Fotoğrafta gördüğünüz 2 Mart 1926 tarihli emlak borç senedinin beni çok şaşırtan hikayesine ortak olmak ister misiniz?
İstanbul'da bir boğaz yalısına ait bu ipotek belgesinin benimle buluşması, tamamen bir tesadüf ve İstanbul'da sahafları dolaşırken geçmişe ve eski hukuk belgelerine olan merakımın bir sonucunda oldu.
Eski belgeler hep ilgimi çeker, hikayesini ve neden atılıp gözden düştüğünü merak ederim. Senedi, yanında bazı mektup ve fotoğraflarla üç kuruş paraya satın almamın üzerinden on yılı aşkın bir süre geçmiştir sanıyorum.
Uzun süre eski evrakları biriktirdiğimiz dolabın bir köşesinde duran bu senet, geçtiğimiz hafta evi toparlarken her nasılsa tekrar elime geçti.
Ve belgenin enteresan hikayesi...
Bir an üzerindeki ismi merak edip internetten araştırayım istedim. Senette imzası olan Bedia kimmiş, boğazdaki yalı kime aitmiş derken; bir baktım ki İttihat ve Terakki döneminde, Bulgur Kralı Bolulu Habip Bey'in evinde ve bir ailenin anılarında geziniyorum.
Epeyce okudum ve Habip Bey'in eşi Bedia Hanım'ın oturduğu yalısını Emniyet Sandığı'na ipotek ettirecek hale getiren hikaye bana çok enteresan geldi. Sizlerle de paylaşayım istedim.
Senette ipotek edilen mülk, "Merhum Bay Habip Yalısı".
Belgede yazılanlara göre kayıkhanesi, ahırları, bahçesi ve içinde çok özel eşyaları olan bu yalının bir tarafı lebi derya, bir tarafı da Baltalimanı deresi.
Çok kıymetli bir mülk. Habib Bey, 1878 yılında Bolu'da doğmuş. Topçuluk, öğretmenlik yapmış, sonrasında İttihat ve Terakki Cemiyeti'nde aktif yer alarak 1908'de milletvekili seçilmiş.
Öyle sıradan bir mebus değil Habib bey. 2011 tarihinde Egemen Bağış'ın Avrupa Birliği müzakerelerindeki sembolü olmuş.
O dönem mecliste Londra'ya ve Paris'e gidecek bir mebus heyeti oluşturulmuş. Amaçları Almanya ile yakınlaşan II. Abdülhamit politikalarına karşı İngiltere ve Fransa ile yakınlaşmakmış.
Tanıtım gezileri yapmışlar ancak gezilerin sonu hüsran olmuş. Neyse bu heyetlere Habib beyin bir önerisi olmuş: her ülkenin meclisinden seçilen beşer kişiyle oluşturulacak İstanbul merkezli uluslararası bir meclis-i mebusan kurulması.
Yani bir nevi AB projesi olan bu teklif ilk kez Habib Bey'in aklına gelmiş ve adının Egemen Bağış müzakerelerinde anılmasına vesile olmuş.
Biz tekrar boğazdaki yalımıza dönelim. Yalının ipotek edildiği tarihte hayatta değil Habib bey, 48 yaşında bir kalp krizi sonucunda hayatını kaybediyor. Bedia hanım, onun eşi.
Bedia hanım daha sonra "Oral" soyadını alıyor.
Belgede Bedia hanımın babası olarak yazılı "General Sırrı" ise Selim Sırrı Paşa. İzmit valisi olarak görev yapmış ve Osmanlı'nın ilk yol ve köprü gezici mühendisi unvanına sahip. Yol yapımına çok önem vermiş ve halen Kocaeli'nde kendisinin adını taşıyan bir konak var.
Habib Bey parlamentoda
O yıllar Meclis-i Mebusan'ın açılıp kapandığı, sonrasında II. Meşrutiyet'in ilanıyla tekrar açıldığı yıllar.
Şimdilerde büyük kahramanlık hikayeleriyle yeniden gündemimize gelen II. Abdülhamit tahtta.
1908'de II. Meşrutiyetin ilanı, Batıda "hürriyetin ilanı" olarak anılmaktadır ve Habib Bey yeniden açılan meclise milletvekili olarak seçilir.
İstanbul'da İttihatçı yönetime karşı girişilen 31 Mart olayları, 1909'da II. Abdülhamit'in tahttan indirilmesiyle sonuçlanır.
1908-1913 arası İttihatçıların kısmen egemen olduğu yıllardır. Hürriyet ve İtilaf Fıkrası kurulmuştur ve çalkantılı gelen o dönemde hükümetin el değiştirmesi sırasında Habip bey bir müddet tutuklu kalır.
Birlikte tutuklandığı kişilerden biri, Habib beyi sonraki yıllarda bulgur krallığına taşıyacak olan İsmail Hakkı Paşa'dır. 1913'de hükümetin yeniden el değiştirmesiyle Habip bey serbest kalır.
1913'den itibaren güçlenen İttihatçılar 1918'e kadar tek güç olarak yönetimde kalırlar.
İttihat ve Terakki yönetiminin gündemindeki önemli konulardan biri "milli burjuvazi" yaratmaktır.
Osmanlı burjuvazisi ticareti elinde bulunduran gayrimüslim azınlıklardan oluşmaktadır. Bu durum, özellikle Balkan savaşları sırasında ordunun beslenme, giyim gibi ihtiyaçlarının temininde zorluklar yaratmıştır.
İttihatçılar bu konuya öncelik verirler ve yerli ve milli burjuvazi yaratılmasını destekleyici çeşitli tedbirler alıp, kanunlar çıkarırlar. Milli anonim şirketler, yeni bankalar kurulur. Bu bankalar aracılığıyla yerli girişimciye krediler verilir.
Tatil-i Eşgal Kanunu
II. Meşrutiyetin yarattığı "hürriyet" ortamında, bir yandan da işçi hareketleri gelişmeye başlar. Burjuvazi odaklı bir politika benimseyen meclis, bu gelişmeler üzerine Tatil-i Eşgal Kanunu'nu çıkarır.
Bu kanun ile işçi eylemleri ve sendika kurmak yasaklanır ve grevi engellenir. Yerli ve milli burjuvazi İttihatçılar tarafından her yönüyle desteklenmeye devam etmektedir.
Ordunun ihtiyaçlarını yerli kanallardan karşılamak için, levazım müteahhitlikleri tesis edilir ve Levazım Reisi olarak İsmail Hakkı Paşa görevlendirilir. Bu şekilde ordunun ihtiyaçlarının yabancılar tarafından karşılanmasına son verilmesi ve savaş zamanında ihtiyaç temininde yaşanan sorunların giderilmesi hedeflenir.
İsmail Hakkı Paşa, Habib bey ile birlikte mahpusluk yaşamış ve bu dönemde aralarında bir dostluk tesis edilmiştir.
Habib Bey, İsmail Hakkı Paşa tarafından "ordu müteahhitliği" görevine getirilir ve birlikte Anadolu'dan İstanbul'a ve sonrasında cepheye buğday, arpa ve bulgur gibi erzak taşırlar.
Asker kökenlilere tanınan vagon ticareti ve vagon satın alma gibi istisnalardan faydalanarak erzak ticareti yaparlar ve özellikle I. Dünya Savaşı döneminde büyük paralar kazanırlar.
Askeriye bulgurlarına doktorlarca yenmez raporu verilerek ucuza kapatıldığı ve sonrasında karaborsada satıldığı söylentileri dolaşır. Bu dönemde zenginleşen Habib Bey "Bulgur Kralı" olarak anılmaya başlanır.
Habib Bey, bana bu yazıyı yazdıran boğazdaki yalı ile Bulgur Palas olarak anılan ve aileyi borç batağına sürükleyen Cerrahpaşa'daki heybetli bina dahil olmak üzere pek çok mülk edinir.
İsmail Hakkı Paşa ve Habib bey hakkında yolsuzluk ve karaborsa gibi şikayetler gelse de Enver Paşa'nın desteğiyle ikisi de görevlerine devam ederler.
İttihatçıların milli burjuvazi yaratma çabası "harp zengini", "savaş dönemi vurguncusu" ve "iktidar desteğiyle zengin yaratma"ya dönüşür ve bu şekilde anılmaya başlanır.
Malta sürgünü
1918'de İttihat ve Terakki'nin fesih edilip Damat Ferit hükümeti kurulmasıyla Habib Bey tutuklanır ve Malta'ya sürgün edilir. Habib Bey'i zengin eden gelir kaynakları ve almakta olduğu maaşlar kesilir.
Habib Bey 1920'de serbest kalıp İstanbul'a döner. Mustafa Kemal Paşa, yurda dönen eski tutuklu ve sürgünlere çağrı gönderir ve milli mücadeleye katılmalarını ister.
Pek çoğu bu çağrıya uyar ancak Habib bey milli mücadele çağrısına katılmaz ve Baltalimanı'ndaki yalısına geri döner.
Döndükten sonra, boğaz kıyısında sonradan "Bulgur Palas" olarak anılacak yapının inşasına girişir.
Boğaza nazır bu yerin inşaatında kullanılan tüm malzemeleri yurt dışından getirtir ve adeta bir şato yapmaya başlar. Yoksulluğun kol gezdiği ve milli mücadelenin ülke gündemini meşgul ettiği yıllarda bu durum çok tepki çeker.
İttihat ve Terakki döneminde kendisine tanınan ayrıcalık ve maddi desteği bu dönemde bulamayan Habib bey, inşaatı bir türlü tamamlayamaz.
Borçlar alınır, Osmanlı Bankası'ndan kredi kullanılır ve Bulgur Palas alınan krediler karşılığı bankaya ipotek gösterilir. Kredinin zamanında ödenmemesi ve borçların faiziyle birlikte 97.000 lirayı bulması üzerine yasal süreç başlatılır ve Bulgur Palas mülkü Osmanlı Bankası'na geçer.
Habib bey 1926 yılında kalp krizi geçirerek vefat etmiştir. Bedia hanım Baltalimanı'ndaki yalısında borçlarla baş başa kalmıştır.
Osmanlı Bankası, kalan borçlar için ailenin elindeki diğer mülklerin de takibini yapar. Anlaşılan o ki aile bu dönemde Emniyet Sandığı dahil olmak üzere farklı borçlar da alır.
93 yıllık belgenin kıymeti
Bedia Hanım 1945 yılında vefat eder, yalı yıkılır ve yerine apartmanlar dikilir. Habib bey, Bedia hanım, Bulgur Palas ve de Baltalimanı yalısı bir tarih olur gider.
Her nasıl olduysa bu ipotek belgesi de eller, evler, dükkanlar dolaşıp nihayetinde benim aklıma ve okuduğunuz bu yazıya düşer.
İşte, sahafları dolaşırken hasbelkader benim elime geçen bu ipotek belgesi, 1926 yılında Habib Bey ve ailesinin içine düştüğü ekonomik zorluğun tanıklığıdır.
Emniyet Sandığı'ndan 1400 Lira borç alabilmek için 93 yıl önce atmış olduğu hafif titreğinden bir Bedia imzası insana tarihin, zenginliğin ve gücün ne kadar değişken olduğunu düşündürtür.
Bedia hanım sayesinde bir sürü şey okudum, fotoğraflara baktım ve çok güzel bir yolculuk yaptım ben. Umarım size de okumak keyif vermiştir. Hem belki bu yazdıklarım Bedia Hanım ve Habib Bey'in ailelerine ulaşır ve 93 yıllık bu belgenin kıymetini bildiğimi öğrenirler; bu keyifli yolculuk devam eder. Nasip, kısmet... (ÖA/PT)