Kadın örgütlerinin yıllar süren çabaları sonrası, kadına yönelik şiddet bir toplumsal sorun olarak konuşulabiliyor; nedenleri, sonuçları ve sağaltım yolları tartışılabiliyor. Ancak gazeteleri okumakla bile çok konuşulur hale gelmesine rağmen çözüm için yol alınamadığını gözlemek mümkün. Şiddetin evlerde gizli kalan boyutu ise çoğumuzun hayal bile edemeyeceği boyutlarda sürüyor.
Antalya Kadın Danışma ve Dayanışma Merkezi'nin hazırladığı "Burçak Tarlası"nı Kamile Yılmaz derlemiş. Bağış karşılığı okurlara sunuluyor.
Sevgili Kâmile Yılmaz sizi 'Burçak Tarlası" isimli kitapla tanıdım. Kısaca kendinizden söz eder misiniz?
Burdur'un Çavdır ilçesine bağlı Karaköy'de 1950'de doğdum. Köyümde kadınların dayak yemesi yadırganmazdı. Kadınlar herkesin içinde dövülür, aşağılanırdı. Bahçedeki ağaca bağlanıp dövülen kadınlar gördüm. Herkes izler ama kurtarmaya çalışmazdı. Bu benim çocuk yüreğimin taşımak zorunda kaldığı bir yaradır. Çevremi anlamaya başladığımdan beri kadınlara yapılan haksızlığın karşısında oldum. Önce beni zorla evlendirmeye çalıştılar, sonra anam kendine benzeyerek yaşamamı istedi, yaşamım boyunca kendim olma savaşı verdim ve vermekteyim. 28 yıl 6 ay öğretmenlik yaptım. İlk 20 yıl yazıp biriktirdiğim yazılarımı kocam sobada yaktı ve "Sen bu güzel kafanı böyle şeylerle yorma canım" diye saçlarımı okşadı. Gördüğüm en büyük şiddetti bu.
Antalya Kadın Danışma Dayanışma Derneği nasıl oluştu? Ne gibi çalışmalar yaptı? Kaç üyesi var? Temel ilkeleri, amaçları ve çalışma yöntemleri nelerdir?
2000'de bir grup gönüllü kadın, bağımsız olarak Antalya Kadın Danışma Dayanışma Merkezi'ni kurduk. Mor Çatı'dan, bazı kurum ve psikologlardan bir dizi eğitim aldık. Antalya göç alan bir kent. Gelen her aile, şiddeti, geleneği ile göçüyor. Şiddet kent yaşamının uyum zorluğuyla karışınca daha da artıyor, gizleniyor. O nedenle Antalya'da böylesi bir dizi merkeze gerek var. Üç yıl sonra dernekleştik. Bazı kurallar gereği dernek olma zorunluluğu doğdu.
Bu on yıl içinde bize şiddet görmüş 600'e yakın kadın başvurdu. Hepsi birbirinden zorlu, düş gücünün yetmeyeceği türden şiddetlerdi. "Kol kırılıp yen içinde kalmak"tan tedavi gecikiyordu. "Artık gün yüzüne çıkıp yüzleşme zamanı" dedik ve ben bu görevi aldım. Yazdıklarımızı 550 öykünün içinden taradım. Böylesi bir konuyu yazmak çok ama çok zor oldu. Ara verip ağladığım, kendimi dışarı attığım anlar oldu.
80 üyemiz var. Temel ilkelerimiz; birbirimizi dinlemek, hiyerarşiyi kullanmadan, uzmanlaşmayı engelleyerek, sırayla görev almaya dikkat ederek, kadın politikası üretmek.
Başvuru alırken, göz hizasında oturarak dinlemek, onları yönlendirmeden, seçenekleri sunmak, onların seçerek almalarını ve çözümü kendilerinin bulmalarını sağlamaya dikkat etmek. Merkezde özgüven geliştirici ve farkındalık eğitimleri vermek. Bizimle çalışan herkesin kadın olması ve avukat, psikolog, psikiyatr, polis v.b. nın kadın bakış açısı eğitimi alması koşuluyla çalışıyoruz.
Kadınlar hangi konularda danıştılar?
Gördükleri her türlü şiddeti anlattılar. Tabii ki ilk şiddette gelmiyorlar. 30 yıl belki de daha fazla süre şiddet gördükten sonra tam da pes edecekleri zaman, son çare olarak başvuruyorlar. Hemen hepsi yaşadıklarını ağlayarak anlatıyor. Paylaştıktan sonra, sanki sorun çözülmüş gibi dim dik yürüyerek gidiyorlar. Sanırım yalnız olmadıklarını duyumsuyorlar.
En sık karşılaştığınız kadın sorunları nelerdi, derneğiniz bu sorunlu kadınlarla nasıl dayanıştı?
Cinsel, fiziksel, sosyal, duygusal, ekonomik şiddetlerin hepsini yaşamışlardı. Hukuksal, psikolojik, danışmanlık hizmeti verdik. Farkındalık, özgüven geliştirici eğitimler verdik.
Burçak Tarlası, şiddeti, pek çok türleriyle yaşayanların ağzından anlatan çok değerli bir çalışma. Derlemeyi yaparken neleri amaçladınız? Kimlerle veya hangi kurumlarla işbirliği yapabildiniz?
Bu derlemeyi yaparken, sağda solda yok sayılan, görmezden gelinen şiddeti göz önüne sermek, kırılan kolun tedavisi için ortaya çıkarmaktı amacım. Çünkü yalnızca erkekler değil, kadınlar da (en çok da şiddet gören arkadaşlarımız) şiddeti yok sayıyor, önemsemiyordu. Kadının bunu hak ettiği düşüncesi baskındı.
Kitabı dernek olarak biz bastık. Dağıtımını elden yapıyoruz. Bütün geliri Antalya Kadın Danışma Dayanışma Derneği'nin. Çok da ilgi gördü. Okuyanlar bu derece şiddetin olduğuna şaşırdılar. Acı bir kitap oldu. Her gerçek gibi acı, ama açığa çıkması güzel.
Burçak Tarlası'nda anlatıcı kadınlara bitki adları takıp onların portrelerini kısa, öz ve çok edebi bir dille çizmişsiniz. Anlatıcılar sizin anlatınızı okuyunca nasıl karşıladılar?
Onlara bitki adları takmaktaki amacım, gerçek adları çağrıştırıp "Ha o bizim Ayşe" denmesini engellemekti. Doğrusu anlatıcılardan hiç kimse bu kitabı henüz görmedi ama mutlaka bir gün görecek, ne diyeceğini ben de merak ediyorum.
Neden Burçak Tarlası?
Burçak, hasadı çok zor bir bitkidir. Tohumlarının çevresi diken gibi serttir, o nedenle diğer tahıllar gibi kolayca yolunmaz. Yolanın elini kan içinde bırakır. Kadının yaşamı bana göre tam bir burçak tarlası.
Yaşamı paylaşacağımız erkeğin şiddet uygulayıp uygulamayacağını bilebilir miyiz? Gençlere bu konuda ipucu verebilir miyiz?
Elbette yaşamın en güzeli, sevgiyi paylaşarak yaşayabilmektir. Biz erkeklere karşı değiliz, doğru ilişkiden yanayız, güç ilişkisinden değil. Sevgiyi de kıskançlıktan uzak tutmak gerekiyor. Gençler kıskançlığı sevgiyle karıştırıyor. Sahiplenmekten gelen kıskançlık duygusu şiddeti doğuruyor. Partnerimiz kıskançsa bir gün şiddet kaçınılmaz oluyor.
Çok teşekkür ediyor size ve ekip arkadaşlarınıza başarılar diliyorum. (NSS/BB)