*Fotoğraflar: AA (Arşiv).
Son bir haftanın anahtar kelimeleri "10 büyükelçi", "persona non grata", "Osman Kavala", "Erdoğan'dan sert tepki" kelimeleri oldu.
Anahtar kelimeler hayatımıza Avrupa'da çeşitli insan hakları örgütlerinden, devletlerden ve siyasilerden gelen "Osman Kavala'nın serbest bırakılması çağrısının" 10 ülkenin büyükelçisi tarafından ortak bir açıklamayla aslında yenilenmesiyle girdi.
Dışişleri Bakanlığı geçen hafta Salı günü 10 büyükelçiyi çağırdı ve "Türkiye'nin içişlerine karışılması" minvalinde bir konuşma yaptı. Büyükelçilerin bu açıklamayla Viyana Sözleşmesi'nin 41. maddesini ihlal ettiği öne sürüldü.
"Gerekli talimatı verdim"
Ardından Cumhurbaşkanı ve seçim yoluna giren AKP'nin genel başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın şu açıklaması geldi:
"Yatıyorlar, kalkıyorlar, Kavala, Kavala...
"Gerekli talimatı ben de Dışişleri Bakanımıza verdim. Ne yapması gerektiğini söyledim. 'Bu 10 tane büyükelçinin bir an önce istenmeyen adam ilan edilmelerini hemen halledeceksiniz' dedim. Bunlar Türkiye'yi tanıyacaklar. Türkiye'yi bilmedikleri, anlamadıkları gün burayı terk edecekler."
- NOT: 10 istenmeyen adam diye bahsi geçen büyükelçilerden ikisi -Yeni Zelanda Büyükelçisi Wendy Hinton ve Hollanda Büyükelçisi Marjanne de Kwaanstreiet- kadın diplomatlar.
Bildirim gitmedi
Erdoğan, Dışişleri Bakanlığı'na talimatı verdiğini söyledi, ancak bu süreçte hiçbir ülkeye elçilerinin "istenmeyen kişi" (persona gon grata) ilan edildiğine dair resmi bir bildirim gitmedi.
DW Türkçe'nin edindiği kulis bilgilerine göre Erdoğan'ın talebine sıcak bakmayan Çavuşoğlu, Erdoğan'a "büyükelçiler 'istenmeyen kişi' ilan edilirse, ben de bakanlıktan gitmek zorunda kalırım" mesajını iletti.
Ancak Erdoğan'ın bu mesaja "Yapacak bir şey yok" yanıtı verdiği iddia ediliyor.
Hafta sonundan Pazartesi öğlen saatlerine kadar Türkiye'nin Hollanda krizinde dahi atmadığı bu adımı gerçekten atıp atmayacağı konuşuldu.
Geri adım?
Pazartesi 16:00 sularında önce Amerika Birleşik Devletleri büyükelçiliğinden daha sonra Fransa ve Almanya hariç diğer yedi söz konusu büyükelçilikten özdeş bir açıklama geldi.
Türkiye'nin resmi haber ajansı Anadolu Ajansı (AA), ABD büyükelçiliğinin açıklamasını "ABD ve diğer ülkelerin büyükelçilikleri geri adım attı" başlığıyla servis etti.
Ancak ABD'nin ve diğer elçiliklerin mesajı "Elçilerin hali hazırda Viyana Sözleşmesi'nin 41. maddesine uyumlu davrandığı" anlamına geliyordu.
Nitekim ABD Dışişleri Bakanlığı, mesajının anlamı konusunda ayrıca bir açıklamak yapmak durumunda kaldı. Bakanlık Sözcüsü Ned Price, 18 Ekim'deki Kavala çağrılarının Viyana Sözleşmesi'nin 41. Maddesiyle tutarlı olduğunu söyledi.
Birçok siyasi uzman zaten "persona non grata" ilanının resmileşmesi gibi çok ciddi sonuçları olacak bir hamleyi beklemiyordu. Ama bu açıklama ile Erdoğan, krizin bittiğini "yanlıştan dönüldü" şeklinde bir geri adım fırsatı bulmuş oldu.
Koreografi...
Washington Post'un analizinde de "Pazartesi günü, dikkatlice koreografisi yapılmış bir jest alışverişi gibi görünen bir şekilde, Kavala mektubunu imzalayan ABD, Kanada ve diğer ülkelerin büyükelçilikleri, Twitter'da müdahaleye karşı diplomatik normlara "uyumlarını" yinelediler" yorumu yapıldı.
Yani aslında görünürde kimse "geri adım" atmadan, arka planda aslında başarılı bir diplomasiyle herkes kendince -özellikle de- Türkiye "geri adım" atmış oldu.
Türkiye, Hollanda krizinde dahi atmadığı "persona non grata" adımı konusunda zaten "geri adım" atmalıydı. Ancak yaygın medyada bu "Erdoğan'ın başarısı" olarak yansıtıldı.
Ya Kavala?
Şu saatlerde Salı günü grup toplantısında konuşan Cumhur İttifakı üyesi ve Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Osman Kavala'nın beraat ettiğinde T.C. vatandaşlığından çıkarılması gerektiğini söylüyor.
Peki Erdoğan'ın sözleriyle iş insanı ve hak savunucusu Osman Kavala'nın "serbest bırakılmasının davanın, farklı dosyaların birleştirilmesi ve beraat kararından sonra yeni davaların yaratılması yoluyla sürekli geciktirildiği" verisi değişti mi?
Ya da insan hakları savunucuları, Avrupa kurumları artık Türkiye'ye "Osman Kavala'nın tutukluğuna son verilmeli" çağrısı yapmayacak mı artık?
Bunu Avrupa Parlamentosu'nun hemen bu gelişmelerin yaşandığı dün akşam ki açıklamasından anlayabiliriz.
Avrupa Parlamentosu'ndaki (AP) Türkiye raportörü Nacho Sanchez Amor ile Karma Parlamento Komisyonu (KPK) Eş-Başkanı Sergey Lagodinsky, ortak açıklamasında şunları kaydetti:
"Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın iş insanı Osman Kavala'ın tutukluğuna ilişkin açıklamaları nedeniyle 10 büyükelçiye yönelik açıkladığı tedbirler anlaşılmaz ve tamamen mesnetsizdir. Bunları ancak dikkati gerçek acil sorunlardan, iç ve ikili ilişkilerden uzaklaştırma girişimi olarak değerlendirebiliriz."
Açıklamada ayrıca Osman Kavala'nın bırakılmasına karar verenlerin büyükelçiler değil Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi olduğuna da dikkat çekildi.
Kavala'nın davası, Avrupa Konseyi insan hakları izleme kuruluşunun 2 Aralık'ta sona erecek dört günlük toplantısında Türkiye aleyhindeki ilk disiplin duruşmasını başlatmaya sevk edebilir.
Etmeye de bilir.
Mesele açıklamalar, uluslararası yaptırımlar değil, mesele insan olma halini, insanın da hakları olduğu, bunun modern dünyada çeşitli sözleşmelerle güvence altına alındığını siyasiler bireysel olarak algılayamasa da, bunun demokratik devlet olmanın gerekliliği olduğunun farkına varmaları.
(PT)