Ah kavaklar ah kavaklar / Bedenim üşür yüreğim sızlar
diye başlamış Metin Hocamız Bingöl Lisesi’nden aşağıdaki kavaklara bakarken. O kavakların hikayesini bilmeyen kalmadı. Belki de en popüler kavaklar bizim kavaklar. Her kesildiğinde kısa sürede kendini yenilemesi de güzel bir detay olsa gerek.
Metin Hocamızın, Metin Altıok’un hayat hikayesini bir çoğumuz biliyoruz. Yeniden yazma değil amacım ama hocamız kızının gülüşünde Bingöl’e tekrar geldi. Bilenler,görenler çok sevindi sonradan duyanlar üzüldü “niye bize haber vermediniz” naralarında.
Hoca ”bedenim üşür” demiş ya biz çok üşüyoruz bu tarafta hele onun o yürek acısı hepimizin içinde. İnsani değerleri olan tüm ülke halkı o acıyı saklıyor içinde.
Sivas katliamının bizden aldığı onlarca değerden biriydi hocamız. Ki o insanları değerli kılan en büyük yönleri insanlara sadece “insan” olarak bakıyor olmalarıydı ve hepsinin çok sıcak gülümsemeleri vardı.
Her birinin acısını ayrı ayrı yaşasak da Bingöl’de çok uzun yıllar çalışmış Metin Hocamızın acısı başka bir oldu bize.
Yıllar geçse de o acı içimizde ama ortaya çıkan tablo yaşamayı çok değerli kılıyor yine de bize.
Zeynep Altıok Akatlı Metin Hocamızın kızı. Çok güzel bir sıfat ve çok yakışıyor kendisine.
Böyle bir ismin gölgesinde kalmak çok güzel olsa da, Zeynep Hanım’ın annesi Prof. Dr. Füsun Akatlı da farklı bir ekol, farklı bir güzellik ve farklı bir derya.
Hal böyle olunca Zeynep Altıok Akatlı sadece çok değerli kişilerin evladı olmanın yanında kendine has birçok yönü olan; sanat, siyaset, sivil toplum gibi farklı başlıklarda çok ciddi birikimleri olan bir şahsiyet ve Sivas Katliamıyla ilgili yıllardır mücadele verenlerden biri.
Zeynep Hanımla ve büyük şairimiz Metin Kaygalak’la Bingöl sokaklarında hem de ara sokaklarında dolaşmak çok güzeldi.
Zeynep yıllardır gelmek istemiş, şairimiz de Karer festivali diyerekten almış getirmiş. Sonrası Zeynep Hanım Metin Kaygalak, ben ve Bingöl sokakları…
Metin Hocanın kaldığı ilk otel, çalıştığı ve teftişe gelen müfettişin “Hocam her şey çok iyi ama biraz kıyafete de dikkat etsek çok iyi olur”(jöleli saçlar, boğazlı kazak üzerine çok şık bir ceket yani kravat yok yani memur kıyafeti değil) uyarısına “Hocam çok şık olduğumu düşünüyorum” dediği okul, Diyarbakır garajının önünde çektiği fotoğrafa binaen bizim orada fotoğraf çekmemiz kendi yaptığı heykellerden ötürü kaçakçı sıfatını yükleyen ve ancak bana taş getirin diyerek istediği taştan yeni bir heykel yapınca serbest bırakılanlarla ettiğimiz alay, insanların inanılmaz sevgi dolu oluşları…
Çok etkileyiciydi.
Tüm bu güzelliklerden olsa gerek Zeynep Hanım ilk defa geldiği bir ilde değil de sanki sık sık geldiği çok iyi bildiği bir şehirde, devamlı görüştüğü inanların arasında dolanıyormuş gibiydi.
Metin Hocayla tanışmış zamanında öğrencisi olmuş insanlar Zeynep Hanımı görünce sanki devamlı görüştükleri biriyle konuşuyorlarmış gibi sıcak davranıyorlardı. Evet Zeynep hanımı çok önemli bireysel çalışmalarından, kitaplarından tanıyanlar da vardı ama yine de herkes Metin Hocayı görüyordu onda.
Bu sevgi yumağı çok iyi bir özetti ve her yazının her hikayenin bir ana fikri olur ya işte bu gezinin ana fikri de o içten kalıcı “devasa” sevgi yumağı idi.
Evet Rıfat Ilgaz’ın dediği gibi “Dünya tarihinde ilk defa aydınlar bir araya toplandı ve yakıldılar”. Evet böyle büyük bir vahşet karşısında gerekenlerin bir çoğu hala yapılmadı ve zamanaşımı gibi gayriahlaki bir kavramla bu acının üzerindeki yaralar göz kırpmadan tek seferde söküp çıkarıldı ama insanlarda oluşan bu birbirine bağlanma duygusu bu yoğun sevgi, acıyı ortak hissetme hali, tanımdan da dost olabilme hali bizi ayakta tutan temel etken ve bu hiçbir zaman azalacak bir duygu değil aksine her gün biraz daha derinleşecek bu bağ.
Hele böyle tanımadan da bağlandığımız insanlarla tanıştıktan sonra…
Sohbet ederken aniden Metin Göktepe’nin annesini sordum örneğin.”Yaşıyor mu sağlığı nasıl?” diye. Onu da çok görmek istediğimi yıllardır içimde anneye karşı da bir özlem olduğunu söyledim ki oğlunun cenazendeki ağıtı dinleyince hala tüm hücrelerim titriyor.
Zeynep Hanım da “ana” diye hitap ettiği Gökepe’nin annesiyle ilgili detaylı bilgiler verdi. Yani çok iyi tanışıyor ve devamlı görüşüyorlarmış. İşte tam olarak anlatmak istediğim de bu.
Ey insanları yakan zihniyet, ey cezasını vermeyen hukuk sistemi, katliam esnasında hiçbir şey yapmayan sonrasında saçmasapan açıklamalar yapan siyasetçiler, ey elinde benzin bidonuyla insan yakmaya gidenler ve ey zamanaşımı diyenler…
Hadi o insanları öldürdünüz, peki oluşan bu anlatılmaz bağı nasıl çözeceksiniz. Metin Altıok’un şiirlerine ne yapacaksınız, Hasret Gültekin’nin türkülerini nasıl susturacaksınız. Bakın biz yine hep beraberiz ve çok büyüdük. Acılarımız çok büyük olsa da yan yana gelince başımız hep dimdik ve yüzümüzde hep bir gülümseme var.
Gurur, babalarımızdan annelerimizden duyulan onur var. Bir şehrin ara sokaklarında dolaşırken yanımızda şairler telefonun diğer ucunda güzel insanların sesi var. Sonrasında görüşemediğinden üzülen inanlar var. Peki ya Sivas’ta insan öldürenler cinayetlere kılıf uyduranlar, alkışlayanlar, siyasetçiler…
Utanç, pişmanlık, o alanda berber olduğunuz kişileri gördüğünüzde başını öne eğme ve aman tanınmayayım fark ederler korkusu ve utanılacak bir baba dede olma… Yani torunlarına utanç miras eden bireyler.
Bazen beni eleştirirler “Zaten bu duyguları yaşasalar öyle bir katliam yapmazlardı” diye ve her zamanki cevabın: Bir insanın eli kana bulaşmışsa yaptığı o zulmü her an yaşar, asla unutmaz ve kendi cezasını yeni kendi verir ki geçen yıllarda işkenceci bir emeklinin yaptıklarını kendiliğinden gidip itiraf etmesi olayında olduğu gibi.
Kurduğu cümle: Bir eylemde atılan “insanlık onuru işkenceyi yenecek” sloganı zihnime ok gibi saplandı ve artık dayanamadım… İşte bir şiir o yüzden korkutur adamı, bir türkü, sazın bir teli o yüzden ağır gelir bazılarına. Evet, işte bunu yapan insanlar dayanamayacaklar ki dileğimiz hukuk, yaratan da bu dayanma gücünü esirgesin bu insanlardan.
Bingöl’de Zeynep Ablanın gülümseyişinde Metin Hocayı gördük. Hem de şahidimiz bir şair. Normal bir şair de değil Metin Kaygalak. Şahidimiz ara sokaklar, Metin Hocanın Öğrencileri,iş arkadaşları ıslık çalan Kavaklar…
Hepsi bir şey anlatır ama iş arkadaşı Semiramis Hocamızın anlattığını paylaşmak isterim. Metin Altıok’la ilgili kurduğu ilk cümle kızına olan derin sevgisi ve özlemini anlatmaya yönelikti.
Ve sıcak ses tonuyla devam etti. İlk başlarda öğrenciler şüphelenmişler “ajan” olduğunu düşünmüşler küçük bir çantası var içinde dinleme cihazı var diye. Metin Hoca çantayı sınıfta bırakır ki çocuklar içini açsın anlasınlar ters bir şey yok.
Ve öğrenci açıp teftiş ettiği çantayı dersten sonra getirir hocaya teslim eder, zihninde oluşan “bu da bizdenmiş” ana fikriyle. Yine de bir sonraki ders Semiramis Hocaya sorarlar “Hocam o adam bizden biri gibi ama bir tuhaflık var” diye. Ve Hoca bağırır sınıfa “Oğlum adam şair” diye.
Kavaklar salınmış, Metin Hoca yazmış şiiri, Onno Tunç bestelemiş, Sezen Aksu ruhumuza işlemiş ve biz yüreğimize almışız hepsini. Daha ne olsun. Bu kadar güzelliği bir arada görmek insan daha ne ister. (MC/HK)