Yavuz Önen’in özyaşamöyküsü “Hayatı Sevdim”, Dipnot Yayınlarından çıktı. Midyat’ta başlayıp şimdilerde Ankara’da süren mücadele dolu bir serüven. Türkiye siyasi tarihinin 1960’lardan günümüze önemli dönemeçlerinin yakın tanıklığı yanında, faşist Franco döneminin İspanyası’ndan 1968 Paris barikatlarına uzanan,Türkiye ve Avrupa sol siyasi tarihinin en önemli figürleriyle yol arkadaşlıkları, dostluklar ve aynı zamanda paylaşılan acılı anılarla dolu bir hikaye.
Yaşamının 40 yıllık bölümünün tanığı olarak, büyük bölümünün zorluklarla geçtiğini bildiğim özyaşamını anlatan kitabın adının “Hayatı Sevdim” olması ilk bakışta bana da tuhaf gelmişti. Kitabı okuyunca, onun böylesine bir hayatı sevmesinin ipuçlarının çok eskilerde, çocukluğunda olduğunu görüyorsunuz.
“…13 yaşına kadar yaşadım Midyat’ta. İlkokulu ve ortaokul birinci sınıfı burada okudum. Uzak ve yakın geçmişteki kavgaların, kırımların, sürgünlerin öykülerini duydum, dinledim. Devletin zulmünü, dini inançların düşmanlaştıran ve sosyal ilişkileri kısıtlayan yanlarını; bir gayri müslimin, bir Ezidinin evine gitmesinin ve yemeklerini yemesinin bir Müslümana haram ve günah olduğu söylemlerini, telkinlerini duydum, tanık oldum. Bu olumsuzluklara direnen insanların yarattığı güzelliklerle dolu bir yaşama, geçmişte dökülen kanla ve yaşanan acılarla yoğrulmuş bir barış dönemine tanık oldum. Çok kültürlü yaşamdan, farklı kültürlerden beslendim. Farklı inançlara ve etnik gruplara mensup insanların bir arada olabileceğini, birbirlerine saygı gösterebileceğini, birbirlerini sevebileceğini öğrendim. Bu gerçekliği okulda, sokakta, evlerde, hanlarda, kilisede, camide, köylerde, Ezidi mağaralarında yaşadım. Midyat, çevresi ve ortamıyla, resmi eğitimin dışında bir öğretinin okulu oldu. Yaşadıklarımı unutmadım, yaşadıklarım da beni terk etmedi.”
Uzunca bir devrimci mücadele, insan hakları örgütleri ve mühendis mimar ortamlarında iç içe geçmiş olarak süren, sorumluluklarla geçen dolu dolu bir yaşam öyküsü, bir kitaba elbette sığdırılamazdı. Nitekim sığmamış da. Yavuz Abi’nin, benim de bir bölümüne tanıklık ettiğim mücadelesinin birçok ayrıntısı kitapta kendine yer bulamamış.
TMMOB Başkanı olduğu dönemlerde, Karadeniz Sahil Yolu gibi, Sakarya- İzmit İpek Yolu Vadisi Serbest Bölgesi gibi, Seka Fidanlığı gibi, Bolu Tünelleri ve Viyadükleri gibi, Bursa Uludağ ve Mavi Şehir gibi, İstanbul’da orman alanlarının sermayeye tahsisi gibi doğayı katleden, sermayeye rant aktaran büyük üst yapı projelerine karşı, gerek sahada gerekse hukuk alanında, Yavuz Abi’nin liderliği ve kararlılığı ile verilen mücadeleler bu kitapta yok.
* Sürmene- Beşköy sel bölgesi 1998
O dönemlerde ülkede yaşanan bütün doğal afetlerde; 1998 Batı Karadeniz Sel ve Heyelanı, 1998 Sürmene- Köprübaşı-Beşköy Sel ve Heyelanı, 1998 Adana- Ceyhan Depremi, 1999 Kocaeli Depremi ve 1999 Bolu- Düzce depreminde günlerce sahada kalan, çadırlarda sabahlayan Yavuz Önen bu kitapta yok.
27 Haziran 1998 günü gerçekleşen 7.3 büyüklüğündeki Adana – Ceyhan depreminde, Yavuz Önen, TMMOB 2. Başkanı Celal Beşiktepe ile birlikte, ÖDP’nin Çevre Mitingi için İstanbul’da idik. O gece, Celal Beşiktepe’nin 1987 model Audi’si ile yola koyulup Adana’ya vardık. Adana’ya vardığımız gün, bir yerde halkla konuşurken, yanımıza sırtında televizyon kamerası olan biri geldi. “Abi arabanızda yer varsa ben de sizinle deprem bölgesini dolaşabilir miyim?” dedi. “Hangi kanaldansın?” diye sorduk, “yerel basındanım abi” dedi. Basına yardımcı olalım dedik ve üç gün Adana ve Ceyhan deprem bölgesini birlikte dolaştık. Ceyhan dönüşü Adana’da, “Çok sağolun beni burada bırakabilirsiniz” dedi. Bıraktığımız yer MİT lojmanları idi!
Ankara yolu üzerinde yemek molası verdik. Görüntümüz savaştan çıkmış gibiydi. Yemek yediğimiz tesislere o sırada kırmızı plakalı bir Mercedes, arkasında bir Mercedes konvoyu ile girdi. Esnaf Konfederasyonu deprem bölgesi incelemesinden dönüyormuş. Hepsi siyah takım elbiseli, beyaz gömlekliydi. Başkanları Yavuz Abi’yi tanıdığı için, selamlaştık. Yemekten sonra hesabı istediğimizde garson hesap ödendi dedi. Kırmızı plakalı Esnaf Konfederasyonu halimize acımıştı!
Deprem dönüşü Ankara’da, ana akım bir medya grubundan TMMOB’a bir telefon geldi. Depreme ilişkin konuşma için Yavuz Önen dışında bir konuşmacı istiyorlardı. Daha öncesinde, iktidarın politikalarını aklamak üzere, sermaye ve esnaf örgütlerinden oluşturulan bir platforma TMMOB’u da çağırmışlardı. İlkesel tavrını koyarak Yavuz Önen ilk toplantıda ayrılmıştı oluşumdan. O günden beri televizyon ambargosu koymuşlardı ona.
Olağanüstü birikimini, bitmez tükenmez enerjisi ile her ortamda yol arkadaşlarına aktaran bir ağabeydir o. Tanıdığımdan bu yana, hangi konuda bir akla ihtiyacım olsa, Yavuz Önen hep ilk aradığım kişi oldu. 1999’da Dünya Mühendisler Birliği (WFEO) toplantısına Madrid’e birlikte gitmiştik. “Şeref Konuğu” olarak çağrılmıştı. Oturumlarda yaptığı konuşmalardaki entelektüel birikiminin, diğer ülkelerin mühendis örgütü yöneticilerinde nasıl hayranlık uyandırdığına tanıklık ettim.
Bu zorlu yaşamında hep yanında olan sevgili eşi Rezzan Önen de ayrı bir övgüyü hak ediyor. Onun o olağanüstü yol arkadaşlığı ve desteği olmasa aynı Yavuz Önen olur muydu sorusunun yanıtı açık: Kesinlikle eksik kalırdı.
Son sözünde şöyle yazmış Yavuz Önen: “Ailemi, dostlarımı, yol arkadaşlarımı sevdim. Yürüdüğüm uzun yolda bir kısmını yazdığım sevdalardan beslendim. Varlıkların ülkeler ve insanlar arasında eşitlik temelinde paylaşıldığı, halkların ayırım yapılmaksızın kardeşçe bir arada yaşayabileceği, adaletine güven duyulacak, barış içinde, müreffeh bir ülke ve dünya kurulması mücadelesine katıldım. Bu mücadelemi çok sevdim.”
Bizler de seni çok sevdik Yavuz Abi. İyi ki vardın, iyi ki varsın… (Şİ/AS)
* “Hayatı Sevdim”, Yavuz Önen, Dipnot Yayınları, 2020, 328 sayfa