Hayır; yazının başlığına bakıp, Çetin Altan'ın bugün belki de çok az insanın anımsadığı ünlü romanından söz edeceğimi sanmayın; amacım ondan söz etmek değil! Ama eğer sevgili Çetin Altan, bu yazıyı okuyacak olursa o romanın adını hemen değiştireceğini söyleyebilirim. Çünkü hepimizin halen yaşadığı gözaltı yanında onun romanında anlattığı "gözaltı"nın esamisi okunmaz. Olsa olsa "küçük" bir gözaltı olabilir, orada anlatılan.
Hafta içinde bir "konferans"a katıldım. "Mahremiyet: Başlangıç mı Yoksa Son mu?" şeklindeki konu başlığı ilgimi çekmişti.
AB 7. Çerçeve Mobil Teknolojiler ve Mahremiyet konulu MODAP (Mobility, Data Mining, and Privacy) projesi kapsamında düzenlenen bu konferansta asıl olarak mobil teknolojilerin ve elektronik ortamın yaygın kullanımı sonucu toplanan verilerden yararlanarak "işlevsel" ve "kârlı" sonuçlar çıkarılıp çıkarılamayacağı, yeni "ticari alanlar" yaratılıp yaratılamayacağı, ama tüm bu süreçlerde "mahremiyet"in kamusallaşmasının olası sonuçları ele alındı.
Konferansın çağrı metninde ortaya atılan "kışkırtıcı soru" şöyle düzenlenmişti:
"Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmelerin hızla yayılarak hayatımızın her alanını etkilemesi hararetli birçok tartışmanın odağı olmuş durumda. Bu konuda en önemli husus belki de bu teknolojilerin özel hayatın her alanına sirayet ederek mahremiyetimizi yok etmesi. Bilgimiz dahilinde ya da değil, değişik teknolojilerle özel hayata ilişkin ve mahrem bilgilerin toplanması ve depolanması artık işten bile değil. Hatta insanlar özel hayatıyla ilgili bilgileri, sonuçlarını pek de düşünmeden, isteyerek ya da istemeden kendileri yayınlıyorlar. Ancak, her şeyden önemlisi, sanal dünyada bir kez yayınlanan ya da sızan bir bilgi orada sonsuza kadar kalabilir. Bu durumda "Mahremiyet: Başlangıç mı Yoksa Son mu?"; konuyla ilgili değişik perspektif ve hassasiyetlere sahip birçok tarafın tartışması gereken bir soru. Mahremiyetimizden vazgeçelim mi, ya da vazgeçebilir miyiz? Yoksa sıkı kontroller ve düzenlemeler getirerek veri toplanmasını iyice zorlaştırıp, bu verilerden elde edebileceğimiz yararlı bilgilerden vaz mı geçmeliyiz?"
Bu sorunun yanıtlarını, sunulanlardan yola çıkarak düşünürken bir an dalıp gittim.
Gündelik yaşantımızda bilerek veya bilmeden bıraktığımız "iz"ler, bu izlerden yola çıkarak birer birey olarak varlığımız ve onu "özel ve farklı" kılan "mahremiyetimiz"e yönelik saldırıları düşündüm.
Bu konuda uzun bir süredir ne olup bittiğini "izlemeye çalışan" birisi olarak, belki hâlâ farkında olmayanlar vardır diye, bu izlere, izleri kalıcı kılan kayıtlara ve dolayısıyla mahremiyetimize yönelik saldırılara sizlerle birlikte bakmayı deneyeceğim.
Bunun için herhangi bir günlük aktivasyonumuzu adım adım izlemeyi ve irdelemeyi bir yöntem olarak seçiyorum.
Bir günlük yaşam
Diyelim ki sabah başucunuzdaki saatin alarmı çaldı ve uyandınız. Uzmanlar sakıncaları nedeniyle önermek bir yana yapılmaması gereken bir davranış olarak özellikle belirtiyorlar ama sizin gece yatarken dalgınlıkla başucunuzdaki etajere koyup, sonra da unuttuğunuz telefondan başlayalım izleri aramaya.
O GSM telefon en azından iki izi her zaman sizin için bulunduğunuz yerlere bırakıyor. Bunlardan ilki, yaklaşık '5-10 metre'lik bir yanılgıyla bulunduğunuz yerin nerede/neresi olduğunu bilmek. İkincisi ise eğer üzerindeki pili aletten ayırmasanız sürekli iletişim halinde bulunduğu merkeze sizin olduğunuz ortamdaki bütün "algılanabilir sesleri" göndermesi. Son dönemde üzerinde fotoğraf makinesi ve video kamera da bulunan cep telefonlarının bunlara ek olarak sizin bilginiz dışında bazı görüntüleri de o "merkez"lere iletebildiği şeklinde duyumları şimdilik "doğrulanmasa" da bir olasılık olarak aklınızda bulundurmanızı öneriyorum.
Dolayısıyla gece boyu horlamalarınız, sayıklamalarınız ve eğer yaptıysanız başka sesli eylem ve fiilleriniz dahil tüm "ses"lerle günce çoktan bir "iz bırakarak" başladığınızı kabul edebilirsiniz.
Eğer kalkar kalkmaz GSM ya da normal hatlı telefonunuzla yakındaki bir marketten kahvaltı için bir şeyler ısmarlamış iseniz, o telefon konuşmanız sırasında mevcut iletişim sisteminin, ya da o markette bulunan güvenlik amaçlı olarak düzenlenmiş dükkan içi video kayıt sistemi, bu telefon konuşmanızı kaydederek ikinci izinizi bilginiz ve onayınız dışında koymuş olursunuz.
Yine eğer işinize gitmeden önce bilgisayarınızı açıp internete bağlanmış iseniz bu kez de ziyaret ettiğiniz sitelerin, posta kutunuzda size gelen ve/veya gönderdiğiniz mesajlarınızın yine sizin bilginiz ve onayınız dışında, dahası size sorulmadan, hem de başta kendi bilgisayarınız olmak üzere, internet servis sağlayıcınız ve onun server'lerinde bıraktığınız izlerle, o ana kadarki izlerinize yeni izler eklemiş olursunuz.
Marketin servis elemanı istediklerinizi getirdiğinde eğer ödeme amacıyla onun elindeki POS makinesini ve kredi kartınızı kullanacak olursanız, birisi marketin bankası, diğeri sizin hesabınız olmak üzere en az iki farklı noktaya daha yeni izler bırakmış olacaksınız. Bu bilgileri her iki bankanın gerek görülen durumlarda örneğin GSK priminizin ödenip ödenmediğini, ya da sizin gelirinize uygun "kota"dan prim ödeyip ödemediğinizi belirlemek için çeşitli kurumların "sistem"lerine aktarılarak çoğaltılacağını da aklınızdan çıkarmamanız gerekir.
İçeride, dışarıda...
"Olsun" dediyseniz sürdürelim: Duşunuzu aldınız, kahvaltınızı ettiniz, giyindiniz, cep telefonunuzu ve bilgisayarınızı yanınıza aldınız, sonra evinizi korumak için daha önce bir özel şirkete kurdurduğunuz ve oraya bağlı "alarm"ınızı açtığınız sırada o şirketteki sisteme koyduğunuz izle evinizin kapısından çıktınız.
Eğer bir apartmanda veya sitede yaşıyorsanız, yine güvenlik amacıyla konulmuş olan kameralar ve onların bağlı olduğu video kayıt sistemlerine "an be an" bırakarak arabanıza kadar gittiniz. Kapıyı açtınız, motoru çalıştırdınız, eş zamanlı olarak açılan GPRS sistemi ile cebinizdeki telefonun verdiği ortak bilgiler ile artık sürekli gözaltında bulunduğunuz bir güne başlayabilirsiniz.
Eğer aracınız yoksa, bu kez bindiğiniz tüm ulaşım araçlarındaki GPRS sistemleri devreye girerek, size dair izleri bir yerlere kaydetmeyi sürdüreceğini unutmayın. Eğer dolmuş, otobüs, metro, tren, vapur gibi toplu taşıma araçları kullanıyorsanız bunlara ek olarak o araçlarda bulunan MOBESE kameraları da size dair izleri sürekli yaptıkları kayıtların içine yerleştirmeye başladığını da bilmeniz gerekli. Eğer çok sapa yerlerde oturmuyor ya da geçmiyorsanız sokaklardaki MOBESE kameraları da bu kayıtlara farklı açılardan çekilmiş görüntüler ekleyecektir.
Hele hele banka ya da özel güvenlik önlemi almış kurum ve kuruluşların önünden geçiyorsanız, buralarda bulunan güvenlik kameralarında da başka açılardan görüntüleriniz kaydedilmeye başlanmış demektir. Tüm gün bunun süreceğini de göz ardı etmeyin.
Bir de trafik kameraları var, bizlerin izlerini bir yerlere kaydeden kuşkusuz. Aracınızın plakasının okunabildiği durumlarda bu kayıtların, her ne kadar onayınız dışında kaydedilse de çok sağlam birer "kanıt" olduğunu bilmelisiniz. O kadar "sağlam" ki buna bakarak bir "trafik cezası"na maruz kalmanız olasılık dahilindedir ve böyle bir durumda sizle ilgili pek çok elektronik kayıtta bu durumun yer alacağına şaşırmamalısınız.
Hele hele aslında "online/gerçek-eş zamanlı" yapılan bu kayıtlarla ilgili bir "suç ya da kusur" söz konusu ise ve peşinize bir polis ekibi düşmüş ise, onun sizin kimliğinizi saptamaya yönelik tek bir kezlik çabası, size dar izlerin pek çok sisteme kaydedilmesine yol açabilir.
Tabii toplu taşım araçlarına bindiğiniz sırada yolculuk bedelini ön ödemeli "tom" ya da "özel kart"larla yapıyorsanız, bir iz de bu ödeme işlemi sırasında koymuş olduğunuzu unutmayın.
Sinema sanatçısı olmak...
Muhtemelen bunları okuyunca ya da bu söylediklerimi fark edince kendinizi birer sinema artisti/aktörü sayacaksınız. Eğer böyle düşünmek hoşunuza gidiyor ve size iyi geliyorsa, böyle düşünmeyi sürdürmenizi öneririm; hem de bir hekim olarak. Çünkü eğer gözaltında olduğunuz duygusu ağır basarsa, giderek yoğunlaşan bir huzursuzluk duygusu sizi kaplayacak ve gününüzün içine edilmesine yol açacaktır.
Bu küçük moladan sonra eğer tahammül sınırına gelmediyseniz sürdürelim:
Aracınızı iş yerinize park ettiniz. Sürekli park ettiğiniz bir yer olduğu için kullandığınız otopark kartının içindeki "çip" de bir yerlere yolladığı mesaj ile sizin adınıza bir iz daha bıraktı. Ayrıca otoparklardaki güvenlik kameralarına da aracınızdan inerken bir "poz" vermeyi unutmayın bence.
Aynı pozu iş yerinize girerken kapıdaki kameraya bakarak da verebilirsiniz tabii ki. Bir de iş yerinizdeki sisteme okuttunuz giriş/çalışma kartı ile birer iz daha bıraktığınızı da unutmayın.
Patronunuz iyi niyetliyse ve bu yüzden çalışma ortamınızda sizi gözetleyen bir video sistemi kurmamışsa da, kullandığınız bilgisayar, telefon ve diğer iletişim sistemleri aracılığıyla mevcut kayıtlarınıza yeni kayıtlar eklediğinizi unutmayın. İnternet burada da ayrıca kontrol altında olacağından bir de kurumdaki "server"e yeni izler koyacağınızı da göz ardı etmeyin.
Bu arada cep telefonunuz da kaydı sürdürmekte tabii ki. Ama iş yerinizde bu kayıtların sayısının orada çalışanların kullandığı telefonlar sayesinde çoğaldığı, dahası artık bulunduğunuz noktanın "santimetre" mertebesindeki küçük hataları göz ardı edersek neredeyse "nokta" olarak kayda geçtiğini de bilmelisiniz. Bunu sağlamak için en az üç telefonun varlığının yeterli olduğunu uzmanları söylüyor.
Öğlen tatilinde yemek yediğiniz yerde kullandığınız yemek kartınız, oradaki güvenlik kameraları, aynı yerde bulunan diğer kişilerin cep telefonları sayesinde artık "iz"leriniz neredeyse bir çığ gibi büyümektedir. Bence dikkâtli olun da altında kalmayın bu izlerin.
Mühim şahsiyetler ya da "düşman"ları olanlar
Bilgi ve iletişim teknolojisi olağan rutin kayıtların dışında bazı kayıtların yapılmasına da olanak tanımaktadır. Küçük bir bölümü "resmi yolla ve mahkeme" kararıyla, ama asıl çok büyük bölümü "yasa dışı" olarak yapılan sesli ve görüntülü kayıtların aktör ya da aktristi olabileceğinizi de aklınızdan çıkarmayın. Bunun için "mühim şahsiyet"lerden olmanız, ya da bir "düşman"ınızın olması yeter de artar bile. Bazen her iki kapsama girmeseniz de bunların muhatabı olabilirsiniz. Bunun için bu mekanlardan geçmek, ya da o kişilerle "ilişki" içinde olmak yeter.
Belki de karınız ya da kocanız, bu sistemin neden ya da sonucu olan bir "evham ya da korku"yla böyle bir yola tevessül etmiş olabilir. Bunun için çok küçük meblağların yeterli olabileceği, telefonunuz ya da bilgisayarınıza yüklenecek küçük programlarla, ya da sabit telefonunuza, televizyonunuza, ya da tavandaki aydınlatmanın içine, belki de duvardaki prize, ya da odanızda bulunan bir tablonun arkasına saklanmış küçük bir aletin bu iş için yeterli olabileceğini aklınızda tutmalısınız.
Bilgisayarınız aracılığıyla internet üzerinden katıldığınız ya da üyesi olduğunuz "sosyal ağlar"daki izlerinizi ve kayıtlarınızı sıklıkla siz irade ve isteğinizle koymuş olsanız da bunların sizin bilginiz ve onayınız dışındaki kullanımına ilişkin olasılıklar sizin bir "takıntı hastalığı"na kapılmanıza yetecek kadar "yüksek" olduğunu da göz önünde tutmalısınız. Dahası bunu siz yapmasanız da sizin olduğunuz ortam ve mekanlardaki izlerin ve kayıtların paylaşımı yoluyla, bilginiz dışında da yapılabileceğini unutmayın.
Zorunlu izler ve kayıtlar
Bunlardan daha fazlası var tabii ki size dair konuşmuş izler konusunda. Hemen herkes için geçerli olan bazı kayıtları şu adreslerde bulabilirsiniz:
TC kimlik numaranızı veren MERNİS kayıtları, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS), Seçmen (YSK) kayıtları, sigorta ve sosyal güvenlik (SGK) ve vergi (Maliye) kayıtlarınız, Polis/Emniyet, Adli Sicil kayıtlarınız, okullardaki kayıtlarınız, üyesi olduğunuz özel kurumlardaki kayıtlarınız ve bunlarla ilgili eylem ve faaliyetlerinize ilişkin bilgiler ve kayıtlar, kredi ve özel alışveriş kartlarınıza dair kayıtlarınız, kargo şirketlerindeki kayıtlarınız sizin bu toplum içinde var olduğunuzu kanıtlayan ve size dair izlerin saklandığı diğer veri tabanı sistemleri arasında yer alıyor.
Tabi eğer varsa yurt dışına giriş, çıkış kayıtlarını da bunlara eklemek gerekir. Uzunca bir süredir polis merkezlerindeki sistemlerle paralel çalışan ve oralardan da kontrol edilebilen konaklama ve şehirlerarası otobüs şirketlerinin bilet alırken yaptıkları yolculuk kayıtları ile bir sağlık sorununda başvurduğunuz hastane giriş çıkış kayıtlarıyla, işi kaydetmek olan medya faaliyetleri sırasında size dair yapılan kayıtları da bunlara eklemek gerekli.
Sonuç
Tüm bu izler ve onlara dair veriler aracılığıyla elde edilen bilgilerle sizin ne yaptığınız, nasıl yaşadığınız, kimlerle ilişkide olduğunuz, onlarla neleri paylaştığınız, tercihleriniz, ilgi alanlarınız, alışkanlıklarınız, sırlarınız, kaçamaklarınız dahil yaşamınızdaki hemen her şeyin eğer istenir ve üzerinde durulur ise "herkesin" bilgi alanında olabilecek artık "mahrem" olmaktan çıkarak "kamusallaşmış bir malumat"a dönüşmesi olasılıktır.
Dolayısıyla konferansın başlığını oluşturan "Mahremiyet: Başlangıç mı Yoksa Son mu?" sorusu çok yerinde ve önemli bir sorudur. Bu soruya herkesin kendi yanıtını vermesi, bir "birey" olarak haklarının neler olduğunu öğrenmesi ve haklarını talep etmesi gereklidir.
Yoksa bu "büyük gözaltı" bizleri kendimiz olmaktan çıkararak ya "paranoyak" ya da sürekli izlenir olmanın sağladığı bir "megaloman"a dönüştürebilir. Böyle insanlarla dolu bir toplumun adının ise ne olacağını kestirebilmek için "ütopta/anti-ütopya/distopya" kitapları okumaya gerek yoktur. Çünkü aslında artık ortada bir "toplum" yoktur... (MS/AS)