943 plakalı kara tankın arka panellerine iki gerilla cesedi gelişi güzel bağlanmış. Birinin sadece ayakları görünüyor. Tankın içinde bir Türk askeri gülüyor. Aslında gülüyor demek az. Sırıtıyor açıkça.
Fotoğraf arkadan gelen araçta bulunan biri tarafından çekilmiş. Belki de tertip kıyağı, "tertibim ve 'leş' hatırası..." Mevsim muhtemelen yaz. Askerin güneş gözlüklerinden bunu anlıyoruz. Güneş gözlüklü asker, 32 dişini içtimaya çıkartarak, "başardık, tamamdır" diyor.
Kapkara güneş gözlükleri, saklayamamış gözlerinin ifadesini. Gözlerinin ifadesi, beden hareketlerine yansımış. Gözler saklanmış, beden dili rölantiyede. Sağ kolunu kaldırmış, fotoğrafı çekene "başardık, tamamdır" diyor. Ağzı neredeyse kulaklarına varacak. Oysa söz bitmiş. Ama o çok sevinçli, bu belli. Hala anlatacakları var bize.
"Daha bitmedi" diyor asker.
Daha kötü fotoğraflar da var. Seçtiğim fotoğrafın ceset pornosuna girmemesine özen göstermeye çalıştım. Fotoğraf aynı zamanda hem savaşın dehşetini hem de Kürt sorununu özetlemeliydi. (Ancak biraz kadrajlamadan yayınlayamadım)
Bu fotoğraf, o fotoğraftır.
Üzdüysem, kendi payıma özür dilerim.
Aynı ülkenin gençleri... O gün öldüren tarafta olan pek sevinçli. Tankın panellerine gelişi güzel bağlanmış olanlar, sevinçli olana göre 'leş'... Evet, sadece böyle. İnsan oldukları kuşkusu taşıyor demek bile az. Fotoğrafaki kişinin ruh haline bakıldığında, akşam evine ekmek götüren adamın sevinci var.
Savaş cinnet sebebi olabilir. Taraflardan birine mensup biri savaşı kaldırmayabilir, kötü şeyler yapabilir. Maruz görülebilir, ayıklanabilir birşey olabilir münferit böyle bir vaka.
Ancak bölgede devam eden savaşa dair bu tür fotoğraflardan, hatta daha fazlasını, hem de farklı dönemlere ait fotoğrafları yüzlerce kez gördüm. Helikopterlerden derin vadilere atılan cesetlerden, infaz edildikten sonra yakılmış bedenlerden, kulak toplayıcılarından,hatıra diye kesik gerilla kafalarını havaya kaldırıp poz veren askerlerden, tankların arkasına bağlanmış sürüklenen cesetlerden, karakol bahçelerinde parçalanmış insan bedenlerine kadar...
Savaş vahşidir. İçinde kan vardır, ölüm vardır. Öldürmek ve öldürülmek vardır. Hiçbir hukuk karşılayamaz bir savaşı. Savaşta hukuk bitmiştir. Savaşın hukuku yalandır. Savaşta geriye, varsa vicdan kalır. O vicdan ki; savaşta, içinde ölüm varsa, kan varsa sallantıdadır.
Yaralıdır.
Savaşın tek hukuku silahtır, kandır, öldürmektir...
Neden öldürdüğü kişinin cesedini parçalar bir insan? Hangi ruh hali buna meydan verir. Savaşta öldürmek başarıysa yahut zaferse, cesedi parçalamak, cesede işkence yapmak nedir? "Peygamber Ocağı" denilen Türk askeriyesinin hangi kitabında buna meydan verilmiş? Yoksa bu sadece bir ahlak, karakter sorunu mudur?
Savaşın ağır şartlarında ileri vitese alınan kazanma ve öldürme şehveti ve azmi, görev sonlandığında nasıl bir ruh haline dönüşüyor. Yani, cesetlerle aynı kadrajda gülücüklerle yer alan biri, yurdun herhangi bir şehrinde, diyelim ki Ankara Kızılay'da nasıl bir hayalle dolaşır? Aşık olabilir mi mesela? Tankta cesetlerle birlikte kadraja sevinçli dişleriyle sırıtan söz konusu asker, aşık olduğunda reddedilirse ne yapabilir? Savaştığı kişilerin dilini duyduğunda nasıl bir tepki verir? Bir bara eğlenmeye gider mi, gittiğinde barda çalan muzisyenlerden Kürtçe şarkı isteyen birine hangi gözle bakar bu ruh hali? Misal otobüs sırasında sinirlenebilir, orada saldırgan bir ruh haline dönüşebilir mi? Ya da siz söyleyin, evinde geceleri uyurken dışarıdan gelen hayata dair bir sese nasıl bir tepki verir. "Mehmedin Kitabı"nda Nadire Mater yıllar önce bu ruh halini tüm çıplaklığıyla bizlere anlatmıştı. Balkonda pusu kuran askerlerden, evinde yatagında uyumayıp betonda sabahlayan savaşın askerlerine kadar...
Savaşın diğer adı dehşettir. Duygu yahut vicdan, kan renginde bir perdeyle örtülmüştür. Kişi, savaşın ölümlü ortamından Kızılay'ın akan trafiğine transfer olduğunda renkleri başka, dili başka herkesi kendince düşman savabilir. Keza ona ötekini "yok et" emri verilmiş ve bu emir artık bilincin en tepesine yerleşmiştir tüm çıplaklığıyla.
Ve savaş ve yaşadığı pusular ve çatışmalar ve sağ kalabilme isteği ve bunun için öldürmek ve öldürünce yaşadığı garip sevinç ve bunu zafer sanma yetisi ve kendisiyle yüzleştiğinde farkına vardığı ağır sarsıntı ve trawmalar bunu gerektirir o askere...
O artık eskisi değildir. O gitmiş, yerine sabırsız, en küçük şeyde öldürme güdüsü devreye girmiş, saldırgan bir karaktere dönüşmüştür. O, aslında hayatta kalarak ölmüştür...
Yani savaş hastalıklıdır. Kan ister, savaşın açlığı ölümdür.
Seride bu fotoğrafın öncesi de var... Resmi açıklamalarda, haber bültenlerinde sıkça duyduğumuz, evveli "çatışmada ölü ele geçirildi" olan cümlesinin neler içerebileceğini, ya da Genelkurmay'ın arzusuyla yeni hali "etkisiz hale getirildi" olan cümlesinin neyi özetlediğini ispatlarcasına kare kare, fotoroman gibi paylaşılmış, dizi dizi albümlerle. Adına da "Anlatılmaz Yaşanır" denilmiş bu vahşete.
Fotoğrafı Facebook sayfasında paylaşan K.G, 1987 doğumlu. Keçiören Lisesi mezunuymuş. Ankara'da yaşıyormuş. Muhtemelen askerliğini 2007-2009 tarihleri arasında yapmış. Sayfasında paylaştığı fotoğraflarda, sıkça Şırnak, Hakkari, Çukurca ve o civardaki yerleşim yerlerinin yol tabelaları yer alıyor. Fotoğraf 2008 yazında çekilmiş muhtemel. Şimdilerde oto yıkama sahibiymiş.
Vicdan yıkama değil...