Uyarıyorum, bu tekdüze bir yazı olacak ve ekliyorum, tekdüzeliğine inat okunmalı. Bu yazıyı okumak olmasa da anlattıkları üzerine düşünmek ve harekete geçmek herkesin görevi bana göre. Tekdüzeliği sevmem halbuki.
Her sabah aynı şekilde uyanmanın, aynı şekilde yüz yıkayıp, hiç değişmeyen yollara düşmenin o tarif edilemez hissini hatırlatır.
Rutinin kokuşması da diyebiliriz. O nedenle sevmem aynı konular üzerine yazmayı. Oysa Anlattıklarımıza karşı koruma zırhı oluşturanlara ulaşmadığı için sesimiz sürekli bize döner. Biz o arada o sözlerin bir benzerini dudaklarımızın arasından süzmüşüzdür bile. Hepsi birleşip bize döner. Çünkü karşımızda anlamama duvarı vardır.
Bu arada hatırlatmadan geçemeyeceğim: “Kör sağır kalmak” demeden de anlatılabiliyormuş duyarsızlık. Evet gelelim konumuza. 20 yıldır yazıdan dilekçe kampanyasına, lobi faaliyetinden eyleme kadar her yolu denediğimiz ama gerçek anlamda sonuç alamadığımız bir durum. Hatta kazanım elde edip kazanımlarımızın gerilediği bir süreç. Toplu taşımadaki erişilebilirlik sorunları.
Hiç bilmediğiniz bir kente gittiniz. Otobüse adımınızı attığınız andan itibaren bir kaygı sarar içinizi. Geleceğiniz durağı bilmiyorsunuzdur.
Geçtiğiniz caddeleri, sokakları görüyorsunuzdur ama hiçbir yaşanmışlık bırakmadığınız için orada, gördükleriniz ineceğiniz yer hakkında ipucu vermekte oldukça ketum davranır.
Yanınızda dikilen kişiye yarı mahcup bir nezaket ile sorarsınız “Şu durakta haber verir misiniz?” Sonra yolculuk bir kaygı yumağına dönüşür. Yol uzar. Yanındaki kişi unutmuş mudur? “Tekrar sorsam ayıp olur mu? Başkasına mı sorsam?” Zaten ayakta tıkış tıkış gittiğin yol bir işkenceye dönmüştür. Hiçbir şeye odaklanamazsın.
Oysa durakların yazılı ve sesli olarak belirtilmesi bu kaygıyı büyük oranda ortadan kaldıracaktır. Körler bu kaygıyı oldukça fazla yaşıyor.
Zihnimizdeki haritalandırma, çukurlar, kasisler, dönemeçler falan yolun seyri hakkında bilgi veriyor. Hatta navigasyon yardımı alabiliyoruz artık.
Peki niye? Niye böyle olmak zorunda?
100 yıl önce bile sesli anons örnekleri varken belediyelerin beceriksizliğinin bedelini ödemek zorunda mıyız? Hadi süreci bir daha anlatalım. Artık cümleler bile kendiliğinden dökülür. Zira röportajlar hariç, sadece ben dört beş kere yalnızca bu konu üzerine yazmışımdır. Başka yazıların içerisine yedirdiklerimi saymıyorum bile.
En hakim olduğum kısımdan başlayacağım. 2005 yılında oluşan Engelsiz Erişim Grubu’nun ilk çalışmalarından birisi otobüslere sesli anons eklenmesiydi.
En modern yöntemden, şoförün önüne mikrofon konması gibi en ilkel örneğe kadar her tür seçeneği teknik şartnameye ekledi. Tabi ki en gelişmiş sistemi hedefliyordu ama yeter ki adım atılsındı. Yıllar süren lobi faaliyetleri ve dilekçe kampanyaları sonunda talebimiz karşılık buldu. 2010 Yılında benzer bir çalışma Engelsiz Erişim Ankara aktivistleri tarafından Ankara’da başlatıldı.
Ankara’da akıllı sistem yoktu ve akıllı sisteme geçilmesi gündemdeydi. O arada yürüttüğümüz yoğun çalışmalar sonunda teknik şartnamemizin belediyenin akıllı durak projesine eklendiğini öğrendik. Yaklaşık 3-4 yıl sonra Ankara’da da sesli anonslar devreye girdi. Girdi girmesine de sevincimiz kısa sürdü. Ankara’da da İstanbul’da da sürekli sesli anonslar çeşitli bahanelerle kapatılmaya başlandı. “Arıza var, yolcular rahatsız oluyor, şoförün başı ağrıyor” gibi sudan gerekçeler erişilebilirlik hakkımızın önüne geçti.
İstanbul’da bu sorun devam etse de Ankara erişilemezlik rekoru kırıyor. Ankara’da yıllardır sesli anonslar çalışmıyor.
Hatta bir dönem, faaliyete geçtiği günden itibaren çalışan metro anonsları bile susmuştu. O derece bir başarı! Aktif Görme Engelliler Derneği başta olmak üzere bu konuda girişimde bulunan kör derneklerinin çabası karşılıksız bırakıldı. Bahaneler bildik: “Firma değişecek, yazılımda sorun var” vb.
Bu duyarsızlığa karşı 7 kör derneği bir araya geldi. Tabi belediye çözüm için bir araya getirmedi. Yıllardır bir araya gelemeyenleri çözümsüzlük birleştirdi. Önce sosyal medyada eş zamanlı olarak #EgoSesVer dedik.
Aynı anda 153’e talep oluşturduk. İki gün sonra belediye önünde basın açıklaması yaptık. Sadece metrodaki anonsları kısmamayı lütfettiler.
Önce Haziran’da ihale olacağını söylediler. Eylül’e kadar çözülür dediler ama çözüldüğü yok. Ankara Kart’a bakiye yükleme sistemi bile bazı yerlerde çalışmadığına göre sıranın buna gelmesi de zor görünüyor. Çünkü bunu bir lütuf gibi görüyorlar.
Oysa bir kesimin ihtiyacı bile olsa bunu yapmak belediyenin görevi. Kaldı ki bu herkesin ihtiyacı. Bu çağda bunun konuşulması bile utanç verici. O nedenle herkesin bu konuda ses çıkarmasını talep ediyoruz. Herkes #EgoSesVer desin.
Bakalım ne olacak. “Bu araç nereye gider? Ve şu durağa ne kadar var?” sorularından kurtuluşumuz ne zaman? Bu sorunun yanıtının bizde olduğunu belirtmeye gerek yok sanırım.
Yıllardır erişilebilirlik yasasının ötelenmesinden güç alan yerel yönetimler hiçbir erişilebilirlik kuralını yerine getirmiyor. Yani iktidarından muhalefetine sorunun çözümüne dair bir ışık yok gibi.
O ışığın olabilmesi için tek çözüm halkın bunu gündemden düşürmemesi. Yoksa 2124 yılında bile bunları konuşmaya mahkum edileceğiz korkarım.
Sürece dair detaylı bilgi için, Engelsiz Erişim Derneği ve EEEH Dergi sitelerine ulaşabilirsiniz.
(BS/EMK)