"Hadı bızdık, sen de hazırlan!" deyip hole geçer Ali.
Aynanın karşısında epey inceler şurasını burasını. Göbeğinde asılı kalır gözleri. Halbuki yaşı henüz kırk olmamıştır. Kaşları çatılır.
Dudakları büzüşür. Mintanını çekiştirerek sıkar göbeğini mütemadiyen. Derin nefes alıp karnını içine çeker ve yandan hesaplı hesaplı bakar kendine.
"Böyle olmalı; ne bir fazla, ne de bir eksik! Ölçsem mi mezuroyla?" Kalır elleri göbeğinin kıyısında. Hafif eğilir aynaya doğru ve yüzünü inceler; aynı sert mimikle. Göz kenarlarını şakaklarına doğru parmaklar. Çekiştirir adamakıllı.
O vakit kırışıklıklar kaybolur gibi. Çekince parmaklarını yüzünden; kırışıklıklar tekrar yerine oturuverir "Ben bir insanım; yaşlanmakta olan biri...!"
Sanki yüz derisinin rahatlayıp eski pozisyonuna geçmesi, Ali'yi irite eder. Hoyratça şaplattır yanaklarını ellerinin iç yüzüyle. Gözlerini gözbebeklerinden ayırmadan yapar bunu. Sanki; sanki ölmeye yolcu olan derisini diriltme amacındadır...
Hoşnutsuzca ayrılır aynanın karşısından. Başını kapıdan içeriye uzatır: Yüksek bir sesle, "oğlum! Hazırlanıyorsun değil mi?" der. Koltukta yüzükoyun uzanarak çizgi romanına dalmış olan oğlu Okan doğrulur:
- Ama baba! Ben gelmek zorunda mıyım?
- Evet oğlum! O amca seni de görmek istiyor. Hem annen geç gelicek eve. Yalnız kalamazsın:
- Baba ya..! Bu hangi amca? Şey mi; mm, Bücür amcaya mı gidicez?
- Evet oğlum, o! Ama çok ayıp oğlum; Bücür denir mi? Yetişkin o.
- Ama baba, sen de Bücür diyorsun! Ben diyince niye olmuyor?
- Oğlum, ben şaka olsun diye diyorum. Hem, öyle dediğimi o bilmiyor. Bilse üzülür.
- Ama baba; sen Reha amcayla konuşurken hep Bücür diyorsun. Hem de hiç şaka etmeden!
- Bak şimdi! Oğlum yeter! Kafa tutma bana. Benim nasıl konuştuğumu boşver sen: Hadi, daha fazla oyalanmadan kalk bakalım.
Okan, istemsiz kalkar koltuktan. Gelişigüzel bıraktığı dergilerini ayağıyla ittirerek bir araya getir.
-Dişlerimi de fırçalamak zorunda mıyım, baba?
-Evet, canım. Gel beraber fırçalıyalım!
-Baba! Yemekten sonra dondurmamı unutmucaksın di mi?
-Hayır bitanem, unutur muyum!
Baba-oğul birlikte hazırlanıp çıkarlar. Müşfik ve güzel bu yaz günüdür. Yol boyunca sohbet ederek "Bücür amca"nın evine gelirler.
Ali'nin Reha adındaki arkadaşı da orada. Ev nefis yemek kokar. "Amcalar" meğer Okan'ın çok sevdiği rulo köfteyi yapmışlar. Yanında da pilav olacaktır.
Yemekte, yetişkinler şarap içerler. Okan'ın payına da portakal suyu düşer. Sosyal olsun ve Okan sıkılmasın diye, espriler yapılır bol bol. "Ha ha ha, hu hu hu"ları da serpiştirirler sohbetlerine. Sorular, sualler ve yarışlar derken; pişti oynamaya gelir sıra.
Zira büyükler, Okan ile lades tutuşmuşlar ve Okan piştide kazanırsa; bir dondurma daha hak edecektir.
Coşkuyla oynayan ve dondurma haketmek isteyen Okan; bir iki kez kaybedince, keyifli keyifli gülen babasına, "görüceksin baba; bu sefer Bücür amca'yı da, seni de yenicem" der.
Bir anda absürt bir sessizlik çöker yemek salonuna. Yedi yaşındaki Okan, sessizliğin nedenini henüz anlamamıştır. Babası onu dürter bacağıyla; fakat O hala "görürsün baba, ben yenicem sizi" diyerek meydan okur. Reha ve Ali göz ucuyla bakışırlar.
Utançlarından elleri ayakları birbirine dolanır; ama nafile; kurtuluş yok! Reha Konuyu değiştirmeye çalışırsa da, Okan hiç bir şey olmamış gibi motive olduğu oyunun şehvetindedir. "Görüceksin Bücür amca; görüceksin; senle babamı yenmezsem!" der.
Bücür amca suspustur. Ayaklarını üstüste atmış ve arkasına yaslanmıştır. Şu küçük çocuğun nezdinde arkadaşlarındaki telaşı gözlemlemektedir. Dik dik bakmaktadır arkadaşlarından süzülen utanca. Tuhaf ve kinayeli bir seyirme gezinir dolgun alt dudağında.
Okan tekrar babasına döner ve "Baba, senle Bücür amca hile yapıyorsunuz. Hani hile yapmak iyi dil di? Söle bakalım, he?" der. Babası ciddiyetle döner oğluna ve çatık kaçlarıyla sert sert bakar ona. Bücür amca araya girer ve atmosferi yumuşatmak için:
- Ya, evet, Okancığım haklısın. Ben "Bücür" olarakdan artık hile yapmıycam. Söz!
Masaya abanır kollarıyla ve ara vermeden devam eder konuşmasına:
- Biliyor musun Okan; ben senin gibi küçükken babam hep Bücür derdi bana. Tıpkı senin babanın sana "Bızdık" demesi gibi.
Ama sen, boyumun küçüklüğüne bakma! Kolay kolay yenemez beni kimse! Güreşte çok iyiyimdir... " der ve ardından çatallı bir kahkaha patlatır. Kasvetli atmosferi şenlendirmeye çalışır.
"Ya ya!" sesleri yükselir Reha ve Ali'den. Gülerler; fakat sözlerinde temkinlidirler...
Bu kez Reha girer araya:
- Valla Okancım, bana da hep "Kürdan" diyorlardı: Ben daha çocukken; hatta lisedeyken bile lakabım oydu. Neden biliyor musun? (yüzü domates kızarıklığında ve düşünerek konuşur) Çünkü çok zayıftım. Ve üstelik uzun boyluydum: Öyle sıskaydım ki babamın aldığı kıyafetlerin içini dolduramıyorum diye, ağlardı annem. Ama baskette, sahanın en iyi oyuncusuydum!
Reha gerinir. Bakışır Bücür'le. "Ya, ya!" deyip hem pedagojik, hem de utançlarını affettirmeye çalışırlar.
Okan babasına dönerek: "Peki baba; sana ne derlerdi?"
Babası, derin bir iç çeker ve başını okşar oğlunun:
- Bana mı? Sana anlatmamış mıydım, bitanem? Bana da "Yecici" derlerdi.
- Neee! Yecici? Aaa, evet! (Babasına bakarak düşünür bir an) Hatırladım şimdi!
- Hmm! Çünkü babaannen sevdiğim her şeyi veriyordu bana. Ama biliyor musun? Bu lakabı ablam takmıştı bana. O biraz kıskanmıştı o zamanlar. Arkadaşlarım da bana "Yecici" demeye başlayınca, hiç hoşlanmamıştım. Utanmıştım... Ama şimdi deseler bana, utanmam! Hatta hoşuma bile gider.
- Ya baba! Lütfen gece kalkıp cumartesiye sakladığım karamellerimi yeme; lütfen ama! Hem annem ne demişti? Göbeğin büyür!
Ha ha ha, diyerek gülüşürler. Okan, habire babasının oturmaktan da öne fırlamış olan göbeğini parmaklar.
Parmağına "dong don dong", diyerek eşlik eder. Öbür eline sığdırmaya çalıştığı kartları yere düşürür. Toplarken "Bücür amca, bitanesi ayağının yanında; verir misin bana?" der.
Bücür dedikçe Okan, yetişkinler gözgöze gelmekten kaçınırlar. Kimindir bu "ayıp" acaba? Çocuğa "çaktırmamaya" çalışsalar da, üçü de, birbirinin aynası durumundadır.
Ev sahipliği yapan Bücür; "hadi bakalım oyuna devam ediyoruz. Dondurma eriycek yoksa!" diyerek "yeni bir sayfa" açmak ister zamanın içinde.
"Hadi bakalım!"der Reha da.
Okan'ın babası Ali, derin bir iç çeker. Şarap bardağına uzanır eli. Ne düşünmektedir acaba?
Kartları karan Bücür'dür şimdi. Hızlı hızlı ve tebessümle karmaktadır. Okan ise, hayranlıkla bakmaktadır onun çabuk çabuk karan küçük ellerine.
(HK/PT)