Tecavüz davaları gazetelere hep "utanç davası" olarak yansır. Haberi okuduğunuzda ise bu "utancın" kime ait olduğundan bir türlü emin olamazsınız.
Cinsel şiddet vakalarında "utanç" ince bir çizgi üzerinde durur, haberin veriliş şekline göre tecavüze uğrayan kadına/çocuğa ya da tecavüzü gerçekleştiren erkeğe malolur. Yaygın medyaya baktığımızda, genellikle tecavüze uğrayanındır utanç.
Aslında utanması gereken tecavüzcüdür, tecavüzcüyü koruyan polis-yargı ve yasa yapıcılardır, tecavüzcüyü savunurken mağdurun inandırıcılığına saldıran, "tecavüzün rızayla gerçekleştiğini" iddia eden avukattır, tecavüzü gerçekleştiren adına utanacak hemcinsleridir. Yine de tecavüze uğrayan kadına utanması gerektiği empoze edilir.
Şimdi gündemimizde yeni bir "utanç davası" var: Sakarya'da ikisi polis 34 kişinin tecavüzüne uğrayan 14 yaşındaki Ö.C.
Bu davada yine alışkın olduğumuz bir senaryoyla karşı karşıyayız. Kamu görevlileri (bu davada iki polis) ve suça sürüklenen çocukların oluşturduğu sanıklar, sanıkların birinin firar etmesiyle sonuçlanan etkin şekilde gerçekleştirilmeyen bir soruşturma süreci, haberi yapan gazetecilerin ve davayı takip eden avukatların sanık yakınları tarafından tehdit edilmesi... Ha, unutmadan yine alışkın olduğumuz bir durum; tecavüz sanıklarını savunan bir baro başkanı.
Tabiki herkesin savunma hakkı vardır ve baro başkanı da bir avukattır, ama artık tecavüz davasında sanıkların avukatlığını baro başkanlarının üstlenmesi sistematik bir şeye dönüştü ve artık tecavüz davasında karşımızda yeni bir baro başkanı görünce biz kadınların tüyleri diken diken oluyor.
Ö.C. davası bir haftadır medyanın gündeminde. Bugünkü gazetelere baktığımızda "utanç" dolu başlıklar ve onlarca kez "utanç" kelimesinin geçtiği haberler görüyoruz. Bütün gazetelere baktığımızda başlığında "utanç" kelimesini kullanmayan tek gazete Evrensel.
Türkiye'de zaten erkek bir medya var. Yine de son zamanlarda artan erkek şiddeti, kadın katli ve tecavüzler sonunda yaygın medyanın dikkatini çekebildi.
Bahsettiğimiz vakalar üçüncü sayfalardan birinci sayfalara taşındı. Bu şiddetin görünür olması ve buna karşı daha güçlü, daha kitlesel bir mücadele geliştirilebilmesi açısından olumlu. Ama haberlerin görünür olması, "duyarlı" bir şekilde yapıldığı anlamına gelmiyor. Hergün birinci sayfalardan verilen şiddet-taciz-tecavüz olaylarının nasıl kurgulandığına baktığımızda anlayışın değil, sadece haberin basıldığı sayfa numarasının değiştiğini görüyoruz.
Erkek gazeteciler hatta kimi zaman kadın gazetecilerın, önyargıları, streotipleri yeniden üreten bu haberleri kötü niyetlerinden yapmadıklarını biliyoruz. Ama sadece kötü niyetli olmamak yeterli değil. Gazetecilik, sorumluluk gerektirir. Bir hak ihlali haberi yaparken, haber kaynakları ve haber süjelerine yönelik yeni hak ihlalleri yaratmamak gazeteciliğin, en azından hak haberciliğinin temel prensiplerindendir. Ama genelde gazeteciler sansasyonel olanı etik olana tercih eder.
Örneğin:
* "Utanç davasında şen tahliye": Bu haberde sanık ailelerinin çocukları tahliye olunca ne kadar sevindikleri anlatılıyor. Bir ailenin çocuğu ne suç işlerse işlesin cezaevinden çıkmasına sevinmesi doğal ve insani olandır diye düşünüyorum. Utanılması gereken ailelerin çocukların tahliyesine sevinmesi değil, tahliyeden önce Ö.C.'nin avukatlarını tehdit etmesidir.
* "Utancın mimarı polismiş": Haber "14 yaşında Ö.C.'nin, 34 kişinin karıştığı bir cinsel istismara maruz kalması lekesini Sakarya'nın alnına ilk süren kim miydi?" cümlesiyle başlıyor.
Burada ben de bir soru sormak istiyorum: Maruz kaldığı cinsel şiddet nedeniyle çok büyük bir travma yaşamış, bu nedenle ailesinin uzaklaştırılıp devlet korumasına alınmış ve tecavüzcüleri ilk duruşmada serbest bırakılmış bir kız çocuğunun haberinde "Sakarya'nın alnına leke sürüldüğü" algısını yaratmak ya da bu "leke"yi ilk kimin sürdüğünü mü tartışmak gerekir?
Haber devam ediyor:
"Polis N.Ş.'in açtığı utanç kapısından 26 'çocuk' girdi". Peki bu nasıl bir metafordur?
Bu haber hiç beklemediğim bir yerden gelen ve tüm haberler arasında beni en çok sinirlendireni oldu. Haberde tecavüz olayının nasıl başladığı, nasıl devam ettiği o kadar ayrıntılı anlatılıyor ki, sanki bir film senaryosu okuyormuş hissine kapılıyor insan.
Gazetelerin isminin bir önemi yok çünkü hepsi benzer haberler yapıyor.
Evet medya artık kadın ve çocukları görüyor ama maalesef bunu yaparken kadın ve çocuk odaklı düşünemiyor. Cinsel şiddet haberlerini sansasyon yaratacağı ve çok okunacağı değil, yaşanan ihlalleri ifşa etme motivasyonuyla yapmak, kullanılan dile ve fotoğrafa dikkat etmek gerek.
Bu sırada ihlalleri ifşa edeceğim derken, kadın ya da çocuğun mahremini ifşa etmemek, yani kaş yapayım derken göz çıkarmamak gerek.
Daha önce de açıkladığımız gibi, biz, kadın gazeteciler olarak Ö.C. davası ve tüm erkek şiddeti davalarının takipçisi olacağız, haberlerini yapacağız.
Siz erkek gazeteciler de lütfen kadınlara ve çocuklara destek olacağım derken, onları mağdur edecek, yeni tecavüz vakalarına ilham olacak haberler yapmamaya dikkat edin. (ÇT)