Boğaziçi Üniversitesi eski rektörlerinden Prof. Dr. Üstün Ergüder eğitime gönül vermiş bir isim. Türkiye’nin önde gelen sivil toplum kuruluşlarını, vakıfları bir araya getirip ortak bir girişim oluşturmuş: Eğitim Reformu Girişimi (ERG). Yıllardır, başarılı çalışkan bir kadro ile eğitim sistemimizi izliyor sorunları ortaya koyuyor ve raporlar hazırlıyorlar. Eğitim Reformu Girişimi (ERG) yöneticileri, nitelikli eğitimin tüm çocukların hakkı olduğunu söylüyorlar. Nitelikli eğitim derken sadece akademik başarı değil çocuğun sosyal bilişsel ve duygusal tüm yönlerinin desteklenmesi gerektiğinin altın çiziyorlar.
ERG 2016-2017 raporu ve içindeki bulguları BİA Haber Merkezi’nin haberinde ve hazırlanan raporun tümünü de online olarak bu haberin içinde bulabilirsiniz. Peki bu kadar çabanın sonucu ne oluyor? Raporların önerileri ve sonuçları kamusal iradeye ve eğitim reformu çabalarına yansıyor mu? Gelişmelere bakarsak pek öyle olmuyor.
Yutkunmak moda artık
Çocukların tümünün imam ve hatip mezunu olmalarının ve cenaze yıkayıcısı eğitimi almalarının arzu edildiğini en tepedeki ağızların açıkladığı bir ortamda eğitim sistemimiz nereye evrilebilir ki?
Raporun açıklandığı akşam EGR’nin hemen tüm kadrosu ile tanışma ve raporu onların değerlendirmelerinden dinleme fırsatım oldu. Kadro genç ve girişimci, işini severek yapan bir grup insan. Girişimin direktörü Batuhan Aydagül ve Yeliz Doğan’ın koordinasyonunda raporu yazan Dr. Aysel Madra, Burcu Meltem Akyüz, Didem Aksoy, Ertuğrul Polat ile eğitim izleme göstergelerini hazırlayan Pelin Karakoca gibi bu işe emek verenler Türkiye’nin eğim dünyasının tablosunu, rapora başarıyla biraz da yutkunarak yansıtmışlar.
Günümüzde biliyorsunuz yutkunmak moda oldu. Bir söz söylemeye çalışan kim varsa yutkunarak söylüyor. Sanatçı olduğu için sözünü yutkunmadan söyleyen iki hoş insanın Tuhaf Dergisi’nde başarı üzerine yaptıkları söyleşiyi anımsıyorum bu noktada. Fazla söze gerek yok. Sanatçılar eğitim sistemimizi ve eğitimi yönetenleri biraz karikatürize ederek özetle ifade etmişler. Ahmet Mümtaz Taylan ve Hakan Günday’ın söyleşisinden aktarıyorum:
Ahmet Mümtaz Taylan: Sen Hollanda’da film peşinde koşarken biz Türkiye’de TEOG’u kaldırmaya karar verdik.
Hakan Günday: Biliyorum. Koyanlar çok sinirlenip kaldırdı.
Ahmet Mümtaz Taylan: Sanırım “Bu ne biçim şey kim koydu bunu?” dediler.
Hakan Günday: Kendi yaptıklarına, o işi yaptığını unutacak kadar sinirlenmek ilginç. Gözümün önüne Milli Eğitim Bakanlarından kurulu bir terapi grubu geliyor. Adsız alkolikler gibi.. “Adsız Milli Eğitim Bakanları”. Hepsi anlatıyor derdini, birbirleri ile paylaşıyor. “Denedim olmadı ama bir türlü de vazgeçemedim”.
Ahmet Mümtaz Taylan: Ben kötü okulların, kötü eğitim sistemlerinin çok iyi öğrencilerinden biriydim. Yani kötü okulun en çalışkan öğrencisi olmak meğerse çok tehlikeli bir şeymiş. Çünkü ilerde, bir de bütün bildiklerini unutmak için vakit harcıyorsun. Senin başına da geldi mi?
Hakan Günday: Gelmemesi mümkün değil. Eğitim hayatım boyunca öğrenmem gereken şeylerden fazla öğrenmemem gereken şeyleri öğrendim. Biri gelip sana bir takım kurulmuş hayaller anlatıyor ve onları senin de yazılı sınavda tekrarlayabilmen gerekiyor. Bana sorarsan zaten hiçbir zaman yanlış öğrendiğin o şeyi unutmuyorsun. Sadece onları öğrenmekle geçirdiğin zamana açıyorsun. Sonra da işin doğrusunu öğreneceğim diye ömür geçiyor.”
İki sanatçının gözünden eğitim sistemimiz böyle görünüyor. Tabii sanatçı abartısı olacak eleştirilerde ama çok ciddi ve ERG çalışmalarının değindiği sorunlara da parmak basıyorlar. Ezberle sınavda geç ve unut veya unutma. Ama elinde bir diploman olsun. Büyüklerin hayallerine göre, hatta şimdilerde ortaçağlarda kalmış ideolojilerine göre, gelecek nesilleri formatlama çabaları.. Yapay zekanın tüm iş imkanların ellerinden alacağı formatlanmış çocuklar yetiştirmeye aktarılan kaynaklar..
Dua okuyan robot
Japonlar, cenazenin arkasından dua okuyan din adamı robot yaptı ve 2 bin dolardan satışa sundu ama bizimkiler hala cenaze yıkayıp dua okuyacak bir nesil yetiştirme peşinde. Cenaze yıkama robotu da yakında yapılacaktır eminim. Hem de “kuru temizleme metodu ile su kaynakların tüketmeden cenaze yıkayıcısı” diye reklamı da yapılır..
Eee ne yapacak o zaman şu anda imam ve hatip ve cenaze yıkayıcısı olarak yetiştirilen nesil? Bir yerlere gelmek için diploma arandığı için okuyorlar. Milli Eğitim Bakanı olmak için liderin gözüne girmekten başka kriter aranmaz ama işe girmek için diploma şarttır ne de olsa. Memur olmak için de imam hatip diploması.. Onun için çocuklar hiç itiraz etmeden “ezberle ve unut” metodunu benimsemiş durumdalar.
Özel okullar ve iyi eğitim kurumlarından çıkan çocuklarla geleceğimizi kurabiliriz deniliyordu ama onlar da giderek kuşatılıyor.
Eğitim ideolojilerimizi dayattığımız çocuklar zaten içeriğini bir google araması ile öğrenecekleri konuları ezberleyip sınava girip sonra unutmak üzerine kurulu bu eğitimden hiç hoşlanmıyorlar.
Kendi dilini ve imlasını öğrenemeden üniversiteye kadar gelmiş öğrenciler.. Sadece sınavda sorulacağı tahmin edilen soruların yanıtlarını sınav öncesi gece iki saatte ezberleyip unutmaya alışmış öğrenciler..
Eğitimsiz bir toplum olduğumuzu, genel ortalamanın ilkokul mezunu olduğunu söylüyor ve “eğitim şart” diyoruz ya.
Milli eğitim bakanlarını eğiterek başlamak üzere nasıl bir eğitim reformu yapmak gerekiyor acaba “eğitim şart” diyebilmek için.
Bugünkü eğitim sistemi için benim kafamda sorular var.
Acaba bu eğitim şart mı?
Başka bir eğitim mümkün elbette. İşte o başka eğitim koşullarına ulaşmak için başka bir bakış açısı da şart. Siz hangi gazetenin manşetinde ERG’nin hazırladığı Eğitim İzleme Raporu’nun sonuçlarını gördünüz. Toplum ne kadar ilgileniyor geleceğimizi şekillendirecek çocukların eğitimindeki sakilliklerle?
Eğitim Reformu Girişimi’ni kutluyorum çalışmaları için. Ancak elbette bu yol gösterici girişimin bulgularını hayata geçirmek için kamusal bir irade gerekiyor. O iradenin işbaşına getirdiği yöneticiler ise sanatçıların da dediği gibi terapi grubu bile kuramamış durumda. Deniyoruz olmuyor, diyorlar.
Aslında ne yapmak istediklerini biliyoruz da, yapmak istediklerinin sonuçları da işte Ortadoğu'da ve de orta yerde dünyanın gözünün önünde duruyor. (FÖ/YY)