“Yoksulluk: Her Zaman Her Yerde” kitabı, yoksulluğu iktisatla beraber, tarih, psikoloji, edebiyat, sinema, arkeoloji gibi alanları da işin içine katarak baştan aşağı incelemeye tabi tutuyor.
“İyi, Kötü & Ekonomi – Gılgamış’tan Wall Street’e İktisadi Anlam Arayışı” kitabıyla iktisada envaı çeşit yoldan göz atan Çek ekonomist ve akademisyen Tomáš Sedláček, tarihin en zengin döneminin, yani bugünün, aynı zamanda en borçlu dönem olduğunu savunur. Peki tersini söylemek mümkün müdür? Tarihin en fakir (!) döneminin özneleri Avcı-Toplayıcı toplumlar, tarihin en zengin (!) ve ekonomik refaha en yakın zamanını mı yaşamışlardır? Ya da genel bir başlık altında biz soracak olursak, “Kavramsal olarak değil, olgusal olarak yoksulluk ne zamandan beri vardır?” Bayburt Üniversitesi İktisat Bölümü’nde akademisyen olarak görev yapan Dr. Turgut Bayramoğlu’nun Lejand Kitap’tan çıkan “Yoksulluk: Her Zaman Her Yerde” kitabı, bu soruyu önüne katarak, yoksulluğu iktisatla beraber, tarih, psikoloji, edebiyat, sinema, arkeoloji gibi alanları da işin içine katarak baştan aşağı incelemeye tabi tutuyor.
Beş bölümden oluşan “Yoksulluk: Her Zaman Her Yerde”, yukarıdaki soruya şöyle bir cevap vererek kitabın derdini de açığa basitçe açığa çıkarıyor. “Yoksulluk bütün çağların problemidir,” diyen Dr. Turgut Bayramoğlu, şöyle devam ediyor:
“Tarih bir yerde kıtlıkların, çilelerin, sefaletlerin ve hikâyesi yazılmayanların tarihidir. Bırakın yazıya geçirilmeyen tarihi, yazıya geçirilen tarihlerde bile insanların tam olarak hangi sıkıntıları çektiklerini hiçbir zaman tam olarak bilemeyeceğiz. Geçmişte okumuş yazmış insanların çok az olduğunu ve genelde yönetim erki etrafında toplandığını tahmin edebiliriz. Buradan çıkarılacak sonuç ise bu insanların her zaman emri altında çalıştıkları yöneticilerinin yaşantılarını kaleme aldıklarıdır. Açlıktan ölen bir kişiyi ya da bir halkı eli kalem tutan, dönemin elit bir kişisi niye yazsın? Onları bir insan olarak görüp görmediği bile şüphelidir. Bu açıdan tarihteki kıtlık hikâyelerinden bize ulaşanlar gerçeğin kuvvetle muhtemel çok azını yansıtır.”
Bayramoğlu’nun bu sözleri, kitabın devam eden bölümlerinin de anahtarı bir bakıma. Zira “Mutlak Yoksulluktan İnsani Yoksulluğa” başlıklı, yazarın yoksulluğun tanımını tarihsel olarak detaylıca ele aldığı bu kısımdan sonra, tırnak içindeki alıntıdan çıkarılacak sonuçla beraber, yoksulluğu önce romanlarda, sonra sinemada, daha sonra da dinlerde yer edinmiş ve bize ulaşmış hâliyle ele alıyor.
Yine edebi olarak ütopik ve distopik eserlerde yoksulluğa nasıl değinildiğine göz gezdiren Turgut Bayramoğlu, son olarak dünyanın farklı yerlerinden verdiği dört örnekle kitabını sonlandırıyor. Bu bölümlerin içeriğine girmek bir yazı dahilinde mümkün olmadığı için Turgut Bayramoğlu’nun kitabındaki meramına bakarak meseleyi toparlayalım.
Öncelikle “Yoksulluk: Her Zaman Her Yerde”de Turgut Bayramoğlu, yinelemek pahasına da olsa yazalım, “Yoksulluk bütün çağların problemidir,” diyerek konuyu bilinenin ya da alışılmış olan bir noktanın dışına taşırarak başlatıyor.
Çünkü yoksulluk ve tarih bir arada ele alındığında insanın kafasında otomatik olarak ağzında sarma sigarası, elinde sefer tasıyla, 18 saatlik mesainin ardından eve dönen avurtları çökmüş insanlar canlanıyor. Ancak kitap Antik Mısır zamanından, firavunlardan, imparatorlardan çıkan yoksulluk örnekleri veriyor.
Bunun yanında yararlandığı diğer dallardan romanda Gogol ve Jack London’la beraber Latife Tekin’i ve Yakup Kadri’yi de paranteze dahil ederek yelpazesini genişletiyor. Sinemada ise “solak tarihe” uzanmak yerine, günümüzden, Ken Loach’un, “Ben, Daniel Blake”iyle Nadin Labaki’nin “Kefernhaum’unu referans alıyor.
Yoksulluğun dinlerde nasıl vuku bulduğuna kutsal kitaplardan örnekler veriyor. Kısaca “Yoksulluk: Her Zaman Her Yerde”, dramatize edilmeye çok müsait bir olgu olan yoksulluğun bu tarafını pas geçerek konuya rasyonel bir bakış atıyor.
* “Yoksulluk: Her Zaman ve Her Yerde”, Turgut Bayramoğlu, Yayınevi: Lejand, 2023, 240 sayfa.
(BS/AS)