2007’de, kadına yönelik şiddete, kız çocuklarının eğitime, kadınların çalışma yaşamına düşük katılımına karşı çok yönlü mücadelenin ve özel önlemlerin gerektiği bilince çıktı. Kimi olumlu uygulamalar başlatıldı. Başta yeni anayasa tartışmaları olmak üzere her platformda ve konuda kadın hareketi sesini yükseltti.
Sesinin gür çıkması için kadın örgüt ve girişimleri ülke çapında güçlerini daha çok birleştirmeyi başardı. Yasal olarak kurulu, erkek egemen meslek örgütlerinde (TOBB, TMMOB, TTB vd.) kadınlar yeni örgütlenmelere yöneldi.
Milliyetçiliğin ortasında
Üstelik kadın hareketinin bu başarıları, ülkede “ vatan ve cumhuriyet tehlikede ise gerisi teferruattır” anlayışının yaygınlaştırıldığı bir ortamda gerçekleşti. Kadınların derin ve yaygın sorunlarının çözümü için mücadeleyi “teferruat” kategorisine sokan ve zamansız bulan bu ortam, ne yazık ki kadınların bir bölümünü de etkisi aldı ve kadın sorunları için mücadelede, pasifleştirdi.
Laik yaşam tarzına yönelik tehdit algısıyla Cumhuriyet mitinglerini dolduran kadınlar, düzenleyicisi olan “kadın örgütleri” bu gösterilerde, başörtüsü dışında kadın sorunu yokmuş gibi davrandı. Yaklaşan seçim ortamında yapılan bu “kadın” mitinglerinde, Meclis'te kadınların eşit temsili için kota gibi yakıcı talepler bile, katılan kadınlarca da “teferruat” görüldüğünden olacak dile getirilmedi.
Muhalefet ve iktidar
Başta “sosyal demokrat” Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), çoğu muhalefet partisi, gerek bu Cumhuriyet mitinglerinde yer alırken, gerekse de seçim kampanyaları boyunca, ülkenin tüm sorunlarının baş nedeni olan kadın sorununu ve çözüm yollarını gündemine almadı.
Bu partiler, erkek egemenliği ile gözleri kararmış olduğundan, laikliğin, nüfusun yarısını oluşturan kadınları özgür ve eşit bireyler düzeyine getirmeden, yani kadın sorunu çözülmeden garanti altında olamayacağı gerçeğini görmediler.
Kadın sorununu çözmeyi amaçlayacaklarına, mitinglere katılan kadınları kendi dar siyasi çıkarları için araç olarak gördüler. Cumhuriyet mitinglerinde gösterdikleri kadın varlığına güvenerek aday adayı olan CHP’li kadınlar aday listelerine sondan bile giremedi.
Muhafazakar olduğunu söyleyen, erkek egemen iktidar partisi Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ise, kadın hareketinin mücadelesi sonucu yapmak zorunda kaldığı, kadınlar lehine kimi yasal değişiklikleri ve uygulamaları oya çevirmeye çalıştı.
Programında,.kadınların eşit ve özgür bireyler olması doğrultusunda sosyal, ekonomik, kültürel politikalar, çözümler getirmezken, eşit ve özgür olmayan kadın bireylerin “başörtüsü takma özgürlüğünü” öne çıkardı.
Partinin seçim başarısını sağlayan kadın üyelerinin seçimlerde cinsiyet kotası istemine karşı, Meclis'e başörtüsü ile girme yasağı bahanesine sığındı. Başörtülü AKP’lilerin, gerekirse peruk takıp meclise girmeye hazır olduklarını belirten baskısı karşısında, önce 81 Kadın milletvekili çıkarma sözü verilmişken, zar zor 30 kadın milletvekili seçilebildi.
Siyasetçilere rağmen kadınlar
2007’de Türkiye kadın hareketi, siyaset yelpazesinin hiçbir kanadından dişe dokunur hiçbir destek görmeden yukarıda saydığımız başarıları elde edebildi. Bu, üzerinde özellikle durulması gereken bir durumdur.
Bilindiği gibi pek çok ülkede, sol ve sosyal demokrat siyasi hareketler, kadın hareketinin başlıca müttefiki olmuştur. Bu tür partiler, tüzüklerine aday listelerinde ve yönetimde kadın kotasını, programlarına kadın sorununun çözümüne yönelik politikaları koymakta öncülük etmişlerdir.
Kadın kolları ise kadın hareketinin güçlü bir bileşeni olmuştur. Liberal ve muhafazakar partiler ise oy kaygısıyla da olsa onları izlemek zorunda kalmışlardır. Türkiye’de ise “sağım solum sobe” diyecek durumdayız ve bu koşullarda başardıklarımız yeterli olmasa da kendimize güvenebiliriz..
Yeni anayasa
Yeni anayasa tartışmalarında da durum farklı değil. Ana muhalefetteki “sosyal demokrat” CHP, gerici, militarist ve elbette erkek egemen 12 Eylül Anayasasının değişmesine karşı çıkıyor.
Kadın hareketi, kültürel olarak muhafazakar, ekonomik olarak yeni-liberal ve erkek egemen AKP iktidarında yeni bir demokratik vatandaş anayasası için, hiçbir siyasi destek almadan mücadele veriyor. 200’e yakın kadın kurum ve kuruluşunun bir araya geldiği Anayasa Kadın Platformu olarak hazırlanan yeni anayasanın;
- kadınıyla, erkeğiyle eşit ve özgür bireyleri temel alan,
- her türden ayrımcılığı yasaklayan ama, temel hak ve özgürlüklerde yasakçı olmayan,
- devleti her alanda kadın erkek eşitliğini sağlayacak özel önlemler (pozitif ayrımcılı) almakla yükümlü kılan,
- kadınlar başta toplumun yoksullarının sosyal güvenliğini garanti altına alacak,
- katılımcı bir vatandaş anayasası olması için var gücüyle mücadele veriliyor..
Kadınlar mücadeleye devam edecek
Kadın hareketimizin, 2007‘nin en zor koşullarında elde ettiği başarılara, 2008 de yenilerini ekleyeceğine güveniyorum.
Siyasi yelpazenin sağındaki, solundaki, ortasındaki ama hepsi erkek egemen partileri desteklemiş olan kadınların 2007 deneyiminden kalıcı dersler çıkaracağını sanıyorum. Kadın sorununun bu ülkede “teferruat” değil, pek çok “önemli” sorunun çözümünde kilit rolde olduğunu göreceklerin çoğalacağını umuyorum.(GD/EÜ)