Cumhurbaşkanlığı seçimlerine giderken gündemimiz bir an olsun boş kalmıyor. Başbakanın “daha da çirkini Ermeni” yakarışının şoku atlatılmadan, dün akşam saatlerinde yapılan bir açıklama daha dikkatimi çekti. Yoğun gündemde gözden kaçmaması için Erdoğan’ın “çok afedersin X” kalıbıyla özetlenebilecek Yeni Türkiye’nin kapsayıcı ayrımcılığı yerine Bülent Arınç’ın muazzam açıklamasına değinmek istedim. Başbakanın ne demek istediğini açıklamayı Yeni Türkiye’nin yılmaz kalemşörlerine bırakıyorum.
Star TV canlı yayınına katılan TRT’den Sorumlu Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a Selahattin Demirtaş’ın TRT’de propaganda yayınındaki mizahi yaklaşımı ve TRT’nin yayın anlayışına yönelik eleştirileri soruldu. Bu soruya verdiği yanıtın, öncelikle Bülent Arınç’ın düşünce yapısını, ardından da hükümetin zihniyetini en iyi yansıtan açıklamalardan biri olduğunu düşünüyorum.
Kurnazlık
Açıklamanın her noktasında ayrı bir kurnazlık, bambaşka bir cinlik var. Selahattin Demirtaş’ın kendi tarzına uygun bir biçimde TRT ekranlarında TRT’ye yaptığı eleştiriler (ya da verdiği ayar) Bülent Arınç’a göre övgüymüş (*). Yani ne diyeyim, tilkiye anlatsak kıskanır herhalde. Bülent Arınç bunları övgü olarak değerlendirmekle kalmamış bir de TRT Genel Müdürü’nü aramış ve demiş ki:
“.... yarın TRT’ye karşı bir eleştiri gelirse, bir dava açılırsa heralde delil olarak bu konuşmayı koymamız gerekebilir.”
Bu noktada Bülent Arınç’ın ileri görüşlü ve temkinli yapısını ayakta alkışlamaktan başka yapacak bir şey bulamıyorum. Bu gözler çok demagoji ustası gördü, görecektir de ama kendisini temin ediyorum Bülent Arınç’ın kalbimdeki yeri hep ayrı olacak. Selahattin Demirtaş’ın akıl dolu, güldüren eleştirilerini yüzü kızarmadan övgü olarak niteleyen, bu yetmezmiş gibi en ufak bir çekinceme duymadan TRT Genel Müdürü’ne verdiği akılları anlatan bu anlayış tam bir kurnazlık örneği. Tıpkı kaldırılacağı bilindiği halde reklamlarda kullanılan bayrak, namaz, seccade gibi; tıpkı iyi bir eğitime sahip olduğu için Ekmeleddin İhsanoğlu’na “monşer” lakabı takmak gibi.
Eşitlik olmadan adalet
Selahattin Demirtaş’ın övgü dolu sözleri ile ilgili fikirlerini açıkladıktan sonra konu tabi ki adaylara ayrılan süreye geliyor. Doğrusunu söylemek gerekirse Bülent Arınç burada da yaratıcılığını konuşturuyor. Bakalım ne demiş:
“Süre bakımından eşit olmayabilir. Burada eşitlik yok, burada adalet olacak. Eşitlik olabilir mi? Sen kimsin, o kim, bu kim?”
İlk anda çok orijinal ya da komik ve saçma gelse de siyaset biliminde var olan, düşünürler arasında ateşli tartışmalara yol açan bir kavramdan bahsediyor esasında Arınç.
John Rawls’un adalet kavramını tartıştığı ve bir adalet kuramı oluşturmayı amaçlayan “A Theory of Justice” (Adaletin Teorisi) bu kavrama değinen kitaplardan yalnızca biri. Birileri Bülent Arınç’a siyaset felsefesindeki bu tartışmaları fısıldamış belli ki. Yanlış mı anladı, yoksa yine bir kurnazlıkla mı karşı karşıyayız bilemiyorum ama benim bu noktada söyleyebileceğim siyaset biliminde yer alan bu kavramın Bülent Arınç’ın söylediği şekilde kullanılamayacağı.
En basit anlatımla John Rawls; bir toplumda kurulan sistemin, en dezavantajlı konumda olan kişinin faydasına olacak şekilde dizayn edildiği zaman adil olacağını savunur. Bu şekilde dizayn edildiğinde eşitlik olmaz, zira dezavantajlı için “pozitif ayrımcılık” yapılarak “fırsat eşitliği” sağlanmaktadır; ancak en dezavantajlının faydasına hareket edildiği için adalet sağlanmış olur.
Dolayısıyla, eşitlik olmadan adalet kavramını bu seçimlere uygulayacak olsak, Demirtaş ve İhsanoğlu’nun Erdoğan’dan daha fazla ekranlarda boy göstermesi gerekirdi. Bülent Arınç’ın kurduğu denklemin aksine, bu kavram daha güçlü olanın daha da güçlendirilmesine hizmet ederek “adaletin sağlanacağını” iddia etmemektedir.
Burada da yine çok tehlikeli bir zihniyetle karşı karşıyayız. İlimin, bilimin dediğinin bir kısmını alıp, kendine fayda sağlayacak şekilde yontmak. (Buna da oportunizm deniyor, işlerine yararlarsa kullanılabilecek bir diğer kavram.)
Bülent Arınç “eşitlik olmadan adalet” argümanında ısrarlı. Üstelik hem İhsanoğlu, hem de Demirtaş için iki ayrı formül ile eşitlik ve adalet anlayışını pekiştiriyor.
Ekmeleddin İhsanoğlu’nun dakikaları Devlet Bahçeli, Kemal Kılıçdaroğlu ve destekleyen diğer tüm partiler eklenerek hesaplanması gerekiyor. Neden, çünkü ilk formül Erdoğan’dan mağdur yaratma üzerine kurulu.
Böyle toplarsan yayın dakikaları Erdoğan’ın önüne geçer, dolayısıyla Erdoğan aslında mağdur bile denebilir. Tabi Bülent Arınç’ın ve bilumum hükümet neferlerinin katıldığı programlar Erdoğan’ın dakikalarına ekleniyor mu, bilemiyoruz ama kesin emin olduğumuz nokta ise şu: “Sadece Ekmeleddin İhsanoğlu'nun konuşmalarıyla bir eşitlik olmaz ki, burada adalet var.”
Konu Demirtaş’a gelince ise söylediklerini nerelere koysam bilemedim. Sinirlenmeye bile değer bulmamak, ile sinirden çatlamak arasında gelgitler yaşadım. Evet, ne demiş:
“Sayın Selahattin Demirtaş'ın konuşmaları, HDP tarafından aday gösterilen bir cumhurbaşkanı adayı. Yani ne olacaktı? Bir başbakan, AK Parti genel başkanıyla eşit olarak mı konuşma olacaktı. Adaleti gözetiyoruz.”
Eğer hala anlamamış olan var ise, buradaki adalet anlayışını hemen açıklamak isterim: AKP 11 yıldır bu ülkeye hizmet ediyor. Yollar, inşaatlar, hızlı tren... Konuşturmayın işte beni, biliyorsunuz. AKP’nin başında Recep Tayyip Erdoğan var, dolayısıyla bu hizmetin tek ve yegane sebeb-i mucizesi kendisi. E 11 senedir bunca hizmet yapmış AKP gibi bir parti, Erdoğan gibi bir lider bu hizmetlerin karşılığı olarak daha fazla gösterilirse ancak o zaman adalet sağlanır, çünkü ülke hem Erdoğan’ın babasının malı hem de o bu ülkenin babası. “Seni bugünlere kim getirdi?” edasıyla koskoca bir ülkeye yaklaşmaları ilk değil, son da olmayacak.
Her ne kadar TRT’den Sorumlu Başbakan Yardımcısı olsa da, Arınç’ın kanaldan bahsederken kullandığı dil de bu anlayışın bir örneği. Arınç’ın bu konu hakkında konuşurken kullandığı “yayınlıyoruz, yapıyoruz, ediyoruz, davada kullanırız” fiillerini duyan birisi, kolaylıkla Arınç’ın kamera arkası ekibin kilit bir elemanı olduğu kanısına varabilir.
Sonuç
Tüm bu yazının sonunda Bülent Arınç’ın açıklamalarından anladığımı bir çırpıda özetleyeyim:
''Kanal benim, canım ister gösteririm, canım istemez umursamam. Bunu da size binbir türlü kurnazlıklarla meşru gibi anlatırım. Gerekirse TRT ekranından TRT’ye sokulan lafı bile anlamamazlığa gelirim, övgü diye anlatırım yüzüm bile kızarmaz. Ne sanmıştın, izleyip ağladım mı? Hafif ilimden bilimden anlıyorum, benim söylediklerimi “Evet, işte pozitif ayrımcılıkta da eşitlik yok, ama adil. Kadınlara pozitif ayrımcılık dendiğinde savunuyorsunuz, Bülent Arınç söyleyince kötü oluyor.”
Evet, böyle diyecek küçük tilkiler mutlaka ki çıkacaktır. Yani, de ki çıkmadı. Ne olur ki? (ES/ÇT)
--
(*) "Sayın Demirtaş TRT’deki yasal konuşmasında, yani Türk bayrağı ve TRT logosu arasında yaptığı konuşmasında niye mizahi bir anlayışla böyle söylemiş olsun? Ben o yalın ve düz cümlelerden TRT’yi övdüğü kanaatine varıyorum. Hatta Genel Müdürü aradım dedim ki, yarın TRT’ye karşı bir eleştiri gelirse, bir dava açılırsa heralde delil olarak bu konuşmayı koymamız gerekebilir.”
Elvan Salman Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler mezunu bir iletişimci. Dijital İletişim alanında çalışıyor, iletişim ve siyaset bilimi penceresinden sosyo-politik konularda yazıyor. |