Click here to read the article in English / Haberin İngilizcesi için buraya tıklayın
Cudi, 79 gün süren ablukada ağır tahribata uğrayan mahallelerinden biri Cizre’nin. Mahallenin Nusaybin Caddesi üzerindeki binaların tamamında kurşun izleri var. Kimi binalarda havan gibi patlayıcılar nedeniyle açılmış delikler, cadde üzerine saçılmış cam kırıkları, yırtılmış metal kepenkler karşılıyor insanı. Henüz açılışı yapılmış otelin kapıları, camları kırılmış, ‘açık’ pencerelerden lobideki koltukların, sehpaların sağa sola savrulduğu görülüyor. Cadde üstündeki sağlık merkezi de aynı durumda. Neredeyse bütün binaların duvarlarına ırkçı sloganlar yazılmış, çatılarına bayraklar dikilmiş.
Çatışmalar yüz metre kadar ötede, mahalle içinde yaşanmış olsa da, 79 gün süren ablukadan bütün evler payına düşeni almış. Daha içerilere girmeden önce binalarının önünde durmuş insanlarla konuşmaya çalışıyorum. Hepsi, “Bizim evde bir şey yok, arkadaki evler tamamen yıkılmış” diyor. Apartman sakinlerinden biri, evini göstermek istiyor. Demirden giriş kapısı silahla taranmış, kırılmış apartmandan içeriye o önde ben arkada giriyoruz.
Çöp evler
Apartmanda 79 gündür elektrik ve su yok. Üçüncü kattaki evine telefonlarımızın ışığı sayesinde çıkabiliyoruz. Merdivenlerde, koridorlarda çöpler, ev eşyaları, elbiseler ve kesif bir çöp kokusu var. Bütün katlardaki evlerin çelik kapıları ile her kattaki asansör kapıları kırılmış. Koridorlardaki duvarlara ‘mesajlar’ özenle yazılmış. Bu mesajlardan birinde, “Ders Alınmış Başarısızlık; Başarı Demektir.” demiş, JÖH. “Temiz Bir Gelecek İçin Bunları İçinizde Barındırmayın!!!” demeyi de ihmal etmemiş.
Evin içi darmadağın, insan nereye basabileceğini bilemiyor. Mutfaktaki yemek masasının üstünü ve çevresindeki pisliği, ancak mide bulandırıcı olarak tarif etmek mümkün. Banyo feci durumda. Bazı odalara çöp torbaları istiflenmiş. Yatak odasındaki manzara da farksız değil. Eşyalar her tarafa savrulmuş.
Evini birlikte gezdiğimiz adam, “İç çamaşırlarımızı salondan topladık” diyor. Bazı eşyalarını apartmanın koridorunda ya da başka katlarda bulmuş, işe yarar olanları artık kullanılamaz durumdaki evine getirip bir kenara koymuş. Evine bakmak üzere geç de olsa Cizre’ye gelebilen komşularına yardımcı oluyor. “Evinizde eksik eşyanız varsa koridorlara, üst katlara bakın” diyor.
Üst katlarda, üçüncü katta gördüğümüz manzaranın benzeriyle karşılaşıyoruz. Ancak üst katlardaki evler Cudi mahallesinin iç kesimlerini gördüğü için duvarları delinerek mevziler de oluşturulmuş.
"Bu nasıl bir düşmanlıktır?"
Adamın anlattığına göre apartmanda oturanların neredeyse tamamı memur. Sokağa çıkma yasağı başlayınca Cizre’yi terk etmişler. Yasak kalkınca birer ikişer geri dönmeye başlamışlar. Oturulmaz durumdaki evlere bakıp geri dönüyorlar. Sağlam kalan birkaç parça eşyalarının başına bir şey gelsin istemiyorlar, ancak evlerinin kırık kapıları ardına kadar açık olduğu için komşularına güvenmekten başka bir şey gelmiyor ellerinden.
Adam gergin, kederli, şaşkın. “Evleri temizlemek, yıkamak, ilaçlamak lazım” diyor. Bir şeyler hesaplıyor, önce “3 bin lira tutar” diyor, sonra canı sıkılarak düzeltiyor kendini: “Evin eski haline gelebilmesi için en az 5 bin lira harcamam lazım.” Dehşetle, şaşkınlıkla bakıyor perişan manzaraya. “Kapıları kırıp içeri girdiniz, baktınız kimse yok, evden ne istediniz de bu hale getirdiniz?” Konuştukça, dönüp dolaşıp aynı soruyu soruyor: “Bu nasıl bir düşmanlıktır?”
Evin biricikliği, mahremiyeti postallarla çiğnenmiş. Sahiden, bu nasıl bir düşmanlıktır?
Kâğıda yazılan notlar
Kapısını kırıp girdiğin evde yiyip içeceksin, evin banyosunu kullanacaksın, belki sadece canın sıkıldığı için çamaşır makinesinin kapağını kıracaksın, evi altüst edeceksin, sonra üşenmeyip not yazdığın kâğıdı duvara asacaksın… Sahiden, bu nasıl bir ruh halidir?
Notlardan birini yazan şahıs, kendini ve yanındakileri, “Bizler TÜRKİYE CUMHURİYETİ’nin Asakir-i Mansure-i Muhammediye ordusunun Mücahidleriyiz” diye tanıtmış. Asakir-i Mansure-i Muhammediye, Yeniçeri ocağını kaldıran II. Mahmut tarafından 1826 yılında kurulan ordunun adıdır ve Muhammed’in zafer kazanmış orduları anlamına geliyor. İnsan sormadan edemiyor elbette. Bu ordu nasıl hortladı ve Cizre’de ne işi var?
Bu ordunun meziyeti bodrumlarda insan yakmak, öldürdükleri kadınların çıplak bedenini sergilemek, çocukları vurarak bir halkı terbiye etmek midir?
Sprey boya bu ordu mensuplarının yeni teçhizatlarından biri midir ki, şehrin neredeyse bütün duvarlarında ırkçı ve tehditkâr yazılar var?
Bu ordu hangi cesaretle bu kadar fütursuzca sivil insanların evine saldırabiliyor, yıkıp dökebiliyor?
Alay etmeyi de ihmal etmemiş notu yazan zat. “Görev icabı kaldığımız evinize karşılık olarak naçizane bedelini koyuyorum” demiş. Zatın gönlünden kopan ‘naçizane bedeli’ ben de merak ediyorum elbette. Evini gezdiren Cizreli yurttaş, “1 lira bırakmışlar” diyor. Bunu söylerken gülmediğini belirtmeme gerek yok sanırım.
Huzur, umut, yaşama sevinci
Ev sahibi, evin manzarası karşısında üzüldüğümü görüyor. Hem kendini hem beni teselli etmek için, “Bizde bir şey yok” diyor yine, “Mahallenin arka tarafında sağlam ev kalmamış.” Arka taraftaki manzarayı gördüğümü söylüyorum. Mahalle içindeki evlerin yerle yeksan olduğunu, sokağa çıkma yasağının bittiği günden bu yana yayımlanan görüntüler apaçık gösteriyor.
Sonra usulca konuşmaya başlıyor adam. Benimle mi yoksa kendi kendine mi konuşuyor, belli değil.“Evler gitti, eşyalar gitti. Olsun. Ev dediğin yine yapılır. Ama gençlerimiz de gitti, onlar artık hiç gelemeyecek. Biz bunu nasıl unutacağız?”
Devletin kudreti Cizre’de huzuru, umudu, yaşama sevincini katletmiş. Cizre’de vahşeti ve vahşetin büyüttüğü öfkeyi gördük. Biz bunu nasıl unutacağız? (VE/HK)
* Fotoğraflar: Vecdi Erbay