Anneler günü geçti, aynı sükseyi yapmasa da babalar günü geldi malumunuz. Anneler gününün ezici üstünlüğüne bulabildiğim tek makul açıklama, cennetin annelerin ayakları altında olduğuna dair deyiş.
Cennet annelerin ayakları altında olabilir belki pek çokları için, ama bu ülkenin kadınlarının adları gibi bildikleri bir şey varsa o da, o cennetin kadınların ayakları altında olmadığıdır. Anne olarak kutsanan varlık, yeterince ironiktir ki, Türkiye'de şiddetin birincil öznesidir. Bu yüzden, bu babalar gününde babalara bir iki çift laf etmek ve biraz tavsiye vermek isterim.
Öyle hissediyorum ki bazı şeyler olağanca açıklığı, sertliği ve gerçekliği ile konuşulabilse ben de belediye otobüsünde cüssemin iki katı bir adam bana arkadan dayadığında utanç ve korkudan hiçbir şey yapamayacak ve hiç kimseye anlatamayacak bir ilköğretim okulu çocuğu olmazdım.
Lafımızı esirgemeden konuşalım. Bakın bu ülkede kadınlar kendilerini ekmek yaptıkları fırınlarda yaktı sevgili babalar. Hatırlıyor musunuz siz bunları? Ya da mesela sizin de bizim gibi aklınızdan çıkmadığı oluyor mu, her gün beş kadının erkekler tarafından öldürüldüğü gerçeğinin?
Kendinizi kötü hissediyor musunuz? Bir payınız olabileceği hiç aklınıza geliyor mu bir baba olarak?
Hepimiz aynı toplumun ve toprağın içinde yoğrulduğumuza göre, kendimizden en uzakta gördüğümüz şeyle aslında bir bağımız olabileceği sizin de aklınıza geliyor mu?
Güneydoğu'da tecavüze uğradıktan sonra kendini televizyon kablosuyla asan sekiz yaşında bir kız çocuğunun haberi gazetelere düştüğünde, buna üzülmek sizi daha erdemli yapmıyor beyler!
Yok saymak, görmezden gelmek yerine ben bunları görüyor ve üzücü buluyorum demek, sizi ne yazık ki daha erdemli yapmıyor.
'Ben öyle başka adamlar gibi karımı kızımı dövmüyorum' diyerek, insani açıdan pek çoklarından daha yüksek bir mertebede olduğunuzu ima etmek, sizin masum olduğunuzu ispatlamıyor.
Dahası var. Bütün bir akşam televizyon karşısında yayılıp, 'gak deyince et guk deyince su' ayaklarına kadar getirilip götürülmesine alışkın insanların demokrasiden, adaletten falan bahsetmesi komik oluyor, yapmayınız.
İnsan olmaktan ve eşitlikten bahsedip, sonra da çerçevelerini tamamen kendi kafa yapılarınız ve bireysel değerlerinize göre oluşturduğunuz 'Kadın dediğin azıcık yerini bilecek / bazı şeylere susmasını bilecek' düsturunu, bu kadar da kendinizden emin üstümüze salmayınız beyler, çok ayıp oluyor.
Bizi gözümüzün içine baka baka salak yerine koymaktan utanmayışınız, çok ayıp oluyor.
Okumanın, iş sahibi olmanın, maddi özgürlük kazanmanın, gelecekte çaresizce kocalarının inisiyatifine kalmamak için bağımsız olabilmenin önemini anlatırken gencecik kızlarınıza, bir yandan da amca, ağabey, kardeş, yeğen, dayı bütün bir aileye demlik demlik çay servisi yaptırdığınızda, yemiyoruz efendim biz sizin o güzel, süslü ama üfürükten tayyarelerinizi.
Yemiyoruz çünkü hiçbir farklılık kazanmayacak bir eylemin, sizin aileniz içindeyken 'büyüklere saygı' olarak değerlendirilip, kocalarımızın evindeki alacağı adın 'kocaya hizmet etmek zorunda kalmak' olduğuna inanacak kadar aptal ve ikiyüzlü babalarımız olduğuna inanmak istemiyoruz.
Yan daireden bir kadının çığlığı yükseldiğinde, sırf apartmana girip çıkarken o adamla yüz yüze bakacak ve selamlaşacaksınız diye sessiz kalıp, üstüne kızlarınıza da bunu duymazdan gelmelerini tavsiye etmeyiniz. Bunun aile içi bir mesele olduğunu öğretip, eğer bir gün kendi başlarına da gelirse seslerini çıkarmaya utanmalarının sorumlularından biri de siz olmayınız.
Kadınlara fiziksel şiddet uygulayan erkeklere kolayca 'hayvan' ya da 'hıyar' deyivermeyiniz. Daha lisede, üniversitede deli gibi sevdiği çocuktan tokat yediğinde, hem onu hem de yaşadığı bu olayı sineye çekmesinin sebebi siz olmayınız.
Şiddeti bu kadar da bizim dışımızda, bizden uzakta bir şey olarak konumlandırmayınız. Herhangi bir şiddet uygulayabilen erkeklere yıllarca söveceğinize, bize erken yaşta bu kadar sık, bu kadar çok yaşanan bu gibi olaylarla nasıl mücadele edebileceğimizi öğretiniz.
Bize her fırsatta evlenmenin, çocuk sahibi olmanın ve aile olmanın bu dünyadaki en güzel şey olduğunu ve bunu ancak yaş ilerleyince anlayabileceğimizi hatırlatıp durmayınız!
2010'da‚ tanıdıkları bir erkeğin tecavüzüne maruz kalmış kadın ve çocukların oranı yüzde 93'ü bulmuşken, bizden bu kadar umarsız olmamızı ve kendi mutluluğumuzun peşine düşmemizi beklemeyiniz.
Sırf gördüğü şiddete rağmen çenesini kapayıp evinde oturması tembihlenen bir cinse ait olmadığınız için, sırf tecavüze uğradığında tecavüzcüsüyle evlendirilecek olan cinsiyete mensup olmadığınız için, bu kadar da umarsız ve pişkin olmayınız.
Lütfen oğullarınızı küçük padişahlar gibi yetiştirmeyiniz. Oğullarınıza muktedir aslan parçaları rolünü biçerken, bize kalan nasihatlerin "aman kızım!"la başlamasına razı gelmeyiniz. Lütfen hayatımız boyunca sürecek bir iktidar mücadelesine sebebiyet verenlerden biri olmayınız.
Bize, meşruiyetini sevgiden alan bir koruma-kollama uygularken, bunun dozunu karşı cinsten alabileceğimiz hasarlara göre ölçüp ayarlamayınız. 'Erkeklere bişey olmaz, olan sana olur kızım' tembihleri etmeniz, içimize her daim orda kalacak bir şüphe yerleştirmeniz, hayır, bize yardımcı olmuyor.
Bu toplumun sizlere dayattığı erkeklik rollerinin zaman zaman ne kadar acımasız, sert ve sıkıntılı olabileceğini görmüyor değiliz. Baskı ve sınırlandırılmalarla çok küçük yaşlarda tanışıyoruz biz, erkek ve baba olmanın ne demek olduğunu asla anlayamayacağımızı düşünmeyiniz.
Sizden bize evrilen bir çember var, omzunuzda ağırlık yapan bütün toplumsal normlar gün geliyor sizin kızlarınızı yetiştirme tarzınızı etkiliyor. Sonra, üzerinde sizin de etkiniz olan bir "kadınlık"tan yine sizlere...
Lütfen bu babalar gününde sadece hediye veya öpücük alışverişi değil, daha gerçek bir alış-veriş yapınız, küçük kızlarınızla, ergenlik çağındaki kızlarınızla, bol heyecanlı ve çetrefilli yirmilerini süren kızlarınızla, konuşunuz efendim.
Sadece sevgi sözcükleri olmasın onlar, canınıza dokunan yerden konuşunuz. Korkmadan konuşunuz, açık açık konuşunuz. Bırakın sizlere karşı çıkabilelim, bilhassa küçük ve genç kızlarınıza bir konu ne kadar ciddi ya da önemli olursa olsun fark etmez, 'Hayır ben öyle düşünmüyorum' diyebilme alanını bırakınız.
Güç ve imkânlar bakımından iktidarı kendisinden kat be kat fazla olan birine karşı bile, kendi düşüncesini savunma cesaretine girişebilmiş bir kıza hak ettiği alanı sağlayınız. Bırakın fikirlerimiz her zaman uyuşmayıversin, bunu kendi otoritenize yöneltilmiş bir tehlike, ya da saygısızlık olarak algılamayınız, fikirler ancak değerlendirme konusu olurlar.
Takdir edeceğiniz kadınlar yetiştirmekle gurur duymanıza ihtiyacımız yok bizim; siz dürüst, her zaman açık olmayı becerebilmiş, korkutmamış, kandırmamış, ikiyüzlü davranmamış, hayatta cesaretli kalabilmeyi bize öğretebilmiş ve boynumuzu eğmemize sebebiyet vermemiş babalar olmak için gayret edin, bırakın biz sizinle gurur duyalım. (DG/BB)