Kadın kendinden geçmiş, adeta trans halinde raks ederken ortamdan adeta kopmuştur. Etrafındaki kalabalık çoğunlukla erkeklerden oluşsa da bu vaziyet kimsenin dikkatini çekmemektedir, çünkü Mağrip’in tipik vurmalıları eşliğinde herkes bir öfori halinde düğünün sunduğu müsamaha atmosferinde eğlencenin sınırlarını zorlamaktadır.
Derken kameranın yakından takip ettiği kadının başka bir kadın tarafından uyarıldığını duyarız. Kahramanımız Najeh’in görevi her ne kadar düğün eğlencesinin mümkün olduğunca neşeli geçmesini sağlamak olsa da kontrolü adeta elinden kaçırmış olması birilerinin gözüne batmak üzeredir. Bunu kendisine bağıra çağıra duyurmaya çalışan, aynı sektörde fazlasıyla tecrübeli annesi Fatma’dan başkası değildir. Najeh uyarılara kulak asmaya pek hevesli görünmese de işin sonunda bir şekilde bedel ödemek zorunda kalacaktır…
Dünya prömiyerini Visions du Réel’de yaptıktan sonra pek yakında Cannes’ın ACID bölümünde gösterilecek Machtat adlı belgesel bilhassa Batı dünyasındaki Müslüman kadın klişelerini bir kez daha yerle bir ederken Tunus gibi nispeten hür toplumlarda bile kadının din ve erkek baskısından azade olmadığını da hatırlatıyor.
Yönetmenliğini Tunus kökenli olup eğitimini Fransa’da almış Sonia Ben Slama’nın zarafetle üstlendiği 2023 Lübnan-Tunus-Fransa ve Katar ortak yapımı film seyirciyi 83 dakika boyunca erkeklerin arka planda olduğu bir kadınlar dünyasına dahil ediyor. Belgeselin adını taşıdığı düğün eğlencelerinden mesul kadınlarla yakından tanışmamızı, onlarla empati kurmamızı ve hürriyetlerine düşkünlüklerine hayran olmamızı sağlıyor.
Koreograf gibiler!
Filmin kahramanları, düğün eğlencelerinin “koreografi”sini yürütmekte yılların tecrübesine sahip, bir deri bir kemik kalmış yaşlı Fatma ve balık etli iki kızı Waffeh ile Najeh.
Onların vazifesi düğünlerde yalnız çalgı çalmak, şarkı söylemek veya dans etmekten ibaret değil; gelinin mümkün olduğu kadar güzel görünmesine yönelik dokunuşlar, hangi anda üzgün, hangi anda neşeli bir ifade takınması gerektiğine dair tembihler bir yana, geline münasip görülmüş paraların miktarını ve kim tarafından verildiğini mikrofonla salona duyurmak gibi muhtelif mesuliyetleri var. Bu geleneksel görevi yerine getirirken üzerlerindeki kıyafetlerin gayet mütevazı olması onlara yönelik hürmetin azalmasına asla sebep olmuyor; hatta film boyunca bir taşra kentinde olmamıza rağmen çoğunlukla başı açık dolaşan kahramanlarımıza “hafifmeşrep” kadın muamelesi yapıldığına şahit olmuyoruz.
Ne var ki üçünün de kendine göre dertleri yok değil.
Fatma artık yorulmuştur ve her ne kadar daima onların yanında dursa da, işi kızlarına devredip emekliye ayrılmak istemektedir.
Najeh çocuk sahibi boşanmış bir kadındır ve ona karışma salahiyetini kendinde gören erkek kardeşlerinden gizlice, kendine yeni bir koca aramaktadır. Cep telefonunda koca adayıyla flörtleşirken Akdeniz sıcaklığını ve muzipliğini teninizde hissetmezseniz, size aşk olsun!
Waffeh ise kocasının tehditlerinden, dayak ve tacizlerinden bıkmış olmasına rağmen evliliğini bir türlü sonlandıramamakta, bu fasit daireden toplumsal baskı yüzünden çıkamamaktadır. Ergen kız evladını kendinden çok daha büyük bir damat adayına münasip görmesi, erkek egemen zihniyetten kurtulma şansının pek olmadığının ispatıdır.
Filmde erkek sanki yok!
Muzip olduğu kadar kadın dayanışması mevzubahis olduğunda çok katılaştığını göstere göstere kanıtlayan Sonia Ben Slama bizi neredeyse tüm film boyunca erkeklerden mahrum bırakıyor! Sinema dünyasının erkekleri kayıran refleks veya alışkanlığına inat, öfke ve nefretimizin esas hedefi haline getirmeyi çok arzuladığımız dayakçı kocayı da görmüyoruz, Najeh’in istikbalini kendi kendine belirleme yolunda bulduğu cep telefonu flörtünün varlığını bilmemesi gereken müdahaleci erkek kardeşleri de. Fakat telefonda Najeh’le konuşurken tatlı sesiyle uzun süre boyunca pozitif bir profil çizmiş muhtemel damadın yüzünü görsek olmaz mıydı?
O da olmazdı, çünkü erotik enerji her iki yakada gayet yüksek seviyelerde dolaşıp orta yaşın getirdiği olgunlukla mutlu izdivacın ümidi ufukta belirmiş olsa da, projenin bir kez daha dağılması filmin bitimine doğru kaçınılmaz hale geliyor.
Zaten Najeh’in sondan birinci sekansta, deyim yerindeyse “dağıtmasının” sebebi de bu! Erkeklerden hayır olmadığını bir kez daha anlamış, kendini ritmik müziğin gücüne sanki oralardan uçup gitmek için teslim etmiş, var gücüyle adeta tepinmektedir.
Üzerindeki kıyafet fazlasıyla gündelik bir kıyafettir, saçlarına ilk defa sarı röfleler attırmıştır, gözleri girdiği farklı boyutun tesiriyle sımsıkı kapalıdır. Kameranın odak noktasında onu net olarak takip ederken arkalarında biraz flu da olsa üstü çıplak iki delikanlı farkederiz. Dansın enerjisiyle coşmalarına, her harekette kasları belirginleşirken bedenlerinin birbirlerine ritmik şekilde değişine şahit oluruz. Esas odak noktamızı kaçırmamak suretiyle muhtelif kameraların gözünden hadiseyi takip ederken iki erkeğin terli vücutlarının erotizmin zirvelerine doğru ulaştığını, üstelik bunu gayet aydınlık bir ortamda herkesin ortasında yaşadıklarını görüyoruz. Bir tanesinin dudaklarında beliren, belki kameraya yakalanmış olmanın getirdiği, utanma ile gurur karışımı bir hisle gülümsemesi dışında başka herhangi bir sıkıntılarının olmadığı kesin. Ne de olsa erkekler tamamıyla hür ve rahat, namus kodlarından azade, geleneksel olarak üstü kapalı yaşanan ne varsa, ne şekilde yaşanıyorsa yollarına o ölçüde güvenle devam eden muktedirler…
Oysa Najeh tecrübeli annesi tarafından uyarılıyor ve “kötü kadın” pozisyonuna düşmemek için bir an önce toparlanması gerektiği hatırlatılıyor.
Arap Baharına ne oldu?
Arap Baharının ilk kıvılcımlarının ateşlendiği, güzelim Mağrip diyarlarından nispeten “ılımlı” memleket Tunus’ta toplumsal ahlak erkekleri kollamayı sürdürüyor. Kadınların da geniş rol aldığı isyan dalgası bastırılmakla kalmadı, demokrasi süreci mütemadiyen baltalanmaya devam edildi, dinî unsurlar da sık sık alet edilerek halk tahakküm altında tutulmaya çalışıldı, halen de çalışılıyor.
Sonia Ben Slama’nın belgeseli, kadın gözüyle çekilmiş, fakir bir toplumda nispeten iyi para kazanabilen kadınların başrolde olduğu, düşündürücü olduğu kadar eğlenceli bir belgesel. Tunus’taki ve tüm dünyadaki kadınlarla dayanışma hissi uyandıran, düğün sekansları kadar dört duvar arasında kadınların birbirleriyle özel muhabbetlerine de hassasiyetle yaklaşan film muhakkak ki Türkiye’de de gayet iyi karşılanacak, derinlemesine anlaşılacak, empatiyle takdir edilecektir… (MT/AS)