105.5 mhz FM bandından yayınını sürdüren Radyo EN de Güncellektüel adlı programı yapıyordum. 16 Mart 2005 günü programımda bir gazete haberi üzerine (Kızıltepe de polis tarafından öldürülen Uğur Kaymaz ve babası haberi) "katil zanlısı polislerden birinin Bursa'ya tayin edilmesi"yle duyduğum rahatsızlığı dile getirmiştim.
Aynı gün yayın yönetmenimizi arayan, adı bende saklı polis "yetkilisi" hakkımda "ha katil, ha katil zanlısı ikisi de aynı, söyle ona, adamı çarmıha gererler" ifadesini kullanmıştı.
Programıma son verdim
Ne kadar ürpersem de bildiğim doğrultu programlarıma devam ettim. Radyo yönetim Kurulu'nun Emniyetle arayı düzeltmek amaçlı "Polis Haftası" programları yapması, beni sahiplenmeyen tutumları, programı yumuşatmamı ve polisten özür dilememi dolaylı yoldan istemeleri sonucu olaydan bir buçuk ay sonra programıma son verdim.
Yayın yönetmeni arkadaşımın sorun yaşamaması için hiçbir yerde konuya ilişkin konuşmadım. Beni yönetmene şikayet edip tehdit eden polisle bir kez karşılaşıp tartıştım.
Yönetmen arkadaşım geçen hafta itibarıyla işten ayrılınca bu olayı paylaşmakta artık sakınca görmüyorum.
Sağlar'ın yazısı
Fikri Sağlar, bugünkü (Birgün 27 10 2005) yazısında Susurluk Skandalı döneminde kendisiyle röportaj yapan gazeteci Balçiçek Pamir'in, nasıl da röportaj sonrası soluğu MİT'te aldığı yazıyor.
Her gazeteci ülke çıkarları neyi gerektirirse gerektirsin meslek etiği gereği savaşa karşıdır (olmalıdır). Her gazeteci yine meslek etiği gereği koşullar ne olursa olsun insan hakları savunucusudur (olmalıdır).
Bu ilkeler çıkar guruplarınca yayınlanan gazetelerin çalışanlarını da bağlasa da, Türkiye gerçeğinde onlara birçok isim takmak olanaklı ama gazeteci demek zordur.
Pamir'in durumu
Ancak bu değerlere sahip bir gazetecinin de, ülke koşulları göz önünde bulundurulduğunda çalışacak yayın bulması aynı oranda zordur.
Sağlar, yazısında Pamir'in "gazeteciliğe sığmayan bu tutumunu" neden daha önce yazmadığını şöyle açıklıyor:
"Yıllar önce yaşadığım bu olayı Susurluğun çözülmesi gibi çok önemli bir mücadele sırasında, gerçekten bu işe gönül veren ve birlikte mücadele eden, basın mensuplarını bu tiniyette olan meslektaşlarının varlığı ile rencide etmemekti... Şimdi anlıyorum ki, böyle iyi niyetli davranmakla hata yapmışım!..."
Bu yazıyı okuyunca birkaç ay önce yaşadığım bir gazetecilik tecrübemi, sonra ki yıllarda pişman olmamak için paylaşmak istedim. Paylaştığım için pişman edilmekte var tabi...
Yaşanılacak bir ülke için
İlkeli ve sorumlu yayıncılık gereği bizler zaman zaman yönetimlerle ters düşebiliriz, hatta yönetimler bizleri tehdit unsurları olarak ta görebilir ve bu uğurda ağır bedeller de ödeyebiliriz.
İşte bu mesleğin onurunu kurtarmak tam da burada başlıyor. Ne benim yaşadığım bu tecrübe, ne de Sağlar'ın aktardığı "Balçiçek Pamir" örneği son olacak.
Ama bunlar yaşandıkça gelecek nesillere ders olabilecek gazetecilik örnekleri kalacak.
Yani bunlar yaşandıkça bitecek, bittikçe de daha yaşanılacak bir ülke olacağız. (RA/BA)