Kendisi çok haklı olarak bu nitelemeden hoşlanmasa da Leyan Senay, Türkiye’nin en iyi kadın davulcularından biri. Şimdiye kadar birçok uluslararası projeye katılan, memleketin en sağlam müzisyenlerinin albümlerinde, konserlerinde onlara davuluyla eşlik eden Senay, ilk şarkısıyla kendi iç dünyasında birikenleri dışa vururken yerli ritimleri evrensel bir sound’la buluşturup ortaya kategorize etmeye yer bırakmayan bir şarkı çıkarıyor.
Leyan Senay’la müzik kariyerini, ilk şarkısını ve şarkının üzerindeki yansımalarını konuştuk…
Biz seni “mavi saçlı davulcu kız” olarak tanıyoruz. Öncesinden biraz bahsedebilir misin?
29 yaşında Belçika doğumlu bir davulcuyum, davul eğitmeniyim, aynı zamanda uluslararası kadın davulcular platformu Hit Like a Girl’ün dört yıldır Türkiye temsilcisi ve organizatörüyüm.
Sonrasında nasıl gelişti olaylar?
Her zaman sanat ve müzik hayatımın içindeydi ailem ve çevremin tam aksine. Doktor ve mühendislerden oluşan mantık ve bilim insanları arasında büyüdüm ama hep kalbimdeki sesi takip edip kendi özgün serüvenimi yaratmaya çalıştım.
İlk başta piyanoyla başladım müzik hayatıma. Bu beni güzel sanatlar lisesinde müzik bölümünü okumaya itti, üniversitede radikal bir kararla İngiliz edebiyatı okudum ve tam o yıllarda davulun benim için ne anlama geldiğini keşfettim.
2016’da stüdyomu kurdum, çok çalıştım emek harcadım ve gruplarla, orkestralarla hatta hayranı olduğum müzisyenlerle aynı sahneyi paylaştım. Üç farklı ülkede müzik festivallerinde Türkiye’yi temsil eden ilk Türk ve tek kadın davulcu oldum, ödüller aldım.
Ted X konuşmacısı olarak serüvenimi paylaşarak daha çok insana ilham olma şansını yakaladım ve şimdi ilk şarkımı çıkarttım. Bambaşka bir yöne evrildi serüvenim.
Şimdiye kadar ulusal ve uluslararası pek çok müzik projesinde yer aldın. Bunlar senin üzerinde nasıl bir motivasyon yarattı? Malum, başarı arttıkça devamını getirmek strese sebebiyet verir…
İlk stüdyomu açtığımda hedefim bir grubum olsun ara sıra sahne alayım, videolar çekeyim arkadaşlarım görsündü sadece. Sonra her şey o kadar kontrolüm dışında gelişti ki bir ara ben dahi yetişemedim.
Emeklerimin karşılığını her alışımda da bir sonraki hedefim ve hayalim daha da büyüdü. Bana inanılmaz büyük bir motivasyon ve tüm olumsuzlukları kendime, müziğime inanarak aşabilme gücü verdi. Her zaman bir iki yıl önceki Leyan’la yarıştım. O versiyonumun üzerine her yıl yeni bilgiler ve tecrübeler koymaya ve kendimin daha iyi versiyonunu yaratmaya çalıştım.
Ama bence bu stres sadece bana özgü bir şey değil, kendini seven ve öğrenmek gelişmek isteyen herkes bu evreden geçiyordur diye düşünüyorum.
İlk şarkın “Bluetiful” dinleyiciyle buluştu. Bir şarkı yayınlamaya nasıl karar verdin? Nasıl ortaya çıktı? Hikâyesi nedir?
Bu kararı aslında doğrudan ben vermedim. Her zaman iç sesini dinleyen ve duygularıyla hareket eden bir insan oldum ve iki yıl önce bir gece ansızın içimden bu şarkı çıktı. Ben de onu sevdim ve kabullendim. Hatta fazla sevdim çünkü bana kendimi çok ‘ben’ hissettiriyordu ilk kez bir şey… Aslında 14 yaşımdan beri şarkı yazıyordum, bir şeyler karalıyordum hatta eski bir grubumla “Femme Fatale” isimli şarkım da yayınlanmıştı ama Bluetiful bambaşka dokunmuştu hayatıma… Bu yüzden bu sürprizli şarkıyı hayatımın hemen odak noktasına koyup üzerinde çalışmalara başladım. Sonrasında bildiğiniz süreç başladı, aranjmanlar kayıtlar mix master ve klip!
Bir davulcu olarak söz ve müziği sanat ait olan, vokalini de üstlendiğin bir şarkı “Bluetiful”. Seni en çok zorlayan ne oldu?
Şarkıyı yazmak en kolay kısmıydı, bir doğum sancısı gibi geldi ve fütursuzca ruhumdan çıktı. Ama sonrasındaki sürece çok aşina değildim.
Evet birçok grup ve müzisyenlerin albümlerinde çaldım ama kendi şarkını yayınlamak ve sanatçı kimliğini oluşturmak bambaşka, zor bir yolmuş. İlk telaşlar, ilk göz ağrım, çok büyük heyecan ve bunların her adımında kazanılan, asla maddiyatla satın alınamayacak muhteşem tecrübeleri cebime koyup yoluma devam ediyorum…
Şarkı için, “Bu şarkı aslında sanat serüvenimde kendime söylemek istediğim cümleler ve kendime verdiğim bir hediye olarak ortaya çıktı” diyorsun. Bunu biraz açabilir misin?
Bluetiful tam olarak iç dünyamın bir yansıması. Ruhumdaki tüm iniş çıkışlar, dalgalanmalar, dilemmalar hepsi burada. Ve sözlerinde de dediği gibi “Tüm dünyayı maviye boya ve asla pes etme, zamanla en büyük düşmanını yeneceksin; sen, senin zihnin ve hatıraların…”
En zor anımda bana güç vermek için evrenden gönderilmiş bir hediye gibiydi Bluetiful. “Leyan, sen çok güçlü bir kızsın, her şeyin üstesinden geleceksin. Sakın kendine inanmaktan ve kendinden vazgeçme” diyen… O’nu dinledim ve bir kez daha içgüdülerimin peşinden gidip bana nasıl güzel ve doğru bir yol gösterdiğini gördüm.
“Bluetiful”, sound olarak yerli bir altyapıya sahip. Diğer taraftan evrensel bir ifadesi de var. Bunları bir arada kullanman bilinçli bir tercih miydi?
Zaten yıllardır 9/8 ve Türk geleneksel ritimlerine karşı çok ciddi ilgim oluşmuştu. Hatta yurtdışındaki workshop ve performanslarımda bu konunun üzerinde çalışmalar sürdürmekteydim. Belki zaten bu yolda ilgim olduğum için organik olarak zihnimde oluşan pasajlar da bu yöne evrildi.
Anneannem hep beni sanat müzikleriyle büyütmüştü ve Türkiye’nin hem tarih hem de sanatsal geçmişine hep büyük hayranlık duyan biriydim. Ben de sevdiğim şeylerden bir harman yaparak bu geleneksel tarz ile diğer tutkulu olduğum şeyler olan gotik ve rock’ı birleştirdim. Aslında kendi dinlemek istediğim müziği oluşturmuş oldum. Deneysel bir şey oldu ve inanılmaz içime sindi.
Artık kendi şarkısı olan bir müzisyensin. Bu sana neler hissettiriyor? Bir yükün altına girdiğini düşünüyor musun?
Bir yükün altında girmenin tam tersine şarkımı paylaşınca içimdeki yükün ne kadar hafiflediğini gördüm. Sanki ürettiklerim artık içime sığmıyor ve onları özgür bırakmam gerekiyor gibi… Bu rahatlama ve özgürlük hissini asla tarif edemem sanırım.
Kendini müziğiyle doğru ifade etmeyi başaran müzisyen en huzurlu müzisyendir gibi bir cümle okumuştum yıllar önce. Hep bu cümlenin peşinde koştum istemsizce. Ve o hissi sonunda tadabilmenin mutluluğu paha biçilmezdi! Sanırım bu hissin bağımlısı olacağım!
Hâlâ, “kadın davulcu” olarak anılıyor olmak biraz sıkıcı gelmeye başlamadı mı? “Kaçıncı yüzyılda yaşıyoruz. Bu mu kaldı?” dediğin oluyor mu?
Elbette oluyor! Zaten “Hit like a girl Türkiye” olarak en büyük hedefim artık ülkemizde müzik ve sanat alanında cinsiyet eşitsizliğinin sona erip “kadın davulcu” yerine ayrım yapmaksızın sadece “davulcu” dendiği, üretim anlamında daha özgür daha eşit bir gelecek bırakabilmek… Ve bunu bu konuya hep birlikte parmak basıp farkındalık yaratarak, kadınlar olarak bir araya gelip birbirimizi destekleyip birbirimize ilham ve cesaret olarak başaracağız!
Şarkı yayınlamaya devam edecek misin?
Elbette devam edeceğim. Bu hissi tattıktan sonra ondan nasıl kopabilirim ki! Yıllardır içimde sakladığım tüm duygularımı ve yazdığım şarkıları artık sıra sıra paylaşmaya başlayacağım ve tabii sürprizlerim de olacak!
(BS/AS)