’ diyemez. Sonuçta tecridin toplum ve ekonomi üzerine yarattığı etki, karnına tornavida yeme etkisiyle aynıdır.
3) İktidarın “Çözüm sürecini buzdolabına kaldırdık” açıklamasından sonra KHK’ler, kayyumlar, olağanüstü hal derken saldırıların dozu artarken, bu saldırılar toplumun dinamikleri ve demokratik siyaset üzerinde de bir buz tabakası oluşturmaya başlamıştı. Son 8-9 yıl göz önüne alındığında üç kişinin toplanıp bir açıklama yapmasının, üç kişinin üç saat boyunca kazmalarla buzu kırıp üç balık avlamasından daha meşakkatli bir durum olduğu görülüyor. Büyük Özgürlük Yürüyüşü ise Kars’tan ve Van’dan başlattığı yürüyüş ve güzergâhıyla arkasından gelen ve gelecek siyasi, kültürel ve toplumsal hak talepli deniz taşıtlarına yol açmak için kutuplarda ve soğuk bölgelerdeki buzkıran gemisi gibi, Kürdistan’da toplum üzerindeki buzları kırmıştır ve yeniden bir yol açmıştır.
4) Böyle bir durumun olması beni asla engelleyemez anlamında, Kürtçede “Ma ji qulingan re xem e, Xabûr çem e” denilir. Sokak dilinde “Senin yaptığın atar, benim hayatıma renk katar” anlamına da çıksa, motamot çevirisi aslında şöyle: “Habur’un nehir olması, turnanın umurunda mı?” Turnaların 5-10 kilometre yüksekten ve Himalaya Dağları’nın üzerinden bile uçabileceği göz önüne alınırsa, bu kadar baskı, zor, saldırıların olmasının Özgürlük Yürüyüşü turnalarının da umurunda olmadığı aşikâr. Özgüveni kırılmış, sindirilmiş ve kafasında teslimiyeti kurmuş insana karşı; ortada iradesi ve siyasi taleplerinde net, kafasındaki karakolları yıkmış bir özgürlük kervanı ve dervişleri hakikati var.
5) Bir göl ne kadar büyük olursa olsun, ancak içindeki balıkların ve çevre yerlerden gelip balık tutmaya gelenlerin ihtiyacını karşılar. Ama bir nehir veya dere, bir gölün sahip olduğu suyun binde birine sahip olmasına rağmen akış içinde olduğu için, geçtiği bütün yerleşim yerleri, ova, tarla, vadilere hayat verebilir. Bir fikir veya hareketin gücü durağan halindeki hacminde değil, akış halinde olduğu hacmi kadardır. Bu haliyle göl binalardan çıkıp, nehir yürüyüşüne katılmak, güzergâhındaki bütün il, ilçe, mahalle ve köylere hayat vermeye eşdeğerdir. Mesele tekrardan Büyük Özgürlük Yürüyüşü’nün nehirsel etkisine geldi. Özgürlük Yürüyüşü geçtiği her yere temas etti, inanç ve umut verdi, var olanı tazeledi.
6) Nasıl ki yedek kulübesinde bekleyenler bir süre sonra potansiyel oyuncu olmaktan çıkıp pasif izleyici oluyorlarsa, yola çıkmayanlar da yoldan çıkarlar, yol olurlar, yoz olurlar ve hatta yok olurlar. Dostoyevski’nin “Her insan herkes karşısında her şeyden sorumludur” dediği noktada, toplumun bütün dinamiklerini kene gibi sömüren tecride karşı da herkes sorumludur. “Ben bu oyunu bozarım” diyen Özgürlük Yürüyüşçülerinin alana inmesi, zalimin zulmü ve dört şeritli otobanı varsa, sevenin de direnişi ve herkesin yürüyemediği bir metre genişliğindeki patikası vardır anlamına gelmektedir. İktidarın beynini besleyen otobanvari ve hortum gibi şah damarına karşı, vücudun her yerine yayılmış patika ve kılcal damarvari direnişlerimiz var. Faşizm koşullarında şah damarını tıkatmak biraz zaman alsa da -imkânsız değil, sadece biraz zaman alır- kurtarılmış alanlar olarak belirtebileceğimiz kılcal damarların tıkatılması, iktidarı kalp krizi veya beyin kanamasından götürebilir.
7) Kürt halkının mücadelesini kırmak isteyenlerin bilmediği bir şey vardı, kırılan cam daha da Keskinleşir.[1] Bu konuda sözü Büyük Özgürlük Yürüyüşü’ne katılan DBP Eş Genel Başkanı Keskin Bayındır’ın yaptığı haykırış ve çağrıya bırakmak gerek. Şunu da eklemek gerek, bu meşru ve net talepleri olan konuşmayı ve çağrıyı anlamak için de Kürtçe bilmek gerekmez. Nasıl ki Solfeggio Frekansları kalp, sevgi, saygı, üretkenlik, canlanma gibi çakraları açmak için kullanılıyorsa, bu çağrı ve haykırışın da direniş ve mücadele çakraları üzerinde olumlu bir etki yarattığı gayet açık.
8) Sayın Öcalan’ın “Hiç kimsenin adını bile söyleyemediği bir ülkenin yurtseverliğini biz yaptık ve hiç kimsenin kimliğini bile ağzına almak istemediği bir halkın gerçeğini ortaya çıkardık” diye bir sözü var. Çok az kimsenin haritada yerini bulduğu Hezo’da (Kozluk, Batman) Sayın Öcalan’ın “Yüreği ateş ve zafer tutkusuyla yananlar ancak bizimle yürüyebilirler”[2] sözünün, Özgürlük Yürüyüşü’nü karşılayan kitle tarafından pankart olarak açılması, tek tipleştirici resmi ideolojiye karşı müdahale ve mücadelenin ne kadar tarihi olduğunu göstermiyor mu?
9) Salvador Dali’nin yumurtayı kırıp dışarı çıkmaya çalışan insan temalı resmini hatırlayanlar vardır. Resim, “Yeni İnsanın Doğuşunu İzleyen Jeopolitik Çocuk” adıyla bilinmekte. Her ne kadar resim siyasi arena ve dünya dengelerinde Amerika’nın doğuşuna atıfta bulunuyorsa da içinde bulunduğu yumurta kabuğunu kırıp izole ve bağımlılığı reddedip, yaşama dâhil olma tutumu olarak görülmesi anlamlıdır. İbn Rüşd de “Yumurta dıştan bir güçle kırılırsa yaşam son bulur, içten bir güçle kırılırsa yaşam başlar; zira sahih dönüşümler hep içten gelir” der. Bu çerçevede Büyük Özgürlük Yürüyüşü de kendi kabuğunu kırıp değişim ve dönüşümün gerçek bir adımı olarak da okunabilir.
10) Genellikle araç camlarında uygulanan bir yöntemdir. Yoldan seken küçük bir taş parçası aracın ön camına değdiğinde tırnağa bile takılmayan çok minik bir çatlak bırakır. O çatlak sulanan bir fidan gibi her gün kendi kendine büyür. Eğer çatlağın etrafına keskin bir aletle bir daire çizilirse, o çatlak çemberi kırıp geçemez. Siyasi ve demokratik hak temelli bütün talepler bugün iktidarın camında çatlaklar bırakmış olsa da iktidar baskı ve zor aygıtlarıyla o çatlağın etrafına çizdiği çemberle, çatlağı ablukada tutmaya çalışmaktadır. Tam da bu noktada Büyük Özgürlük Yürüyüşü’nün çemberi ve ablukayı kıran bir tutum sergilediğini görmek gerek.
Son söz olarak, “Adım Abdullah, Allah’ın kulu, ama kul olmayı tam yüreğime oturtmadım, kendime saygımı yitirmedim, tanrısal güçler ne kadar üzerime gelirlerse gelsinler, özgür insanı savunmanın erdem olduğuna inandım” denilen noktada tüm insanlığın duyarlı davranması gereken meselelerden birisi de özgür insanı savunmanın erdem olduğuna inanan Özgür İnsanı savunmak olmalı.
Dipnotlar:
[1] https://twitter.com/DBP_GenelMerkez/status/1753656445789167894/video/1
[2] https://twitter.com/MAturkce/status/1756290103540855035
(EL/VC)