İsviçre’nin Nyon kasabasında 1969’dan beri düzenlenmekte olan geniş kapsamlı belgesel festivali Visions du Réel 21 Nisan Cuma günü başladı. 30 Nisan’a kadar sürecek olan etkinlikte muhtelif yarışmalar kapsamındaki filmler dışında birçok belgesel gösterilecek, festival süresi boyunca bilumum organizasyonlar hazır bulunanların sinema ruhunun derinden tetiklenmesine vesile olacak.
Dünya veya Avrupa prömiyerini Leman gölü kıyısındaki şirin Nyon’da yapacak eserlerden beşini tanımaya ne dersiniz?
Kadın “satılık” değildir
Gelinlerin satıldığı ve satın alındığı bir diyardan sesleniyor Sevgili Kızım (Hsu Pan Naing/Dear Daughter) adlı şiirsel belgesel.
Her yıl Çin’de zoraki evliliklere adım atan Burmalı kadınların binleri bulduğunu öğreniyoruz her şeyden önce. Yönetmen Naing Hsu Pan bu kadınlardan birinin dokunaklı hikâyesini animasyon marifetiyle karşımıza çıkarıyor. Gayet kasvetli ve hüzünlü mevzuyu bize gri bir sulu boya örtüsünün altında sunarken kahramanımızın memleket hasretini, maruz bırakıldığı baskıyı ve kızına duyduğu sevgiyi adeta tenimizde hissettiriyor.
Visions du Réel’in Opening Scenes bölümünde yer alan 2023 Myanmar yapımı 12 dakikalık film dünya prömiyerini Nyon’da gerçekleştirirken sade, basit ve çocuksu anlatımıyla seyirciyi muhakkak ki tesir altında bırakacaktır.
Narkotik dünyasının gezegendeki mühim merkezlerinden Myanmar’ı kontrol altında tutan darbeci ordu mensupları, Müslüman azınlık Rohingyalar, iktidarı elinden zorla alınmış Aung San Suu Kyi, halka eşitsiz olarak yayılmış ekonomik refah ve buna bağlı olarak filmin öznesi “satılık gelinler” gibi kangrenleşmiş problemleri çözmeye pek niyetliymiş gibi durmuyor ne yazık ki!
Adınız neydi… Duyamadım!
Kafkasya coğrafyasının kapanmayan yaralarından Gürcistan-Abhazya problemi yönetmen Anna Dziapshipa’nın yakinen bildiği bir mevzu. Ne de olsa babası Abhaz, annesi Gürcü, dolayısıyla iki coğrafya arasındaki farklılıkları, gerilimi, çatışmayı birebir teninde hissetmek durumunda.
Mesela soyadı Gürcistan’da bir türlü doğru şekilde telaffuz edilemiyor, fonetik olarak Gürcistan soyadlarına benzemediği için, sanki hatalı bir sesler ve heceler dizilişiymiş gibi durmadan çarpıtılıyor, şekilden şekle sokuluyor. Türkiye’de adlarından utanır hale getirilmiş, kendine has isim ve soyadlı insanlarla bilhassa azınlıkların mütemadiyen karşılaştığı bu durumdan dolayı Dziapshipa adeta travmatize olmuş vaziyette; bunun ispatı fragmanda ifade edildiği şekilde, soyadını doğru telaffuz etmiş veya doğru yazmış her bir kişiyi asla unutmamış olması.
Çocukluğuna geri dönüş anlarını müstesna arşiv görüntüleriyle taçlandıran Dziapshipa şahsi hikâyesiyle iki coğrafya arasındaki siyasi maziyi zarafetle harmanlıyor. Sınır hattında otoportre ( ავტოპორტრეტიზღვარზე/Self-Portrait Along the Borderline) adıinsanın aklına psikolojideki “sınır kişilik bozukluğu” durumunu getirdiği gibi tüm azınlıkların yaşadığı şizofrenik vaziyeti de layıkıyla hatırlatıyor.
Bölünmüş bir kişiliğin hissettikleri, 2023 Gürcistan yapımı 50 dakikalık filmde layıkıyla vücut buluyor. Visions du Réel’in Uluslararası Orta ve Kısa Metrajlı Film Yarışmasında yer alan belgesel Nyon’da dünya prömiyerini gerçekleştirecek.
Mecbur muyum her defasında kendimi anlatmaya?
“Trans olduğumu bir erkeğe söylemediğim ilk örnekti… Artık kendim hakkında açıklama yapmak ve mazeret sunmak zorunda olmak istemiyorum…”
Geceleri bile hayat dolu olan Saygon şehrindeyiz. LGBTQIA+ üyeleri her ne kadar kendilerini şehir tarafından kuşatılmış hissediyor olsa da orada yaşamayı seviyorlar. Kan bağı olan kişilerle araları iyi olmasa da şahsen kurulan yeni aile bağları onları güçlü kılıyor.
Yönetmen Khoa Lê 100 dakikalık Saygon Ana (Má Sài Gòn/Mother Saigon) adlı belgeselde mahrem olduğu kadar parıltılı portrelerle bizi tanıştırırken kentin kuir cemaatinin aşklarını, arzularını ve ihtişamlı gururlarını keşfe girişiyor.
Tabii ki yalnız Vietnam’da değil, gezegenin bilumum diyarlarında da böylesine girift bir maceraya atılmak ve istenen neticeye ulaşmak kolay değil. Ne de olsa, fragmanda da ifade edildiği şekilde:
“Hayat kısa, birilerini, hatta kendini anlamak için yeterli vakit yok!”
2023 Kanada yapımı film Visions du Réel’in Burning Lights yarışmasında yer alıyor ve bu vesileyle Nyon’da dünya prömiyerini gerçekleştirmiş oluyor. Neredeyse eşzamanlı olarak düzenlenmiş Toronto’daki HotDocs’un programında da Saygon Ana belgeselini görmek ayrıca sevindirici.
Çocuk Kraliçe olur mu?
Çocuk, ona atfedilmiş cinsiyetin değil de diğer cinsiyetin davranışlarını tercih etmeye başlayınca ebeveyn paniğe kapılabiliyor. Singapurlu drag queen (Osmanlı’da zenne) Opera Tang’ın başına gelenler tam da bunun âlâsı. Arşiv filmlerinde gördüğümüz kadarıyla, çocukken gayet kıvrak danslar etmesi onun psikologlara götürülmesine sebep olmuş, fakat sonunda şatafatlı imajıyla sivrilmiş Opera’nın günümüzde kentin herkesçe bilinen ve konuşulan bir siması hâline gelmesine engel olunamamış.
İhtimamla hazırlandığı performansları bir yana Çocuk Kraliçe (Baby Queen) adlı belgeselde Opera’nın özel hayatına da vâkıf oluyoruz. Mesela büyükannesiyle yakın münasebeti görülmeye değer.
Tahmin edileceğinin aksine gayet yumuşak ve şefkatli bir portre ile karşı karşıyayız aslında, Singapur’un LGBTQIA+ cemaatlerine yönelik ayrımcı ve homofobik tavrına inat!
Bazı gerçekleri inkâr etmeyi tercih eden muhafazakârların, bilhassa turistlerin uğrak yeri olmuş popüler eğlence mekânlarını kapatmaya nedense gücü yetmiyor galiba!
Yönetmen hanesinde LEI Yuan Bin’in adını gördüğümüz 2022 Singapur yapımı 61 dakikalık film Avrupa prömiyerini Nyon’da gerçekleştirirken Visions du Réel’in Uluslararası Orta ve Kısa Metrajlı Filmler Yarışmasında yer alacak.
Yarış hayvanının miyadı dolunca…
Binicilik kültürünün şahikalarından Birleşik Krallık’taki Grand National yarışını protestocular geçenlerde geciktirmeyi başarsa da engellemeye muvaffak olamadılar. 15 Nisan 2023’te meydana gelen direniş sonrasında 118 kişi tutuklanmış, fakat bu vesileyle bu sektörde hayvanların eziyet çektiği bir kez daha dünya gündemine taşınmıştı.
Bu arada, İstanbul adalarında faytonlara koşulan atların şartlarını iyileştirme ihtimali hiç kale alınmadan elektrikli araçlara hızla geçişin tercih edildiği, ayrıca atların birçoğunun bu süreçte telef olduğu, fakat nedense hipodromlarda sakatlanan veya son nefesine kadar koşturulan atların yardımına pek kimsenin koşmadığı unutulmuş değil.
Katırtırnağının Harikulade Acısı (La Merveilleuse douleur du Genêt/The Wonderful Pain of the Wild Broom) adlı belgeselde tazı yarışının ne kadar etkileyici olduğunu hatırlıyoruz (Pablo Larrain imzalı Kulüp filmini unutana da aşk olsun!). Yarışlarda tazıların hızına hayran olduğumuz kadar insanların pervasızlık ve acımasızlığına inanmakta da zorlanıyoruz. Yönetmen Olivia Calcaterra, derin bir üst ses ve amaca odaklanmış tesirli görüntülerle, yarışmak üzere tazıları yetiştirip sonra terk edenlerle hayvanları kurtarmaya girişmiş insanlar arasındaki gerginliği layıkıyla yakalamayı başarıyor.
İsviçre 2023 yapımı 22 dakikalık film dünya prömiyerini Nyon’da, Visions du Réel’in Opening Scenes bölümünde gerçekleştirecek. (MT/AS)