K.T, İstanbul Bilgi Üniversitesi Müzik Bölümü 1. sınıf öğrencisi. Üniversiteye gittiği için askerliğini tecil ettiriyor.
Ancak bir gece arkadaşına gitmek üzere Elmadağ'daki evinden çıktığında polis, genel bilgi tarama (GBT) sorgulaması yapmak için onu durduruyor; "Sen asker kaçağısın" diyor.
Sokağın ortasında üst araması yapılıyor, her tarafına bakılıyor.
K.T kaçak olmadığını, askerliğini tecil ettirdiğini, üniversite öğrencisi olduğunu söyleyerek öğrenci kimliğini gösteriyor. "Evim yakında, belgelerimi gösterebilirim" diyor. Nafile...
Şişli Merkez Karakolu'na gidiyorlar.
K.T, ev arkadaşını arayıp tecil belgelerini getirmesini istiyor. Belgelerini görünce kaçak olmadığını anlayıp onu bırakacaklarını düşünüyor. Polis, belgelere bakmıyor bile ve K.T'yi nezarete alıyor; gelecek 14 saatini geçireceği yere...
Sonrasını K.T'den dinleyelim:
"Yasak olduğunu söylediler ama cep telefonumu gizlice nezarete soktum. Çünkü ailemi bile arayamamıştım ve polis kötü davranmaya başlamıştı."
"Tuvalete gitmek istediğimi söylediğimde kelepçe taktılar. Muayeneye götürdüler. Su istediğimde burada size söyleyemeyeceğim tarzda küfür ettiler. Dalga geçtiler. Benimle kalan siyah adamın tuvalete gitmesine izin vermediler."
"Arkadaşım, avukat olan babasını aradı. Şehir dışında olduğundan ancak telefonla yardım edebildi. Sabah 9 gibi adliyeye gideceğimi, ifade vereceğimi ve çıkacağımı söyledi. Ancak böyle olmadı."
"Saat 16.30'a kadar nezarette tutuldum. Hiçbir soruma cevap verilmedi. Adliyeye götürüldüğümde ifade dahi vermedim. Bir kâğıt imzalattılar ve 'Tamam, artık aranmıyorsun' diyerek bıraktılar."
Türkiye, "Ne var bunda" ülkesi
K.T ve arkadaşı bana ulaştığında "Başımıza bir şey geldi ama haber değeri taşır mı yoksa normal mi bilemiyoruz. Sonuçta burası Türkiye, neler oluyor..." dediler.
İtiraf etmeliyim, ben de "Fiziksel şiddet yok. Nasılsa bırakılmış" diye düşündüm.
"Ne var yani?" dedim.
Biz Fevziye Cengiz'in karakolda dövülmesine alışığız. Cengiz'i döven polislerin ancak bütün Türkiye şiddeti gördükten sonra görevden istemeye istemeye uzaklaştırıldığını biliyoruz.
Biz Festus Okey'in polis kurşunuyla karakolda öldürüldüğüne dört yıldır tanığız. Onu öldüren polisin yalnızca dört yıl iki ay ceza aldığına sevinmek zorundayız. Bu kadarı bile şaşırtıcı, çünkü biz hiç ceza almayan polislere alışığız.
Anladım ki, bu ülke kendini bana zorla alıştırmasın diye o kadar uğraştıktan sonra yirmili yaşlarımın sonlarına doğru kaybetmek üzereyim.
Kendimi K.T yerine koyup 14 saat haksız yere nezarette tutulduğumu düşündüm.
Bu olaydaki en anormal noktanın K.T'nin ve benim, birinin gecenin bir yarısı sokaktan "Kaçaksın" diye alınıp, 14 saat boyunca özgürlüğünden alıkonulmasının "Belki de normal" olduğunu düşünmemiz olduğunu gördüm.
Türkiye'nin bir "Neler oluyor" ülkesi olması hepimizin içine siniyor. Beklentimiz o kadar düşmüş, en kötüye o kadar alışmışız ki "Ne var?" diyoruz.
Ama hayır, K.T'nin başına gelen "normal" değil.
Polis, psikolojik ya da fiziksel şiddeti görev tanımının içinde görüyorsa, görevini öğrenene kadar pes etmeden ve kesinlikle alışmadan tekrar edeceğiz.
Polis, bizi korkutmak için değil; suçu önlemek için vardır. Suç işleyemez. Türkiye polis devleti değil; hukuk devleti olmak isteyen bir ülkedir.
"Hukuk, yurttaşın özgürlüğünü temel almalı"
GBT sorgulamalarında hatalı alıkoymaların fazla olması önemli bir sorun; Avukat Murat Erdoğan'ın dediği gibi sistemin zihniyetiyle ilgili bir problem. Çünkü Türkiye hukuku, "Yurttaşın özgürlüğünü temel almıyor, oysa hukuk bunu temel almalı."
Erdoğan, bu kadar kolay yakalama kararı çıkarmasının hukuksal açıdan kabul edilemez olduğunu söylüyor.
"Yapılması gereken tecil ile ilgili bir problem varsa, kişiyi bulunduğu ikamet adresi, okulu, işi gibi yerlerden hak ihlali yaşatmadan aramaktır" diyor.
"Ama kolaya kaçılıyor ve ne yakalama emirleri ne de 'yakalamanın geri çağırılması' işlemleri gerektiği gibi takip ediliyor ve böyle rezaletler yaşanıyor."
Ne yapmak gerekir?
Buna benzer bir durumda kalırsanız, öncelikle hatalı GBT sorgusuyla ilgili İdare Mahkemeleri'nde İçişleri Bakanlığı aleyhinde tazminat davası açabilirsiniz.
Savcılığa, kötü muamele yapan polisler aleyhinde suç duyurusunda bulunabilirsiniz. Suç duyurusunda bulunmanız için size hukuk dışı muamele eden polislerin ismini bildirme zorunluluğunuz yok. Yalnızca tarihi, olay mahallini ya da karakolun ismini belirtmeniz yeterli.
Polisin hukuk dışı davranışları, biz bu tip durumlarda gereken adli mekanizmaları kullanma alışkanlığı edindiğimizde azalacak. Buna inanabiliriz. (IC)