Bu 200. yazım, “Sağlık için medya, medya için sağlık” köşesinde yayınlanan.
Alışıldık deyişle ikinci kez “dalya”. Buna dair kişisel bir yazı yazacaktım. “Köşeleri”olanların böyle “lüksleri” oluyor. Ama o yazıyı yazamayacağım. Başka bir “kişisel” yazı olacak bu. Beni affedin...
* * *
Onu tanıyalı çok olmadı. Tanıdıktan sonra “büyük, güzel ve iyi” bir insan olduğunu anladım. “Büyük” işler yaptığı için “büyük”tü. Güzellikler katmıştı yaşama. İnsanı iyileştiren bir arkadaşlığı vardı.
Bülent Arınlı'dan söz ediyorum. Film yönetmeni, belgeselci, yapımcı. Sanatıyla geçmişte kalanı ve şimdi olanı geleceğe taşıyan, insana dair güzellikleri yine insana gösteren, insanların insan olması için uyaran, dürten ve bir şeyler yapmaya yönelten bir sanatçı.
Eşi sevgili Şehbal Şenyurt’la gerçekleştirdiği “Vatandaşlık Halleri” denen belgeselin ilk gösteriminde son kez karşılaşmıştık. Onu kutlamış, ne kadar iyi, güzel ve doğru bir iş daha yaptığını söylemiş, “Aklına, yüreğine, eline sağlık” demiştim. O sırada onun gözlerinde “iyi bir şey yapmanın ve anlaşılmanın mutluluğu” vardı.
Arınlı artık aramızda değil. İyi, güzel ve doğru için kurduğu yeni hayalleri gerçekleştiremeyecek.
Mübadele'yi çekmekti aklındakilerden biri; kökeninin olduğu yere, Girit'e gidenler ve oradan gelenleri anlatacaktı. Olmadı.
Onun bizden ayrıldığını geç öğrendim. Gecikerek öğrendim. Çünkü “sevdiğimiz insanlarımız”la bu küçülen dünya da sürekli hemhal olamıyoruz. Bizim eksikliğimiz, hatamız, insanlığımız.
* * *
"Şaka" zannettim önce. Şaka olmasını istedim. Değildi.
Bundan üç yıl önce kardeşimden daha yakın bir insanı, arkadaşım Ahmet'i yitirdiğimde de aynı duyguları yaşamıştım. Geçen yılki “yol”culuğum sırasında yazdığı yazılardan derlediğim kitapta ikisi de vardı.
En azından birisi yaşıyor diye düşünüyordum. Şimdi ikisi de aynı yerde. Henüz basılmayan kitabın bir “CD”deki elektronik örneğini ona verecektim. Kendi resimleriyle birlikte.
Orada Bülent ve eşi Şehbal için “Kendileri kendilerine verdikleri, üstlendikleri çok ‘önemli’ görevi bir kez daha o zaman fark ettim: Onlar umutlarıyla, düşleriyle, isyanlarıyla, yaptıklarıyla ve yapmak istedikleriyle tüm insanları bizlere ve yarınlara taşıyorlardı. Bugünü yaşarken, dünden kalanlardan yararlanarak, yarına kalması gereken, unutmamamız gereken, hepimizin ‘ortak hafızasını’ yaratıyorlardı onlar” demiştim.
Şimdi göremeyecek, bunları okuyamayacak.
* * *
“Kalp götürüyor.” Hele gençken. Tek vuruşla, altın vuruşla! Neden hep iyi insanları erken götürüyor. Çünkü o iyi insanlar dünyanın tüm dertlerini “o kalplerinde taşıyorlar”. Taşıyamayacağı kadar yüklenince de duruyor. Biliyorum; Bunlar bir hekimin söyleyeceği sözler değil. Kitaplarda yazmıyor. Ama bir insanın yaşarken çıkardıklarından, yaşamın gösterdiklerinden birisi.
İnanamıyorum. İnanmak istemiyorum. “Olamaz! haksızlık bu!” diyorum. Olmamalı; ama oluyor. Yaşam bu; en çok sevdiklerimizi en erken bizden alıyor...
Güzel anılar yaşayamadık onunla. Yaratacağı “güzelliklere” kıyısından köşesinden bulaşamadım.
Ahmet için bir söz söylerim yeri geldikçe. Şimdi yineliyorum:
"Onları andığımız her an onlar bizimle oluyor, olacak. Onları hep analım. Onlar hep bizlerle olsunlar. Onlar ve yaptıkları ancak böyle varolur, varlığını sürdürür."
"İnsan" gibi bir "insan"lardan birisi daha eksildi. Acımız büyük.(MS/EÜ)