1938 yazının başı; buğdaylar ekilmeye hazır; Xozat bölgesinde Zımek köyünde gün başlıyor. Asker her tarafı sarmış ve köy uyanıyor. Erkekler bir yana; kadınlar ve çocuklar bir yana seçiliyor. Kadın ve çocuklar, etraflarında askerler Pırkani’den Nişange’ye doğru yürüyorlar; erkekler ise Koê Sıpe’ye tırmanıyorlar.
Vardıkları yerde kadın ve masum çocuklar dehşet ve korku dolu gözlerle tam karşılarına kurulmuş ağır makinalıyı ve makine başındaki gencecik askeri gözlemeye başlarlar. Herkes birbirine daha fazla sarılır; ağlamalar; dualar ve feryatlar başlar. Abasanlıların kadın ve çocukları burada kırılacaktır. Daha sonra Şıx Memedlilerin başına gelecek olan da budur.
Ağır makinalı birden çalışmaya başlar; insanlar kendilerini yerlere atarlar; ancak üzerlerine pek kurşun gelmediğini anlarlar. Bu genç askerin, elleri-kolları bağlı kadın, çoluk-çocuğun kırılmasına vicdanı razı değildir; parmakları tetiğe gitmemiştir. Bu ilk atışta vurulan pek az olur. İnsanlar elleri bağlı olduğu halde her yöne doğru kaçmaya çalışırlar. Komutan koşarak gelir ve makinalının başındaki askere bir tekme atar; "vay anam!" diye bağıran asker yere devrilir.
Bir gün içinde ölümle üç kere burun buruna gelmek
Makinalı tüfeğin başına geçen komutan bizzat ateş açmaya başlar. Henüz 10 yaşında bir çocuk olan Hıdır’ın üvey annesi bir eliyle kardeşini altına alır; öteki elini ise Hıdır’a atarak çekmek ister; ama başaramaz. Hıdır buna rağmen üvey annesinin arkasına kendisini atar.
Küçük Hıdır bundan sonra sekiz erkek dördü kız olmak üzere 12 kişinin içinde köye doğru koştuklarını hayal-meyal hatırlayacaktır. Arkalarından yoğun ateş açılmaktadır; korka-ağlaya kaçmaktadırlar. Önce üç kişi kaldıklarını anlarlar; daha sonra ise bir kız ile birlikte koştuklarını fark eder; iki kişi kalmışlardır. Kan-ter içinde girdikleri derenin içi asker ile doludur; askerle onları fark eder etmez namluları üzerlerine çevirir. Ancak komutanları gelenlerin çocuk olduğunu görünce emir verir; karışmazlar.
Bu sırada komutanın mendiliyle gözlerinden akan yaşı sildiğini görürler. Derede köye doğru ilerlemeye başlarlar; bir kere daha asker ile karşılaşırlar; at üzerinde arkalarından gelen aynı komutan bir kere daha emir verir; bir kere daha ölümden kılpayı kurtulurlar. Böylece bir gün içinde ölümle üç kere burun buruna gelmiş; ancak üç kere kurtulmuştur.
"Fotoğrafınızı çekeceğiz" demişlerdi
Koê Sıpe’den kurtulanların hepsi Zımek’in içine gelmiştir. Köy yakılmıştır. Köy içindekiler, kadın ve çocukların kırıldığına hâlâ inanamamaktadırlar. Hıdır’ın ayakları çıplaktır; yalnızca analığı, amcaoğlu ve birkaç akrabası kurtulmuştur.
Birkaç gün sonra ölülerin altından kurtulan; süngüden sağ kalan ve kaçmayı başaran tüm yaralı çocuk, kadın ve erkeklerin toplanmış olduğu Barıx çeşmesine gelirler. Burada yaralıları Bakê İsmail tedavi etmiştir. Pilvenk, Ergenli, Şıx Memedli ve Abbasanlıların sağ kalanları da buradadır.
Birbirlerine bir solukta anlatırlar felaketi; öğrenirler ki Xotera Çê Abaşi denen yerde Abasanlı erkekler; Xopıke mevkiinde ise Şıx Memedli kadın ve çocuklar kırılmıştır. Kadınları ve erkekleri toplarken "fotoğrafınızı çekeceğiz" demişlerdir. Başlarına gelecek felaketten habersiz kadınlar süslene-püslene gitmişlerdir. Zımek ve çevresinde çeşitli ailelerden ve aşiretlerden bin kişi kırılmıştır.
Hıdır ve ailesi bir ay dağlarda kaldıktan sonra af çıkması üzerine kapkara bir hayvan vagonunda İzmir ili, Ödemiş ilçesi, Adıgiden Nahiyesi, Bozçaka köyüne sürgüne gönderilir. Hayvanlarla aynı vagonda yapılan yolculuk sonunda vardıkları İzmir’in köyünde 11 yıl kalırlar. Halkı çok iyi olan bu köyü hep minnetle hatırlayacaktır.
1947'de çıkan Bakanlar Kurulu affıyla tekrar memlekete dönen Hıdır Güneş hâlâ acı anılarını taşıdığı Zımek’te doğduğu evde yaşıyor.
Irkçı karanlığa ışık vermek için
Geçen hafta binlerce Budapeşteli, ellerinde meşalelerle 64 yıl önce götürülen ve bir daha geri gelemeyen masumların anısını unutturmamak için bir kere daha yürüdü. İkinci Dünya savaşında ölüme götürülen ve bir daha evlerine ve sevdiklerine dönemeyen Nazi kurbanlarının anısına, onların götürüldüğü yollardan meşalelerle geçtiler.
Budapeşteliler "ölüme yürüyenlere" olan borcunu her yıl "hayata yürüyüş"le gösterirler. Macaristan’da "Hayata Yürüyüş", tarihte yaşanan trajedileri unutmama ve unutturmama günüdür.
20. yüzyıl bir "kötülükler yüzyılı" oldu. Bu yüzyılın en büyük kırımlarından biri Hıdır Güneş’in de izlerini hafızasında sakladığı Dersim’de yaşandı. Tam 70 yıl evvel, "tek millet" yaratmak isteyen anlayış, küçücük bir bölge olan Dersim’de, insanlığı büyük felaketlere sürükledi.
Macaristan’da olduğu gibi Dersim’de öldürülenleri hiç olmazsa senede bir gün anmak ve mum yakmak, bütün dünyada hayatı hâlâ tehdit eden ırkçı karanlığa karşı bir ışık vermektir. Bu, aynı zamanda Zımek’te ve Dersim’de 1938’de giden ve "geri dönemeyenler"e bir borçtur. (HA/GG)