"Burası Tophane!". Bu cümleyi işe ilk başladığımda üst üste o kadar çok duymuştum ki. Komşu esnafla yaşadığımız, kaldırıma araba park etmeyle ilgili ihtilaf büyümeden çözülmüş ama bu esnada üstü kapalı bir tehdidin ifadesi olarak bu cümle yüzüme birkaç kere söylenmişti.
Epey yakın bir semtte, Çukurcuma'da oturuyor ama Tophane'yi pek bilmiyordum. Böyle böyle öğrendim. "Burası Tophane!"deki imayı da: "Bu mahallede dışarıdan gelip kendi istediğinizi yapamazsınız.
Mahallenin kuralları vardır ve bu kurallara uymadığınızda polis falan değil doğrudan gençler devreye girer ve daha siz ne olduğunu anlamadan dayağı yersiniz!". Bu tehdidi ilk duyduğum zamanlarda "Biz burada eskiyiz, siz sonradan geldiniz" cümlesi de araya sıkıştırılıyordu hep.
İstanbul'un kozmopolit merkezlerinden biriyken zamanla yoksullaşıp şiddet ve uyuşturucu ile özdeşleşen, daha sonra aldığı göçlerle muhafazakârlaşan ve şimdi de devlet eliyle değil sermaye baskısıyla gerçekleşen mutenalaşmaya maruz kalan bir yer Tophane.
Muhafazakâr dönüşüm, içki ve uyuşturucuyu ortadan kaldırmış ama mahallenin delikanlı kültürüne pek dokunmamış. İslâmi muhafazakârlıkla eklemlenen delikanlı kültürü, yeni gelenlere ayar vermek üzere teyakkuzda bırakılmış.
İşe ilk başladığım zamanlar, "bu muhafazakâr erkek dünyasında ne yapacağım" diye kaygılandığımı hatırlıyorum. 21 Eylül Salı akşamı galeri açılışlarında gördüğümüz şiddet, beni yeniden ve daha güçlü bir şekilde bu kaygıya sürükledi.
Organize bir şekilde gaz ve sopalarla saldırmaları ve mahallelinin çoğunluğundan aldıkları takdir, bir anda yaptığımız her şeyi anlamsızlaştırdı. Sanat, belki de sandığımız kadar dönüştürücü bir şey değildi. Ya da zaten biz o sanatı onlar için değil kendimiz için yapıyorduk. Hayatlarına değmeyen işlerle uğraşıyor, onaylamadıkları bir yaşam tarzı sergiliyor ve mevcudiyetimizle onları rahatsız ediyorduk.
Söylendi ama tekrar etmekte fayda var: Bu basitçe bir "içki içilmesine mahalle delikanlılarının spontan tepkisi" durumu değil. Biriken bir öfke söz konusu ve bu öfke, sınıf, kültür ve cinsiyete dayalı farklılık ve gerilimlerden bağımsız değil.
Tophane çevresindeki, kültür, turizm ve eğlence sektörü üzerinden yürüyen soylulaştırma ile yaşam alanları daralan bu insanlar, müdahale edemedikleri kentsel dönüşüm sürecine bildikleri yöntemle tepki gösteriyorlar.
Fakat bu yöntem maruz kaldıkları yapısal şiddeti görünmez kılacak kadar doğrudan.[1] Mahallenin internet haber sitelerinde bu yöntemin ne zamandır açıkça ifade edildiğini olaydan sonra gördük; keşke önceden görüp konuşabilseydik.
Bu haber sitelerinde ve mahalleli ile yapılan konuşmalarda bir hayat tarzına karşı nefret görülüyor açıkça. Erkek fantezi dünyasıyla da beslenen bir nefret bu. Mahallelinin göreceği şekilde kadın erkek çıplak banyo yapılıyormuş! Mevcut laik-İslâmcı ezberi de devreye giriyor hemen.
Açılışta dışarıdaki kalabalık, çarşaflı bir kadına hakaret etmiş güya. Bedri Baykam'ın bunu bir AKP-CHP karşılaşmasına dönüştürme fırsatçılığı engellendi neyse ki. Mevcut ikili karşıtlıklar üzerinden açıklanamayacak kadar karmaşık bir mesele var burada, başka meseleler de böyle açıklanamaz ya neyse. Saldıranlar AKP'li de olabilir, MHP'li de, BBP'li de.
Parti aidiyeti üzerinden giden bir birliktelik değil bu; mahalledeki tarikatların ve derneklerin tornasından geçmiş delikanlı raconu üzerinden giden bir birliktelik daha çok. Vakit gazetesinin "Laikçiler mahalleliye saldırdı" saçmalığına ise hiç girmiyorum.
Bu aşamada öncelikle yapılması gereken şey, cezai sürecin işlemesi için baskı yapmak, faillerin yakalanıp yargılanmaları için kamuoyu desteğini alarak emniyeti ve savcılığı göreve çağırmaktır. Daha sonra da serinkanlılıkla, biz burada, mahalleliye rağmen değil mahalleli ile beraber ne yapabiliriz, soylulaştırma karşıtı bir birlikteliği nasıl inşa edebiliriz üzerine düşünmek. Başka türlüsü bütün taraflar için felaket olur, gördük. (AG/EÖ)
(*) Tütün Deposu proje koordinatörü
[1] Bu konuda derinlikli bir analiz için bkz. http://mutlukent.wordpress.com/