Şimdi bütün mümkünlerin kıyısında meylenirken, ömür sayacımıza bir yılı daha çizik atıyoruz. Elimizde, siz deyin kara, ben diyeyim mor kaplı defter... Dökülüyoruz bir şarkının nihâvend makamından; ince ve ayarında.
Hayatın koordinatlarının dengesi her daim bulantıda olsa da; bu yeni yılda da tadı damağınızda kalacak tiyatroların, kitapların, sinemaların ve konserlerin keyfini çıkarmayı es geçmeyin!
Güzel dileklerden ve heyecana gark eden umutlardan bir parça her dem cebinizde size eşlik etsin diyerek geliyorum bu haftanın bende meşk eyleyen oyunlarına...
Uzun zamandır buradan sizinle paylaşmak için sabırsızlandığım oyunlardan birkaç tanesini derledim. Her zaman ki gibi rotası benden, yollara düşmesi sizden!
Deri ceket
Hafta içi ve hafta sonlarını daha da kutsamak isteyenlere ilk oyunumuz; çağdaş Bulgar Tiyatrosu'nun en verimli yazarlarından biri olan Stanislav Stratiev'in (ülkemizde Roma Hamamı ve Otobüs adlı eserlerinden bildiğimiz) 'Deri Ceket' adlı eseri.
Çevirisini şair-çevirmen Özdemir İnce'nin üstlendiği, (Emre Kınay ile birlikte rol aldığı Kara Sohbet adlı oyunda performansıyla mest eden) Arif Akkaya'nın yönetimindeki eserin başrollerini; Can Ertuğrul, Yiğit Sertdemir, Cengiz Tangör, Güneş Han ve Hikmet Körmükçü paylaşıyor.
Oyun, idealist bir dilbilimcinin arkadaşlarının tavsiyesi ile tüylerinden memnun olmadığı deri ceketinin tüylerinden kurtulmaya çalışmasıyla başlıyor.
Bu doğrultuda birçok girişimlerde bulunan kahramanımız sonunda çevresi tarafından deli muamelesi görür. Arkadaşının önerisiyle bir köye gider. Köyde koyun kırkma zamanıdır. Kooperatifte çalışan bir görevli ceketi kırkma işlemini bir şartla kabul eder.
Ceketi, kayıtlara 'özel koyun' olarak geçirecektir. Çünkü devlet tek tek her işlemin hesabını sormaktadır. Genç adam bir süre sonra özel koyununun vergisini ödemesi gerektiğine dair resmi bir yazı alır.
Yanlışlığı düzeltmek üzere ilgili kuruma gider. Ancak resmi evraklarda belirtilen 'özel koyun'un aslında bir 'ceket' olduğunu ispatlaması çok da kolay olmayacak, genç adam bürokrasi labirentinde kaybolacaktır.
Oyunda, bir yandan bürokratik işleyişin labirentinde kaybolan idealist bir öğretim görevlisinin trajikomik durumu anlatılırken, diğer yandan da var olan bürokratik yapı içindeki toplumsal ve bireysel yozlaşma eleştiriliyor.
Ekip, oyun broşüründe, bir koyun uçuruma atladı diye peşinden atlayan koyun sürüsünden bahsederek, oyunda söylemek istediği mesajın altını da çizmiş. Hareketli dekoru, müzikleri, replikleri ve oyunculuk performansıyla keyifli bir oyun Deri Ceket.
Gizli oturum
Jean Paul Sartre ile bu defa tiyatro sahnesinden demlenmeye ne dersiniz? 'Bulantı', 'Sözcükler', 'Duvar' ve 'Özgürlük Yoları' adlı eserleri ile içimize insan kaçırtan ve kafada mütemadiyen aydınlık yaratan, 20. yüzyıla damgasını vuran Fransız filozof Jean Paul Sartre...'Her insan herkes karşısında her şeyden sorumludur' diyen Sartre'ı şimdi yeniden ama bambaşka tanıyacaksınız!
İnsanın özgür iradesiyle seçtiği varoluşun başkası karşısında değiştirilemeyeceğini işleyen Gizli Oturum adlı oyun, yazınsal olduğu kadar düşünsel olarak da takdire şayan. Çağdaş tiyatro klasikleri arasına girmiş olan Sartre'ın bu oyununu Ergün Işıldar yönetiyor.
Ece Okay, Özge Özder, Emre Narcı ve Osman Gidişoğlu'nun rol aldığı oyun, birbirini daha önce hiç görmemiş, hatta çok farklı coğrafyalarda yaşamış üç insanın, Ines, Estelle ve Garcin'in, öldükten sonra cehennemde bir arada bulunmalarını konu alıyor. Her biri cehenneme gönderilmelerine neden olan günahlarının ne olduğunu sorgulamaya ve birbirleri üzerinden kendi yaşam öykülerini özetleyen kavramların içeriğini tartışmaya başlarlar. Bir yandan da, kendilerine gösterildikleri kadarıyla yaşayan dünyada kendileri hakkında arkalarından neler söylendiğini, geride bıraktıkları yaşam düzleminde neler olduğunu gözlemlerler.
Üç ölü arasında birbirlerinin yaşam hikâyelerini öğrendikçe dengeler kurulmaya başlanır. Çeşitli kombinasyonlarda bu üçlü, ikili ilişkiler kurarak üçüncüyü dışarıda bırakmanın formüllerini ararken, sonsuza kadar konuldukları nesnelerden ve yaşamdan uzak cehennem hücresinde birbirlerine mahkumdurlar.
Yaşam ve ölüm arasında 'araf'da bir yerlerde-yim hissiyatında bir bünye iseniz Sartre'ın bu eseri size daha iyi gelmeyebilir.
Bozuk düzen
Güner Sümer'in 1965'te yazdığı, 'Bozuk Düzen', yaşadıkları kasabada depremden zarar görüp, İstanbul'a yerleşen orta halli bir ailenin sosyal ve ekonomik koşulların zorluğu karşısında bir aile olarak tutunabilme mücadelesini anlatan, trajik bir oyun.
Anlatımı ve konusuyla eski Türk Filmleri'ni anımsatan oyun, 'bir arada olmak aile olmak için yeterli midir' sorusunu irdeliyor. Burteçin Zoga'nın yönettiği, Perihan Savaş, Aziz Sarvan, Gürol Güngör, Demet Bozkaya, Berrin Koper'in başrollerini üstlendiği oyunun konusu ise kısaca şöyle...
Babalarını kaybettikten sonra birbirinden daha çok kopan aile, annelerinin rahatsızlığıyla yeni bir sarsıntı yaşar. Hayat ailenin her bireyine farklı sürprizler hazırlamaktadır.
Birbirinden uzak ve hiçbir paylaşımda bulunmayan kardeşler kendilerini saran yalnızlıktan, gene birbirlerine tutunarak kurtulmaya çalışırlar. Fakat artık bir araya gelmek için çok geçtir.
Herkes büyümüştür artık ve hiçbir şey çocuklukta bıraktıkları gibi değildir. Tam her şey güzel olacak derken, hayat beklenmedik bir darbeyle kapıda belirir. Arkası yarın gibi son yaptım ama sonrası sahnede..
Maskeliler
Son izlenceliğim ise; İsrailli yazar Ilan Hatsor'un yazdığı Maskeliler. Dilimize çeviren Nebil Tarhan, yöneten ise Taner Barlas.
Hatsor'un 1990'da daha üniversite öğrencisiyken, ilk İntifada'yı izleyen yıllarda yazdığı, bu döneme konumlanmış, İbranice'den Arapça'ya çevrilip, Filistin'deki yerleşim birimlerinde oynanmış, Avrupa ve ABD sahnelerinde de yankılar uyandırmış bir oyun Maskeliler.
Serdar Orçin, Levent Üzümcü, Mehmet Gürhan'ın başrollerini paylaştığı oyun; Filistinli üç erkek kardeşin, savaşın ortasında yaşadıkları hesaplaşma sürecini konu alıyor.
Hatsor oyununda, herkese gerçek yüzünü gösterten savaşın yaşattığı tragedyaları, savaşan toplumlardaki koşullanmaları, cepheleşmeleri, psikolojik yıkımları, kişilik kaymalarını, karşıt ahlâksal tutumlar bütününü, direnişleri, fedakârlıkları, ihanetleri, insanlık sorunlarını ile davranış nedenlerini tüm toplumlara ve insanlığa ortak üç farklı 'maskeli' durum alışla sergilemekte, nedenleri derinlemesine irdelemekte.
Maskeliler ayrıca, savaşın, kardeşlik bağlarını bile koparan ezici baskısına, insanları nefret ve şiddet içinde birbirlerinden uzaklaştırmasına çok iyi bir örnek olarak ve ilk kez bir 'karşı bakışla' işlenerek sahneleniyor.
Kasap dükkânı, bulaşıkçılık, kilitli kapılar, zifiri karanlık gece, dışarıda yuvalanmış ölüm korkusunu çağrıştıran kesim bekleyen tavuklar, kanlı duvarlar gibi simgesel göndermelerle, İsrail-Filistin çatışması gibi kaçınılmazlığı her an hissedilen güncel göndermelerle, kardeşler arası duygusal yırtılmalarla, sorgulamalarla yüklü çıkışı olmayan bu gerilim ortamıyla yoğrulmuş bir metin Maskeliler.
Oyun broşürünün arka sayfasındaki yazı ise dikkat çekici; Bertolt Brecht'in 'Bir baktık ki, hem dosta hem düşmana sessizlik çökmüştü. Her iki yanda da yalnızca anneler ağlıyordu.' Şimdilik benden bu kadar... Kaldığı yerden oyuna devam! (BM/EÖ)