Hatırlar mısınız, İzmit Körfez Geçiş Köprüsü’nün halatı kopmuş ve bundan kendisini sorumlu tuttuğu için hayatına son veren Japon mühendis, Kishi’yi. Haberlerde duyunca çok şaşırmıştım, Kishi, "benim yüzümden birileri ölebilirdi" diye düşünüyor ve hayatına son veriyor.
2015 yılından sonra bu coğrafyada çok şey oldu. Katliamlar, depremler, kadın cinayetleri, çocuk tacizleri, ‘’fıtrat’’, ‘’kader’’, iş kazası adı altında işçi katliamları. (Yirmi günü aşkındır Erzincan İliç’te dokuz işçi toprak altında, aileleri bedenlerini alabilmek için bekliyor.) Yetersiz alt yapının neden olduğu sel baskınlarında boğulanlar, metre karelerce yakılan ormanlar, o ormanlarda hayatını kaybeden canlılar. Daha sayayım mı? Ama hiçbirinde, hiç kimse senin gibi kendini sorumlu hissetmedi.
11 ili etkileyen, bedenen, ruhen ve psikolojik olarak altından kalkamadığımız depremin üzerinden bir yılı aşkın süreç geçti. Evet deprem doğal afet ve evet Türkiye’nin bir deprem gerçeği var. Fakat bu doğal afet sonrasında yaşananların sorumluları yok muydu? Konuştuğum herkesin ortak cümlesiydi; ‘’Biz bu ülkenin vatandaşı değil miyiz?’’, ‘’Devlet bugün bize sahip çıkmayacak ise ne zaman çıkacak?’’. ‘’Bu işin hiç mi siyasi sorumluları yok’’
Öyle bir deprem oldu ki sokaklar, mahalleler yok oldu hatta bir şehir yok oldu. Devletin yetkili makamları yapmaması gereken ne varsa yaptı.
Üç gün sonra müdahale ettiler mesela Maraş’ta bazı yerlere, Adıyaman’ın sesi üç gün sonra duyuldu, bir hafta gidilmeyen yerler oldu, şehrin girişinde iş makinalarını, arama kurtarma için giden insanları beklettiler. Müdahale etmek isteyenlere ‘’yukarıdan bir emir geldi dediler’’ ve arama-kurtarma işlemi yapmayı bıraktırdılar. Enkazlar altında sevdiklerinin çığlıklarını duydu da insanlar müdahale edemediler, insanları aç-susuz bıraktılar, toplu mezar açtılar ve kefensiz gömdüler.
Enkazdan sağ çıkarılanlar, Sağlık Bakanlığı ambulansına teslim edilenler kayboldu. Bir yılı aşkın süredir yok bu insanlar. Enkazlar kaçırıldı. Sevdiklerinin değil bedenini tırnak parçasını, bir tek kemiğini bulmaya razı olduğunu söyledi anneler, babalar.
Bir abla ‘’iyi ki annem öldü de bu yaşadıklarımızı görmedi’’ dedi. Haklı olarak öfkeleri büyük ama garip bir sükûnet hakimdi konuştuğum kayıp yakınlarında. Eşini arayan bir kadın ‘’ Eğer basına çok konuşursak, bize ait olan cenazeleri bize vermeyebilirlermiş.’’ böyle bir şey duydum, “ben oğlumla yaşayan bir kadınım. Kimsemiz yok, kime karşı durayım ki, sonra başıma ne gelir bilmem. Korkuyorum’’ dedi.
Bir haber çıkmasını bekliyorlar sadece. Değişmeyen talepleri, ‘’Benim çocuğumu/ torunumu/ eşimi / gelinimi/ damadımı bulsunlar", ’’Bu devlet bize bunu borçlu.’’
Peki bu siyasilerin umurunda mı? Tabii ki hayır! Öyle olsaydı istifalar peşi sıra gelirdi. Öyle olsa bu ülkenin partili Cumhurbaşkanı, ‘’Bir gerçeği şu anda söylüyorum, merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez.
Hatay’a geldi mi? Şu anda Hatay garip kaldı. Hatay mahzun kaldı.’’ demezdi. Öyle olsa CHP bugün Hatay’da Lütfü Savaş’ı tekrar aday göstermezdi.
Utanma duygusu kıymetlidir. Keşke herkes bu duyguya sahip olsa ama ne mümkün. Sen bizim coğrafya için sorumluluk duygusu oldukça fazla bir insandın Kishi. Bu dünyanın senin gibilerine ihtiyacı var.
(GÇ/EMK)