Alkollü içkilerin rekor düzeyde vergiler, yasaklar ve kısıtlamalar zoruyla kamusal alanın dışına taşınma çabaları, Türkiye’nin kültür mirasına, sosyal hayatına ve tarihsel kazanımlarına ciddi zarar verir. Neden mi? Saymakla bitmez:
İçki, 12 bin yıldır, Anadolu kültürünün ve tarihinin ayrılmaz bir parçasıdır.
Mezopotamya, dünyada içkinin ilk keşfedildiği topraklar arasındadır. Urfa Göbeklitepe’de yakın zamanda elde edilen arkeolojik bulgular, Türkiye’de içkinin tarihinin, tarımın keşfi kadar eski olduğunu göstermektedir. Bu bakımdan Türkiye insanı, dünyanın gıpta ettiği bir miras üzerinde yaşamaktadır. Yapılması gereken, bu kültür mirasını reddetmek değil, sahiplenmektir.
İçki kültürü, bütün dünyaya Mısır ve Anadolu’dan yayılmıştır.
Batı dillerinde içki ya da içmek anlamında kullanılan “booze”, “busen” gibi bütün kelimelerin kökeni, Orta Doğu’nun “boza”sıdır. Boza, bekletildiğinde alkollü bir içkiye dönüşür; bu bakımdan, biranın atası olarak kabul edilir. Osmanlı İmparatorluğu’nda yaygın olarak bulunan bozahanelerle bugünün birahaneleri arasında sadece isim farkı vardır. Bu nedenle bira (boza), ezelden beri Türkiye’nin de içkisidir!
İçki içmek, alkol tüketmek demek değildir.
İçki, yemeğiyle, mezesiyle, sohbeti ve edebiyatıyla, geniş bir kültürün parçasıdır. Rakı sofrasının yerini şeftali suyu sofrası alamaz; düğünde içilecek rakının yerini ayran tutmaz. Bâdeyi bilmeyen bir toplum, ne Fuzûlî’yi, Nedim’i, ne Ömer Hayyam’ı, ne Edip Harabî’yi, ne de Yahya Kemal’i yetiştirebilir. Siz kültürünüzü reddederseniz, binlerce yıllık Şiraz şarabı Shira(z) olur; Hafız-ı Şirazî’nin mezarında kemikleri sızlar!
Gençler görmesin diye içkiyi saklamak, gençlerin yanında araba kullanmamakla eşdeğerdir.
Evet, bazı hakları kullanabilmek için reşit olmak gerekebilir: Araç ehliyetine sahip olmak, seçimlerde oy kullanmak ve aday olmak, bazı ticari tasarruflarda bulunabilmek... Gençler özenir diye onların yanında araç kullanmamak, oy vermemek, ticari faaliyette bulunmamak ne kadar akla aykırı ise, gençlerin yanında içki içmemek de öyledir. Adabıyla içilen içki, gençlere kötü değil, güzel örnek olur.
Makul miktarda tüketilen içki sağlık açısından yararlıdır.
Az miktarda ve düzenli tüketilen içkinin kalp ve damar hastalıkları ya da kanser riskini azalttığı, ayrıca ortalama ömrü uzattığına dair sayısız tıbbî araştırma bulunmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü’nün raporları da bu bulguları destekler niteliktedir. Diğer yandan, fazla içmek çok zararlıdır. Tıpkı aşırı tuz, şeker ya da karbonhidrat tüketmenin zararlı olduğu gibi…
İçkiyi evlere hapsetme ya da içilemez derecede pahalı hale getirme yolunda atılacak adımlar, işte bu nedenlerle Türkiye’yi çölleştirir. İçki içsin ya da içmesin, tarihi ve kültürel değerleri muhafaza etmek isteyenlere düşen görev, Anadolu coğrafyasında binlerce yıldır kesintisiz var olan meyhane ve bozahane kültürünü sosyal hayatın bir parçası olarak yüceltecek adımlar atmaktır.
* Kemal Kızılca, Bira Dergisi Yazarı