Yüzmeyi çocukluğundan beri çok seviyor, suyun içinde kendini yuvasında hissediyordu.
Kiki yüzme sporunda ustalaşsa da hiçbir zaman iddialı olmadı. Hollanda’da yaşadığı denizden uzak bölgede, birden çok havuzda yüzme faaliyetlerine katılıyor, fakat kendine asla iyi bir yüzücü veya yarışçı payesini yakıştırmıyordu. Alması beklenen tüm sertifikalara sahip olduktan sonra, ya tüple dalış ya da su balesine yönelecekti. Suyun altına uzun süreler kalmasını sağlayan tüple dalış ilk etapta ona muhteşem geldi.
Fakat Kolombiya’ya yaptığı bir seyahat sırasında nefesle dalmayı layıkıyla deneyince suyun altındaki mutlak sessizlik onu daha da derinden etkiledi; adeta büyülenmiş gibiydi. Hayatının mümkün olduğunca uzun sürelerini suyun altında geçirebilmek üzere Tayland’da turistlere dalma kursu veren bir ekibe dahil oldu. Fakat iki ay boyunca beraber çalıştığı bir dalgıç ona tecavüz edince su, onun için boğulmanın metaforu haline geldi. Mesai arkadaşına güvenmiş olduğu için kendini suçluyor, uykularını kaçıran kabuslardan çığlıklarla uyanıyordu. Tecavüzcüyü ihbar etmemişti çünkü kendini affedemiyordu. Oysa aynı kişi bir hafta arayla bir başka kadına tecavüz ettikten sonra polis tarafından aranmaya başlamış, ortalıktan kaybolmuştu. Bu arada Kiki depresyona girmiş, kendine “Niye yaşıyorum?”u bile sorar hale gelmişti.
Sudan soğuduğu dönemde ekstrem spor ustası Wim Hof’un bir videosunu izleyince doğanın uç halleriyle mücadele etmenin iyileştirme gücünü sezer gibi oldu. Mutlu, sağlıklı ve kuvvetli kombinasyonunu hayatına uygulayarak dünya çapındaki macerasına atılmakta gecikmedi.
Kiki Bosh’un ibretlik yaşamına odaklanan Descent (İniş) başlıklı belgesel kahramanının dünyasına seyirciyi alıp götürüyor. Genç sinemacı Nays Baghai’nin yönettiği, olağanüstü tabiat ve sualtı görüntüleriyle bezenmiş 60 dakikalık Avustralya yapımı film, soğuk suda şifa bulan Kiki’yle kolaylıkla özdeşleşmemizi sağlayacak kadar da ikna edici. Geçtiğimiz hafta sona ermiş olan Sidney Film Festivalinin programında yer alan sürükleyici belgesel insan potansiyelinin varabileceği noktalara da layıkıyla dokunuyor.
Acın hafızasını acıyla bastırmak mı?
Sporcuların başarılarını yücelten ticari filmlerden biriyle karşı karşıya olduğumuzu düşünebiliriz Kiki hakkındaki belgeseli izlerken. Senaryo, montaj, sinematografi ve daha birçok unsur bildik klişelere dayandırılmış gibi olsa da mütevazi kahramanımızın kendi görüntü ve sesinden dinlediğimiz hikayesi insanı hemen avucunun içine alıyor. İzlanda’dan Yeni Zelanda’ya, Norveç’ten Grönland’a, İsviçre’den Finlandiya’ya seyahat ederken tabiatın olağanüstü dışavurumlarına doyuyor, aynı zamanda bedenle kurulan derin ilişki sayesinde insanın gücüne, aynı zamanda da sınırlarına bir kez daha kani oluyoruz. Fakat bu daha çok, arsız kapitalizmin Türkiye’de görülen benzer dışavurumları gibi hırsla bezenmiş, şampiyonluklar ve rekorların taçlandırdığı bir kariyerle alakasız, alçakgönüllü bir insanın hayata tutunma hikayesi. Bununla birlikte, son yıllarda iyice moda olmuş, hatta enflasyona uğramış farkındalık mevzusu da toplum mühendisliğine hizmet edercesine irdeleniyor.
Kahramanımıza dönersek, Kiki soğuk suyun ona iyi geldiğini anladıktan sonra kendini mütemadiyen geliştiriyor, gittikçe artan riskteki tecrübelere girişirken vücuduyla irtibatını yoğunlaştırıyor. Bazen 14, bazen 2, bazen de -2 derecedeki sulara neoprenden mamul sualtı kıyafeti kullanmadan girip dalarken bunu, kameralara yansıdığı kadarıyla büyük bir soğukkanlılıkla yapıyor.
Meditasyon ve nefes egzersizleriyle yapılan hazırlık, her şeyden önce suyun altındaki esas tehlike sayılan paniğe karşı en tesirli zırh. Ne de olsa Kiki’nin paniğe kapılarak enerjiyi yitirmek ve yaptığına odaklanamamak gibi bir lüksü yok.
Isısı bu kadar düşük suya girmek insanın vücuduna sanki bıçaklar batırılıyormuş hissiyle özdeşleştirilebiliyor. Kiki “İğneler sanki derimi delip giriyor” diyor, kaslarında hissettiği gerilmeler de cabası. Kahramanımız soğuğu iliklerine kadar hissedip direnmemeyi seçiyor, aslında ona kendini teslim ediyor. Bedenin korkuya veya başka hislere verdiği tepkiden farklı bulmuyor soğuk suya verilen tepkiyi. Sadece stres, korku veya endişeye karşı verilen mücadelenin benzerini geliştirmekle meşgul. “Soğuğa karşı bir şey yapamazsın, içindeki ısıya odaklan!”
Kiki’yi dalış bittikten sonra adeta hipotermiye uğramış halde, titreme nöbetleri geçirirken de izliyoruz. Fakat vücudunun reaksiyonlarını bilimsel düsturlara dayandırarak takip ettiğinden soğukkanlılığını yitirmiyor, doğal sürecin tamamlanmasını sabırla bekliyor.
Ne de olsa bu çetin uğraş Kiki için tecavüzden sonra iyileşme sürecini başlatmıştı. Özgüveni olmayan bir şahsın kendini geliştirerek kendini bulmasıyla alakalıydı. Farkındalığını artırarak bir zen odaklanmasına sahip olmakla, beden ve zihinle sadece o anda, orada olmayı başarmakla birebir bağlantılıydı.
Korkunun ötesindeki huzur
Belgeselin başında “Seyirciyi rahatsız edebilecek görüntüler var” uyarısıyla karşı karşıya kalıyoruz. Donmuş bir gölün yüzeyinde açılmış daracık bir delikten suya dalan Kiki’nin buzdan bir tavanın altında paletleriyle de olsa ilerlerken görmek bazı fobileri mutlaka tetikleyebilir ne de olsa.
“Soğuk suda serbest dalış tehlikeli ve ekstrem bir spordur. Tek başınıza yapmayın. Şartlar ne olursa olsun mevzubahis aktiviteye eğitim ve bilgi almadan girişmeyin” da deniyor peşi sıra.
Tehlikeli bir faaliyet içinde olduğunun farkında Kiki. Hata ve kaza ihtimalinin çok yüksek olduğunu da bildiğinden gerekli tüm hazırlıkları yapması bir yana güvenliğinden sorumlu profesyonel bir ekip tarafından da daima takip ediliyor.
Onu süper insan sananlar yok değil; oysa Kiki kuşkuları ve korkuları olan normal bir kadın olduğunu, ona çok şey öğreten suyun, adeta hayatını kurtaran bu meşgalenin karakterini test etme şansı verdiğini ifade ediyor.
Fakat her şeyi üstünde ustalaşmak için çok çalışmanın şart olduğunu belirtiyor. Gerekli düşünce yapısının önemine de parmak basıyor. Kendimizi konforlu hissettiğimiz alanlardan çıkarak konforumuza meydan okumamızı salık veriyor.
Suyun altında yalnız dış sesler bitmiyor, zihin de bedenin yaşamakta olduğu olağanüstü tecrübeye odaklanarak susuyor. Sükunet hakim oluyor. Fiziksel dünyadan ruhani evrene adeta geçiş sağlanıyor.
Bizi takıntılı şekilde takip eden kötü düşüncelere tekrar tekrar dönmek abes, ne de olsa biz sadece düşüncelerimizden ibaret değiliz; hatalarımız, mazimiz veya ideal bir gelecek bizi tanımlamıyor. Mühim olan orada o anda olma halinden öte, canlılığını hissetme ve varolmanın özüyle temas etme durumu.
Su bir öğretmen haline geliyor, suyla kurulan irtibat ruhunla yüzleşmene giden kanalları açıyor.
Zaman izafi olmaya başlıyor, hatta zamanın olmadığı bir boyuta geçiliyor.
İnsan bu tecrübeden kendini yeniden tanımlamış halde çıkıyor, bedeniyle ilişkisinde farkındalık artıyor, sınırlar tekrar belirlenmiş olup güçlenme süreci sağlamlaşıyor.
Su altında uzun vakitler geçirenlerin olmazsa olmazı neopren kıyafetin korumasına ihtiyaç duymadan kendini soğuğun acıtıcı kollarına teslim eden Kiki travmasını atlatabilme yolunda dirayetle ilerlerken son zamanlarda başkalarına da yol göstermeye başladı. Onları eğitirken her biriyle empati kurduğunu, buzlu suya verdikleri o en doğal tepkilerde ruhlarını gördüğünü söylüyor. (MT/AS)