“Bir sahaf kitabındaki nem ve küften
Elime geçen inanılmaz sevinci
Birilerine geçirememekten
Gelişti bende bu bireysellik bilinci”
Metin Altıok, “Bir Acıya Kiracı”, s. 245
“Bir kitap okudum hayatım değişti” diye meşhur bir cümle vardır. Bir romanın başlangıcı mı, bir öykünün sonu mu bilemem. Bana tam öyle olmadı. Kitabı aldığım günden beri evirip çevirip okuyorum. Bana verdiği tat,öncelikle, eski dostlarla buluşmanın sevinci! “Yarabbi” diyorum, “ne çok ortak dostumuz varmış!”. İkinci duygum ise “aman, ben bu yazarı, şarkıcıyı, öykücüyü nasıl ıskalamışım!”. Üçüncü duygum da , “Bütün bu güzellikler bir bahçeye bu kadar güzel mi yerleştirilir!”
Yıldırım Türker’in 2008’den bu yana yazdığı bir kısım gazete yazılarını bir araya getirerek oluşturduğu “Bahçe”den söz ediyorum.
Yıldırım Türker, siyasi yazılarında sert ve kılçıklı diliyle ünlü, üslupçu bir yazardır bana göre. “Güzellemeler” diye nitelediği bu yazılarında ise, hiçbir iddia gözetmeyen ama kişisel beğenilerini ve yaşam yolculuğunun önemli konaklarını ancak çok değer verilen yakın dostlarla bir tatlı sohbet ortamında paylaşan sıcacık bir yaklaşım var.
Bu anlamda, Yıldırım kendisini ele vermeyi göze almış bu kitabı oluşturmakla, iyi de etmiş!
Kitabın önsözünde, bu yazıları başlatan düşünceyi şöyle anlatıyor:
“Bu yazılardan ilkini 2008’de yazmıştım. O sıralar yazmakta olduğum gazetede haftada bir gün sevdiklerimi, beni ayakta tutanları anlatan denemeler yazmaya karar vermemin ardında siyasetin vahşi kurmaylarına karşı iyice sivrilip karanlığa batmış yazımı havalandırmak vardı öncelikle. Bir günlük gazetede güncele batmadan okurla bir hücre oluşturma girişimi. Bu safdillik beni ayakta tutan, sırtımı okşayan güç olagelmiştir hep.”
Emily Dickinson’la başlayıp Leyla Zana ile sonlanan karakterler ve anılar galerisinde Yıldırım’la beraber yürürken özenli, bilgili ve duyarlı bir rehberin öneri ve yönlendirmelerine tanık oluyorsunuz.”Şu resmin köşesindeki figüre bir bak!, şu mor ne güzel oturmuş oraya’”, Ya da, “Şu dizesini ne kadar severim , bilir misin?” Arada, küçük itiraflar: “Şu kitabı daha onbir yaşında pedere çaktırmadan okumuştum!”
Mark Twain’den Howard Zinn’e, Tezer Özlü’den Pesoa’ya, Birhan Keskin’den Leonad Cohen’e dek dünyanın tüm öfkelileri, aykırıları, bilgeleri, umursamazları ya da aşırı umursayanları bir bir geliyorlar belleğinize bu kitabı okudukça. Eski dostlarla buluşmanın keyfini, anımsamanın o kutsal tadını içinize sindiriyorsunuz.
Bu içtenlikli biçem, okuyucuda, okumadıklarını arayıp bulmak ve bir an önce okumak, okuduklarını da bir kez daha , daha önce ıskalayıp geçtiği bir bakışla elden geçirmek duygusu yaratıyor.
Tuhaf Dergisi’nin en son (Mart 2020, 36.) sayısında, yazıların bir kitapta toplanıp yayınlanması için Yıldırım’ı ikna eden Ahmet Mümtaz Taylan’ın Yıldırım’la yaptığı bir söyleşi var:
“................Taylan: ........Öfkeli, çok eleştirel yazılarını da çok seviyorum...ama güzellemeler, aşıladığı umutla, işaret ettikleriyle, hissettirdikleriyle bence daha sert bir kitap oldu. Yani bu denli ince, zarif, estetik, şiir, denemeyle donatılmış, okuru sarıp sarmalayan böyle bir üslupla yazılmış yazıların bu kadar dirençli ve bu kadar –olumlu taraftan söylüyorum – savaşkan olabilmesi...Ne dersin?
Yıldırım: Çok doğru derim. Bence de, çünkü bütün yazdığım insanlar savaşkan insanlar. Hepsi kendi alanında var olanla itişmiş, benzeşememiş, benzemeye direnmiş, benzemeyi reddetmiş insanlar. Bir de tabii ki bu yazdıklarım aslında benim tahammül pratiğimin parçaları. Çünkü dediğin gibi, tahammül edebilmek için, günden güne örgütlenen, güç kazanan kötülüğe dayanabilmek, direnebilmek için bu insanlara bakmak bana iyi geliyor, ben onu paylaşmak istedim.”
“Bahçe”nin içindeki denemeler arasında, “Bilgi ile özgürlük” yazısı (s.112 – 114) beni etkileyen, sarıp sarmalayan ve güncelin dışına çıkartarak farklı bir düşünce evrenine taşıyan bir yazı oldu.
Yıldırım, Canetti’nin “İnsanın Taşrası” başlığı altında topladığı notlarında geçen bir cümleden el alarak başlıyor yazısına. Canetti, “Yatıştıran bir bilgi öldürücüdür” diyor.
Buradan giderek Yıldırım, bu sözün gerçekliğini örnekliyor, yatıştırıcı bilginin ölüme sakince hazırlık yapmak ve “kendi mutsuz hayatını yegane müracaatgah alıp başkalarının benzemeyenlerine parmak” sallamak anlamına geldiğini söylüyor.
“Kars’tan Ardahan’a giden buharlıdan dönme tren, som beyaz arazide ilerlerken rayların yanıbaşında yürüyen bir adam kondüktöre el ediyor. Kaç aydır karla kaplı bu topraklar. Eksi 20 derece ısıda kurtların bile inmediği bu noktada ne işi var? Nereden gelmiş?
"Tren yolu takipçisi. Yol bekçisi. Her sabah gün ağarmadan yola çıkıp raylar boyunca 15 kilometre yürüyor, görev alanının sonundan geri dönüyor. Karşısına çıkan trene 'yol temiz' işareti veriyor. Her gün kara bata çıka bir başına yürünen 30 kilometre.
"....Her gün, fırtınaya, tipiye aldırmadan raylara bakarak bembeyaz, dünyadan koparılıp alınmış bir uzayda sürekli yürüyen adam hakkında bilmişliğimizin alegorilerini kullanmak beni utandırıyor. Onun hayatını, o beyaz gerçekliğini düşünürken bütün bildiklerimden soyunma gereği duyuyorum........Onun bilip de bizim bilmediğimiz nedir?
....................
"Hayat hakkında,dünya hakkında, kendim hakkında kuşku duymadığım, geceleri uykusuz bırakmayan, adresini hiç şaşırmadığım bütün bilgileri unutmalıyım. Bu yolda bana sınırları gösteren hiçbir bilgi girmemeli çıkınıma.”
Bilginin sayısallaştığı ve terabaytlar düzeyinde depolanıp, işlenip, süslenip, “tahfif”, “tağşiş” ve hatta “tahrip” edilebildiği ve veri/malumat/bilgi/irfan (data/information/knowledge/wisdom) döngüsünün egemenlerin elinde olduğu bir dünyada ne uyarıcı bir söylem!
...
tanıdığım bir ağaç var
Etlik bağlarına yakın
saadetin adını bile duymamış
tanrının işine bakın
geceyi gündüzü biliyor
dört mevsimi, rüzgarı, karı
ay ışığına bayılıyor
ama kötülemiyor karanlığı
ona bir kitap vereceğim
rahatını kaçırmak için
bir öğrenegörsün aşkı
ağacı o vakit seyredin
Usta ozan Melih Cevdet Anday’ın bu dizeleri, “yatıştırıcı bilgi” ile donanmış ağaca, rahat kaçırıcı bir bilgi aktarmayı öngörüyor.
Ben de bu kitabı salık veriyorum sizlere! Eski kahramanlarınızı, dostlarınızı anımsayın diye!..
Rahatınız kaçar mı?!
Bilemem!.. (AE/APA)
Yıldırım TürkerYazar, şair, dramaturg, çevirmen. Express ve Öküz dergilerinde yazdı, Radikal gazetesi ve Radikal İki köşe yazarlarındandı.12 Ağustos 2012'de yazısı yayınlanmayınca istifa etti. İstanbul Şehir Tiyatroları'nda dramaturg olarak çalıştı. 26. Uluslararası İstanbul Film Festivali'nde Ulusal Yarışma jüri üyesiydi Gözaltında Kayıp Onu Unutma! (1995) ve Türkiye Sizinle Gurur Duyuyor (1998) kitaplarını yazdı (2017). Cihangir Kedileri (1993) ile Cemal Süreya Şiir Ödülünü aldı. Gölge Ustası (1993) oyununun yazarı. Senaryolarından birkaçı: Delibal (2015), Gece, Melek ve Bizim Çocuklar (1993), Düş Gezginleri (1992), Berdel (1990). Çevirilerinden bir kaçı: Sıkı Gözetim (Jean Genet), İnce Sızı (Harold Pinter), İyi Geceler Anne (Marsha Norman), Yaz ve Duman (Tennessee Williams). Robert Kolej ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü mezunu. 1957, Ankara doğumlu. (*) "Bahçe", Yıldırım Türker, Karakarga Yayınları, Ocak 2020, İstanbul |