Osmanlı padişahlarının düzenlenmesine asla karşı çıkmadığı, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu döneminde tüm şanıyla devam eden, Yugoslavya Krallığı ve Tito'nun zamanında sürdürülen, hatta Sırp zulmünün iktidarı sırasında bile varlığı tartışılmayan Grmeč boğa güreşini sekteye uğratmak isteyenler var gibi görünüyor.
Adını Bosna-Hersek'in aynı adlı dağından alan geleneksel etkinlik, Müslüman, Hırvat ve Sırplar’ı tüm yaşananlara rağmen bir arada görmeye tahammülü olmayanlar tarafından sabote mi ediliyor?
Geçtiğimiz haftalarda Saraybosna'da organize edilen 22.Sarajevo Film Festivalinde yer alan Korida adlı Avusturya/Bosna-Hersek ortak yapımı belgesel kanlı geçmişin izlerini silmeye çalışan Boşnak coğrafyasından sesleniyor.
Bilinen boğa güreşlerine göre gayet insancıl olan ve boğaların birbirlerine asgari zarar vermelerine özen gösterilen karşılaşmalar aslında halkların buluşmasına yarayan bir panayır kıvamında. Hırvat kökenli yönetmen Siniša Vidović ve yapımcılar iyimser bir birlik mesajı vermeye çalışsalar da, siyasetçilerin, mafyanın ve bazı karanlık güçlerin barış atmosferine halel getirmeye çalıştığını da ima ediyorlar.
Barışı sağlamlaştırmak
"Yüzyıllar içinde oluşmuş bir mozaik…", "Unutmak değil, ama affetmek lazım…", "Korida sırasında farklılıklar yok oluyor, tek bir ruh halinde hepimiz kardeş oluyoruz", belgeselin iletmek istediği duyguyu özetleyen manidar cümleler.
Bir zamanlar futbol karşılaşmalarından daha fazla seyirci toplayan boğa güreşleri hâlâ coşku içinde yaşanıyor.
Megafonla yapılan anonslardaki dileklerden bir tanesi genç kadın ve erkeklerin etkinlik sırasında kaynaşıp birbirleriyle arkadaş olmaları. Filmin başındaki bir boğa güreşinde belgesel ekibinin de tüm hazır bulunanlara aynı metotla tek tek tanıtılması zarif bir hareket olmuş.
Ortalığı inleten anonslardan bir diğeri ise "Bir imamımızın dediği gibi, Ramazan'dan sonra bira içecekseniz Sarajevo Birası için…" Ya cilalı granit taşından inşa edilmiş, halkın gönlünde yer edinmiş şampiyon boğalardan birine ait anıt mezara ne demeli?
Belgeselde ön plana çıkan, boğa güreşlerinin kraliçesi Renata Pranjković mevzubahis piyasanın iddialı simalarından. Varını yoğunu bu işe yatırmış sıradan çiftçilerin çabaları etkinliğin pastoral havasına daha uygun tabii. Zaten filmde karanlık güçlerin hedefi Renata oluyor ve evine yapılan bombalı saldırı sırasında fiyakalı BMW marka arabası ateşe veriliyor.
Belgeselde bu şiddet eyleminin sebebini pek kavrayamıyoruz, fakat anlaşılan o ki, birleştirici bir unsur olarak kabul edilen güreşlere sekte vurmak, memlekette gerginlik ve korkuyu artırırken nefret tohumlarını tekrar ekerek kin ve düşmanlığın canlanmasını sağlamak isteyenler yok değil.
Ülkenin ve özellikle kırsal kesimin ekonomik ve sosyal manzarasının imajı pek parlak olmadığına göre, Bosna-Hersek'te barışın sağlam temellere oturtulması, geleceğe dönük umudun ve her yöndeki desteğin mutlaka artırılması şart gibi görünüyor.
Tabii boğa güreşi dendiğinde aklıma IDFA'da (Amsterdam) seyrettiğim Barre'nin Sessizliği (Barre's Silence) adlı belgesel geliyor. Yönetmenliğini Morvarid Peyda ve Mehrdad Ahmadpour'un yaptığı eser, gizlice kumar oynanan etkinlikleri çok daha çarpıcı bir dille aktarmış ve İran sinemasının gücünü bir kez daha kanıtlamıştı.
Festivalden seçmeler
Saraybosna'nın uluslararası film festivalinin belgesel yarışmasında yer alan eserlerden Bosna-Hersek yapımı Svetlana, kısa ama özenle çekilmiş etkileyici bir film. Yönetmen hanesinde Pero Pavlović adını gördüğümüz belgesel bir karayolunun kıyısında derme çatma bir kulübede hayata tutunmaya çalışan yaşlı Milan'a odaklanıyor. Gayet başarılı fotoğraf yönetimi sayesinde kahramanımızın dünyasına nüfuz ederken komünist rejimden kapitalist sisteme geçişte Milan'ın toplum dışına savrulmasına ve ona yaşama sevinci veren Svetlana'ya derinden bağlanmasına gayet yakından tanık oluyoruz.
Yine kısa metrajlı Bosna-Hersek belgesellerinden Srce od drveta (Ahşap Yürek/The Heart of Wood), sazınının imalatını başından sonuna şahsen gerçekleştiren Ćamil Metiljević'in evrenine dalmamızı sağlıyor. Kaybolmakta olan geleneklerden ahşap oymacılığının huzurlu atmosferi bir yana, kahramanımızın müzisyen olarak performanslarını belgelemek, yönetmenliğini Namık Kabil'in yaptığı esere gerekli kreşendoyu da garantiliyor.
Prizren'deki Dokufest'in programında da yer alan Daullet e reszistences (Direniş Davulları/Drums of Resistance) Sırplar’ın Kosovalı Arnavutlar’ı maruz bıraktıkları baskıyı tekrar gündeme getiriyor.
Yugoslavya'nın dağılmasıyla işsiz bırakılan Arnavut devlet memurları, öğrencilere yönelik yasaklar, üniversite sisteminin tamamıyla iptal edilmesi, coğrafyada direnişin başlamasına sebep olmuştu.
90'lı yıllarda Kosova'da eğitim öğretmenlerin evlerinde, okulla alakalı olmayan bazı binaların bodrumlarında gizlice sürdürülüyor, resmî olanın yanında paralel bir yapı şekilleniyordu.
Bosna'daki vahşetin dünya tarafından görünür hale geldiği günlerde bile Kosova gündem oluşturamamış, şiddetin Arnavutlar’a yönelmesiyle vaziyet kontrolden çıkmıştı. O ana kadar pasif direnişle özdeşleşen paralel düzen daha aktif olmanın zaruri olduğunu idrak etmiş, ırkçılığa, ayrımcılığa ve haksızlıklara başka şekilde göğüs germenin önemini geç de olsa kavramıştı.
Dönemi yaşamış çeşitli nesillerden insanların masa başında o günleri hatırlayıp bizimle paylaşmaları son derece aydınlatıcı. Yönetmen Mathieu Jouffre bazı arşiv görüntülerini de kullanarak karanlık bir dönemi olabilecek en medeni şekilde seyirciye tekrar yaşatıyor, müzikal katkısından dolayı Liburn Jupolli'ye de tebrikler. (MT/NV)