Kürt sorununda mesafe almanın önündeki en büyük engeli, Kürt siyasi hareketi kendi içinde aramalıdır. Pozitif siyaset yapıp, sonuç almaya dönük bir niyet var ise, -amaç bağcıyı dövmek değil de, üzüm yemekse- her şeyden önce, Kürt siyasi hareketini temsil eden "irade"nin resmi makamlarca da muhatap alınabilir ve müzakereye oturulabilir özellikte olması gerekir. Oysa, şu an Kürt cephesi bundan çok uzaktır.
Kendi yaşam pratiğimden biliyorum; İster sol-sosyalist bir devrimci hareket, ister demokratik devrim hedefi olan bir siyasi hareket, yada PKK gibi ulusal sorun odaklı mücadele veren bir örgüt olsun, eğer legal siyasi mücadelenin yanında, illegal-silahlı mücadele de benimsenmişse, kararlara örgüt piramidinin tepesinde, illegal mücadeleyi yöneten lider ya da politbüro damgasını vuruyor.
Silahlı örgütlenme ve kadrolar, bu politbüronun hemen ikinci basamağını oluşturuyor; legal mücadeleyi yerel yönetimlerde, parlamentoda, sendika, meslek kuruluşlarında, inisyatiflerde sürdürenler de piramidin geniş tabanı olarak (bizim zamanımızda 'kitle' denirdi) en altta yer alıyor ve örgüte ilişkin karar süreçlerinde hep tepedeki lidere, politbüroya tabi oluyorlar. Kendilerini, "tepe"nin çizdiği strateji, taktik, her tür yol haritasının uygulayıcısı durumunda buluyor ve buna pek itiraz da etmiyorlar. Ya da itiraz edenler, hemen dışlanıyorlar. Legal- kitlesel mücadelenin, silahlı mücadelenin komutasında yürütüldüğü, bu tarz politik serüvenlerin, bu köşeye sığmayacak çeşitlilikte çok farklı akibetleri vardır.
***
Sözü PKK ve DTP'ye getirirsek...Orada da Abdullah Öcalan'ın liderliğindeki piramidin ikinci basamağında dağ kadroları, üçüncü ve geniş basamağında da legal mücadeleyi yerelde ve Ankara'da geniş kitlelerle sürdüren STK'lar, belediyeler ve DTP var. 1980'lerden bugüne gelindiğinde, elde edilen bazı demokratik mevzilerin kazanımlarında sürdürülen silahlı mücadeleyi umarım Kürt siyasi hareketi fetişleştirmiyordur. Bu kazanımlarda, emin olsunlar ki, tabana inmiş legal, kitlesel mücadele, silahtan daha etkili olmuştur. Bundan sonrasında da mesafe alınacaksa, bu, meşru, haklı bir legal mücadele ile mümkün olabilir. Bu anlamda bu basamağın iradesi olan DTP'nin inisyatif, sorumluluk alması ve "iktidar" olması gerekir.
Açık olan bir şey var: Muhatabı Öcalan olarak gösterip, dağdan inmeyi şartlara bağlamak, Kürt siyasi hareketini ve mücadelesini ilerletmeyecektir. Öcalan ve dağ kadroları, "onurlu bir barış"ı hedef alıyorlarsa, inisyatifi ve "iktidar"ı DTP'ye terk edip, kendileri de DTP'ye tabi bir siyaseti sürdürme basiretini gösterebilecekler midir? Kilit soru budur...
Özellikle ateşkes, silahı bırakma konularında, yakın geçmişten bugüne akıp gelen bir güven bunalımı olduğu malum. Silahların bırakılması meselesinde devlete bir güvensizlik hala geçerli. Bu güven bunalımının aşılması da ancak ve ancak DTP'nin asli muhatap olması ile aşılabilir. DTP, bu güvensizliği gerekçe göstererek silahlı güce, "tepe"dekilere tabi olma kolaycılığına kaçmamalı.
***
İnisyatifin DTP'ye bırakılması ile birlikte netlik isteyen esas konu Kürt siyasi hareketinin ne istediğini, günün moda deyimi ile kırmızı çizgilerini açıkça beyan etme ihtiyacıdır. Bugünkü görüntü, çelişkilerle, belirsizliklerle doludur. Kavramlar çelişkili, talepler tutarsızdır. Üniter devleti kabul edip onun içine ancak federal bir devlette olabilecek taleplere yer verip sonra da, biz federal devlet istemiyoruz, demek, ya da Aysel Tuğluk'un Türkiye demografisini hiç göz önüne almadan "ayrılığı tartışmak" başlıklı, yakınlaştırıcı değil, uzaklaştırıcı önermeleri, bu süreci ilerletmez, hatta sabote eder. Bu bahiste, yanlış bir algı, hatta çarpıtma söz konusu ise Tuğluk'un buna anında müdahale etmesi gerekmez miydi?
***
Ülke şartları içinde çoğu, tasarlanmış ama geliştirilmesi gereken talepler dizisi, az-çok bellidir:
- Kültürel haklar paketinde Kürtçenin özgürce kullanımı, öğretilmesi, yaşanılır kılınması;
- Ekonomik haklar içinde; Öncelikle sosyal koruma, annelere vatandaşlık geliri, sağlık , eğitim yardım ve kamu yatırımlarının artırılması; bölgeye pozitif ayrımcılık tanınması, toprak reformu ile yoksul köylüye toprak dağıtılması,
- Demokratik haklar içinde-Tüm Türkiye için geçerli olmak üzere- yerel yönetimlerin yetki ve sorumluluklarının artırılması, katılımın özendirilmesi.
DTP, Kürt hareketinin mutlak iradesi olarak bu paketlerdeki önerileri, daha net, daha tutarlı ve anlaşılır hale getirebilir, tamamen meşru zeminde kalarak , konjonktürün yarattığı pozitif iklimi en iyi şekilde değerlendirebilir. Bunun için, evet, Kürt hareketi içinde "iktidar"ın öncelikle ve mutlak DTP'ye devri şarttır.
***
Türk ve Kürt halklarının yeniden kardeşleşmesi için eşit yurttaşlık hakkının tesis edilmesi şart! Bunda da DTP, ancak ve ancak emek eksenli omurgalı bir duruş sergileyerek , tüm yurtta iç içe yaşayan Türk ve Kürt halklarının örgütlerine, emekten yana partilere, gruplara, emek örgütlerine yaslanarak başarılı olur. Ama her şeyden önce sorumluluk ve inisyatif almayı başarabilmesi gerekir.
İktidarı, muhalefetiyle, barış için samimi çaba içinde olanların da DTP'ye, "Esas muhatabımız sizsiniz, bize başka adres göstermeyin" diyebilmesi gerekir. DTP'yi, sorumluluk almaya cesaretlendirip, meşru-legal zeminde özgür bir tartışma ortamını cesaretle yaratmak, ama bunu hep DTP ile yapmak, süreci sağlıklı, sonuç alınabilir, yapıcı bir düzeye çekmeye yardımcı olacaktır.(MS/EÜ)