Gündüz ve gecenin uzunluğu birbirine çok yaklaştı, yakında eşitlenecekler. Sonra gece günü ele geçirecek....
Bu, giderek daha çok televizyon başında olacağımızın habercisi.
Ben sıkı bir izleyiciyim. Yeni başlayan dizi ve programlara bakar, içlerinden düzenli olarak izleyebileceklerimi seçerim. İzlediklerim çoğunluğun seçtikleriyle ciddi farklılık göstermez.
Bu yıl izleme notlarımı biamag okurlarıyla paylaşmak istiyorum. Tek taraflı paylaşmak da değil arzum, sizden gelecek eleştiri ve yorumlarla, hep birlikte televizyon alemine bakmayı hayal ediyorum.
Yeni sezonda iki ulusal kanalın daha (TNT ve TVen) dizi yayınına başlamasıyla, büyük bir dizi enflasyonu yaşanacak. Geçmişte dizilerin çokluğundan yakınanlar, bu sene ne yapacaklarını şaşıracaklar.
Bu sezon yapılacak dizi sayısının 100'ü aşacağını öngörüyorum. Sektörde sıkıntılar şimdiden başladı. Çekilecek sinema filmlerine oyuncu bulunamıyor, oyunculuk deneyimine güvenilmese de pek çok genç dizilerde önemli rollerde "ya tutarsa" mantığıyla deneniyor.
Teknik ekip ve ekipman konusunda da ilk kez bu yıl sıkıntılar başladı. Zaten sezonun açılışıyla birlikte bu enflasyonun sonuçları da çıktı ortaya.
Türkiye'de televizyon yayıncılığı dizi yayıncılığı ile neredeyse eşdeğer. Televizyon üzerine yazmak dizi eleştirisi yazmaktan öteye geçmiyor.
Burada sıklıkla televizyon üzerine yazmak istiyorum, görünen o ki, diziler başka bir şey yazmaya izin vermeyecek.
Yapımcı ''Yaratıcı'', sezon ''konsept''li
Her sezon bir "ana başlık" dizilerde ağırlık kazanır. Aynı anda herkesin aklına aynı tür ya da benzer konu gelmez elbette. Peki birbirine benzer diziler pıtırak gibi nasıl ortalığı sarar? Bunu anlamak için yapımcı dünyasına bir göz atmakta fayda var.
Kafa patlatıp olabildiğince özgün projeler yaratmaya çalışan yapımcıları konu dışı tutarsak, bu alemde rastlayacağınız birinci tip, "Telaşlı taklitçi yapımcı"dır. Bu tipin genellikle vaktiyle Yeşilçam'a bulaşmışlığı vardır.
Ortam dinlemesiyle, hangi firmalar ne üzerinde çalışıyor öğrenilir, hemen o türe yoğunlaşılır. Mesela, "Ne?? Türkan Şoray Kadir İnanır filmini mi yapıyorlarmış, oturun hemen öbür filmleri döküverin şöyle, bakalım hangisinin hikayesini uzatabiliriz?"..
İkinci tip "sabırlı taklitçi yapımcı"dır. O Yeşilçam'a bulaşmış olsun ya da olmasın sermayesi güçlü olandır.
Biraz bekler, sezonun yeni işlerinden ilk parlayanını gözüne kestirir iki-üç ay sonraya da daha görkemlisini rakip kanala yetiştirir.
Kanal yöneticileri de bu ortamı, tuttukları çanakla beslerler, "şu iş tadında bir iş olsun ama" baş laflarıdır. İmitasyon aşkı vardır kanal yöneticilerinin.
Eee işte hal böyle olunca her yılın bir genel "başlığı", bir konsepti oldu dizi alemimizde.
İlk yıllar "Şarkıcı" dizilerini "çocuk şarkıcı dizileri" izlemişti. Kimi yıl aile dizileri, kimi yıl "köy-ağa-feodalite"nin etkin olduğu diziler ön plana çıktı, bir roman uyarlaması tutunca uyarlama salgını yaşandı.
Olan arada güzelim kitaplara ve yazarlara oldu. Taklitçilerin uyarlamaları tutmayınca gençler arasında romanı tutmayan yazarla ilgili dedikoduya bile kulak misafiri oldum.
''Yeşilçam filmleri'' ve ''Çocuk''
Bu yıl hazırlık dönemini izlerken, kitapların yerini "Yeşilçam filmleri" alacak diye düşündüm.. İffet, Selvi Boylum Al Yazmalım, Bodrum Hakimi gibi hikayesi alınarak yapılanların yanı sıra pek çok eski filmden "esinlenilen" hikaye diziler için seçildi.
Ama sezonun ilk haftası, yeni başlayan birkaç yapıma bakınca Yeşilçam filmleriyle birlikte bir başka başlığın da öne çıktığını gördüm: "Çocuk". Çocuk üzerine kurulu büyük dramlar...
Sağlam hikayeler olmadığında, bu beraberinde hem kadın hem çocuk sömürüsünü de getiriyor ne yazık ki.
Eee bunda taklitçi yaratıcılığın, dolayısıyla da ''Osman"ın rolü büyük. Geçen yılın fenomeni olan "Öyle Bir Geçer Zaman ki" dizisinde minik Osman gönüllere ve de reyting listelerinin açıkara birinciliğine taht kurunca, bu yıl ortalık sevimli beş yaşındaki çocuklardan geçilmiyor.
Yeni başlayanlardan "Anneler ve Kızları", "Yalancı Bahar" ve "Sensiz Olmaz" benim görebildiklerim.
Neden sensiz olmadı?
Bu ilk televizyon yazımda 12 Eylül akşamı Show TV'de yayınlanan "Sensiz Olmaz''ı ele almak istedim. Bu dizinin ilk bölümünü izlediğimde müthiş bir hayal kırıklığı yaşadım.
Sezonun en iddialı yapımlarından biri olacağı söyleniyordu. Hikayesini okuduğumda hiç içime sinmemişti ama kamera önü ve arkasına bakınca da bu iddiayı ciddiye almamak olmazdı.
Nurgül Yeşilçay, Onur Saylak, Murat Han başrollerde. Yan roller içinse televizyon izleyicisinin bol reytingli dizilerden tanıdığı yüzler seçilmiş. Güven Hokna ve Gökçe Bahadır (Yaprak Dökümü), Ayten Uncuoğlu (Aliye'nin unutulmaz kaynanası, Kavak Yelleri'nin tonton anneannesi ama burada Aliye'deki karakterine daha yakın bir karakterle karşımızda) yan rollerdeki önemli isimlerden birkaçı.
Faruk Turgut, Gold Film, sayısız işe imza atmış deneyimli bir yapımcıdır, "Hanımın Çiftliği"ndeki yapım titizliğinin önünde saygıyla eğiliriz. Bu projede Faruk Turgut'la birlikte Melis Civelek var ki bu ismi televizyon alemindeki herkes ama gerçekten 7'den 77'ye herkes çok yakından bilir.
Neredeyse 20 yıl özel televizyonların her kademesinde çalışan Civelek son döneminde önce ATV'de sonra Kanal D ve Star'da genel müdür yardımcılığı yaptı ve dizilerin alınmasından sorumlu olmuştu. İstanbul Masalı, Aliye, Binbir Gece ve Annem gibi pek çok dizinin kanallarda yayına girmesinde payının büyük olduğu konuşulur.
Melis Civelek "Sensiz Olmaz"ın hem senaryo yazımıyla hem de yapımıyla ilgileniyor. Bu kadroya senarist olarak Pana Filmin beyin takımından olduğu söylenen Şebnem Aksoy da katılmış. Pana Film ne derseniz, Kurtlar Vadisi derim kısaca, önemine siz karar verin..
E şimdi bu kadar isim bir araya gelince ortada iddia olmaz mı? Olmadı. Neden hikaye mi kötüydü?
Dizinin hikayesi
Nurgül Yeşilçay, Feryal karakteriyle boşanmış çocuklu bir genç kadın. Hakan (Murat Han) ve Feryal'in, evlilikleri aşkla başlamış hüsranla sonuçlanmış ve boşanmışlar.
Oğulları Alp annede kalmış. Hakan, Feryal'den daha genç bir kadınla evlenmiş, ama öfkeli ve gergin.
Sezonun erkekleri
Öyle bir geçer zaman ki'nin Ali Kaptan'ı kadar öfkeli ve kontrolsüz. Oysa zengin bir iş adamı, yeni karısıyla ilişkileri da fena değil, Ali Kaptan'ın başına gelenlerin yüzde biri gelmiş değil başına.
Bu kontrolsüz öfkenin nedenine takılıp kalıyor insan. Yoksa Ali Kaptan'ın reytingi ekranları durduk yere parlayan, öfkesine sahip çıkamayan erkek kahramanlarla mı dolduracak? Korktum valla..
Ki korkumda haksız değilim şöyle bir zap yapsanız görecekleriniz: Çetin Tekindor kolunun tersiyle gencecik bir kızı dövüyor, İbrahim Paşa, Saadet Işıl Aksoy'un ağzını burnunu dağıtıyor, Kuzey Güney'in babası önce karısını sonra oğullarını dövüyor, Ay Tutulması'nda Mesut Akusta holdinginde herkesin görebileceği bir yerde karısının ağzını burnunu dağıtıyor...
Bu liste bitmez, yazacak yer kalmaz. Bunların tümüne ben tek bir gecede, Çarşamba gecesi rastladım üstelik. Uyku tutmayıp zaplarken gücüyle kadınları yerle bir eden adamların resmi geçidini izledim.
Korkuyla kapatıp televizyonumu bir kadını delice seven bir erkeğin ızdırabını Alexandre Dumas Fils'den okudum da iyi erkekler de kahraman olabilir diye rahatlayıp uyudum. Yukarıda adı geçen dizilere sonra daha derin bakarız.
Şimdi biz konumuza dönelim.
Hakan, eski karısı Feryal'in liseden beri ona aşık olan ve 20 yıldır bugünleri bekleyen Aydın'la evlenecek olması haberiyle deliye döner, bu evliliği engelleyemeyeceğini anlayınca oğlunu kendi velayetine almak ister. Ama Feryal onun tehditlerini ciddiye almaz. Feryal ve Aydın nikahlanırlar...
Ancak nikah kutlamaları devam ederken minik Alp hastalanır. (Ay bu Alp de Osman kadar iyi oyuncu olmasa da öyle tatlı bir çocuk ki, yeşil yeşil gözleriyle yağmur gibi bir bakıyor sormayın. Yani bu çocuğun hasta olması bile bu dizinin izlenmemesi için bir neden bence..)
Alp, kan değerlerini alt üst eden ölümcül bir hastalığa yakalanır. Alp için ilik nakli gerekmekte ve büyük ihtimalle bulunamayacak ve Feryal ile Hakan ona ilik nakli verecek bir kardeş yapmak zorunda kalacaklar. Bu durum doktor tarafından ihsas edilerek birinci bölüm bitti.
O kardeşi yapabilmek için de tahmin ediyorum ki Binbir Gece'deki "siyah gece" yi herkesin bilgisi ya da tahmini doğrultusunda yaşayacaklar. Ortalık karışacak, Feryal de Hakan da kendilerini özveriyle sevenleri kıracak belki de kaybedecekler.
Bu hikaye bir diziyi taşımaya yeter mi, bence yetmez.
Tüp bebek için Kıbrıs'a mı?
Zaten ortada hikaye yok zorlama var deyip fitnecilik yapmayın. Yani bu çağda birbirleriyle cinsel ilişkiye girmeden bebek yapamazlar mı? Sormayın. Tüp bebek olmaz mı? Demeyin.
Evli olmayan çiftlere bu ülkede tüp bebek uygulaması yasak. E kalkıp taa Kıbrıs'a gidip kaçak işlem yapacak halleri de yok. Dizilerde yasal olmayan işler kötü örnek teşkil eder.
"Sensiz Olmaz" büyük bir proje olarak tasarlanmış. Bugüne dek tutmuş işlerden maya alınmış diziye; "Binbir Gece"den de var, "Öyle Bir Geçer Zaman Ki" den de.
Doğru cast yapılmış, yapım da para harcamaktan kaçınmamış, ama dizi olmamış. Zaten ilk bölümüyle onuncu olması da bu olmamışlığı gösterdi.
Bir dizi içinde yan hikaye olabilecek bir konunun ana hikaye olarak seçilmesi yanlış.
Yapımcı çekmecesindeki hikaye
Üstelik bu hikaye henüz "Binbir Gece" dizisi yapılmadan hemen her yapımcının çekmecesinde vardı. Ama bir diziyi taşıyamayacağı için bugüne dek yapılmamıştı. Melis Civelik'in çok daha sağlam bir işle piyasaya "işte buradayım" demesi beklenirdi.
Üstelik bu dizide seçilen hikayeden daha da yanlış olan bir şey var. Masa başında çok hesap kitap yapılmış, tuttuğu düşünülen formüllerden birer çimdik alıp yeni bir formül yaratılmaya kalkışılmış.
Bu, projeyi tümüyle "samimiyetsiz" hale getirmiş. İlk bölümde o samimiyetsizlik izleyiciye olduğu gibi geçti.
Biz dizi severler "Sensiz Olmaz"ı bu hafta bu sezonun sürekli izlenecekleri listesine koymadık, ama belki de bundan sonraki bölümler daha sıcak daha içten olursa biz de listemizi yeniden gözden geçiririz.
Tabii her zamanki gibi suç yayın saati ve gününde bulunur, dizi oradan oraya sürüklenirse yeniden değerlendirme şansı bile yakalayamayız. Ben samimiyetsizliğe prim vermeyen izleyiciyi çok seviyorum. (DG/AS)