Fotoğraf: Canva
Odanın bir ucundan bir ucuna gidip geliyordu. Bir yandan elindeki telefondan kendini izliyor, bir yandan da ablasına sitemde bulunuyordu.
"Bizimki yine küstü! Çıktı gitti işte, ne bileyim ya! Ablacım, bıktım bu evcilik oyunundan..!", diye söyleniyordu Dino.. Kâh aynada mimiklerini izliyor, kâh ablasının söylediklerine bağlı olarak "hm hm!" diye sesler çıkarıyordu. Sonra heyecanlanıp kasılıyordu. Tekrar odadan odaya mekik dokuyordu. Beden dili, onun aciz kalışını gösteriyordu.
"Ama bak işte! Sen de aynen onun gibi düşünüyorsun. Ya bırak Allah aşkına! Bunlar küçük hesaplar, ablacım. Zerre kadar değeri olmayan hesaplar... Ya, tamam tamam, siz kadınlar hep haklısınız, di mi ya, hep haklısınız! Neyse, ya, öfff! Canım sıkkın zaten... bi de sen üstüme gelme, lütfen" dedi. Başını kaşıdı sıkıntıdan. "Tamam, ablacım, tamam. Sonra konuşuruz!" dedi. Elindeki telefonu hoyratça parmakladı ve arka cebine soktu. Hâlâ oflayıp pufluyordu.
Şuursuzca odadan odaya girip çıkıyordu. Sanki bir şey arıyordu, sanki, okyanusun ortasında fırtınalara tutulmuş bir tekneydi. Birkaç volta attıktan sonra giyinip çıktı evden.
İlkbahar mevsimiydi. Nemli bir pazar günüydü. Dino evden çıkarken, yürüyüş yapabilmeyi düşünmüştü. Kasılan kasları gevşesin istiyordu. Fakat gece boyunca yağan yağmurun etkisiyle hava nemlenmişti. Serin hava yüzüne çarpınca yürümekten vazgeçti. Mahallede küçük bir tur attıktan sonra amcasına gitmeye karar verdi. Aracında yerini alınca telefon etti. Cevap vermedi amcası. Canı sıkıldı. Öylece bir süre oturdu. Yine de, onu evde bulacağını umarak yola çıktı.
Dino ile amcası Arif arasında tam on yaş vardı. Onu gerçekten de arif buluyordu. Her görüştüklerinde, dertleşiyorlar ve süslü esprilerle deşarj oluyorlardı. Ancak ne hikmetse, dönüp dolaşıp politika ve kadın temasında derinleşiyordu sohbetleri. İkisi de bu ikisi hakkında sıkıntılıydı!
Dino'nun tahmin ettiği gibi amcası evdeydi. Onun bu sürprizine sevindi. Güveç yemeği yapmakla meşguldü. Dino şanslıydı. Fakat amcası, Dino'nun bu ani gelişini hiç hayra yormadı. Pek yapmadığı bir şeydi çünkü. Dino'nun homurdanıp durmasından, dalıp dalıp gitmesinden "durumu çaktı!"
"Eee! Pia niye gelmedi? Bak o da severdi güvecimi ha!" dedi Arif. Konuşurken de Dino'nun yüz ifadelerini inceliyordu.
Bu soru üzerine, koltukta şöyle bi kıvrandı Dino. Elindeki dergiyi sehpanın üzerine ıkınarak bıraktı. Ayak ayak üstüne attı. Başını sağa sola sallayarak homurdandı. Derin bir nefes aldı. Bir elini çenesine dayadı: "Valla Pia'yı öfkelendirdim galiba. Evden çıkıp gitti." Amcasına baktı. Onun reaksiyonun anlamak istiyordu.
"Niye?" dedi Arif. Elindeki bira şişesini sehpanın üstüne bıraktı ve Dino'yu en iyi duyabileceği bir pozisyona girdi.
Süklüm püklüm oturan Dino'nun gözleri masum bir çocuğun gözlerini andırıyordu. Belirsizliğin ve hüznün dehlizlerinde kaybolmuş gibiydi. Az sonra irkilir gibi, başını salladı:
"Ya, bu kadınlar çok.. şeyler ya! Ya ne bileyim, amcacım ya... Aynen çocuk gibiler... Ya gerçekten, aynen öyleler!" Sesinde bir çaresizlik ve kırgınlık vardı.
"He ya hu! Doğru söylüyorsun..! E niye ki? De anlat hadi?" dedi Arif.
"Ya amca hiç sorma ya! Haftaya doğum günüm ya... Pia bana dedi ki; 'doğum gününde küçük bir kutlama yapalım.' Daha benim cevabımı bilmeden, başladı planlar yapmaya. Yok, bilmem Emma'lar gelecekmiş de; yok bilmem David'ler de davet edilmeliymiş de... Yok, annesi ve erkek arkadaşı gelmeliymiş de... Ben de 'valla ben istemiyorum!' dedim. 'Bana kalsa hiç kutlamam. Kutlamaları önemsemiyorum' dedim. Vay, efendim; ben niye istemiyormuşum... Efendim neymiş; ben çok zevksizmişim... Sosyal değilmişim. Onun sevincini kursağında bırakıyormuşum vs vs. Dedim ki, 'aşkım benim, Piam! Ben senin hatırın için doğum günü kutlamak istemiyorum. Partileri sen seviyorsun diye, ben de sevmek zorunda değilim' dedim. Vay, sen misin böyle diyen... Aaa! Küstü. Hiçbir şey demeden, hışımla hazırlandı çıktı. Valla, ben de hiç oralı olmadım. Sormadım, 'nereye, ne yapacaksın?' diye. Gitsin. Bıktım yaaa!"
Arif pür dikkat dinliyordu. Arada, "He, he! Aynen. He ya hu!" diyordu. Sanki Dino onunda yaralarını da kanatmıştı. Seyiren dudaklarında acı bir tebessüm geziniyordu. Birasını yudumlaması sıklaşmıştı ve duyduklarına başını sallayıp duruyordu:
"Ya, hiç endişelenme! O akşama döner eve, eminim. Ona bahane olmuştur bu tartışma. Belki düşünmeye, sakinleşmeye ihtiyacı vardır. Çıkmışken, alışveriş filan yapıp dönecektir, göreceksin" diyerek avutmaya çalıştı Dino'yu.
Dino ise, heyecanlanmıştı ve daha da anlatacakları varmış gibi "Ondan sonra..." deyip, homurdanıyordu. İkisi de hemfikir gibiydi. Birbirlerine ha bire hak verip duruyorlardı.
"Yeğenim, biliyorum bu hadiseleri... Ben de Selma'yla... Yıllardır dalaşıp duruyorum. Senin dediğin gibi, aynen! İncir çekirdeğini doldurmayan şeyler. Onlar için ayrıntı, gösteriş önemli! Dırdırları bunun için bitmiyor! Gülünç! Çok gülünç geliyor insana, ama n'aparsın!. Böyle bunlar! Ayak uyduracaksın, suyuna gideceksin. Başka yolu yok kardeşim, yok! Allahtan şimdi kızımız var. Onunla uğraşmaktan, pek fırsat bulamıyor bana çatmaya. E, ben akşam eve yorgun argın gelince... E, o da çalışıyor ve yorgun. Anlayacağın fırsat bulamıyor, ha ha ha! İnan ya hu; şimdi anasının yanına bir iki haftalığına gidince böyle; nefes alıyorum ha! Toplum değişti, toplum... Eskiden, benim çocukluğumda böyle miydi..."
Kıyaslamalar, onun deneyimleri yine gündeme gelmişti. Dino, amcasını dinliyordu, ama onun "eskiden"i göklere çıkarmasını onaylamıyordu. Yıllar önce anneannesinin anlattıkları hiç iç açıcı değildi. Üstelik okuyarak edindiği bilgiler de iyi şeyler öğretmemişti ona. Kadınların ne çok ezildiğini, haksızlığa uğradığını iyi biliyordu. Merkezde olmak istercesine, kesti amcasının sözünü:
"E işte, ben de dedim, 'Pia, sen hiç düşündün mü? Ben, senin doğum gününü sen mutlu olasın diye hatırlıyorum. Senin hatırın için kutluyorum. Bari benimkini de senin hatırın için kutlamayayım. Hep sen mi memnun olacaksın. Biraz da benim istediğim gibi olsun' dedim. İşte bu sözlerim, onun çok ağrına gitti. Ya, amca ya..! Haksız mıyım şimdi? Hani düşünüyorum da ben öyle kaba ve maço bir kişiliğe sahip değilim. İnan amca, her bir şeyi eşit paylaşıyoruz. O ütü yapıyorsa, ben de yemek yapıyorum; çamaşır yıkıyorum..."
"Tabii canım; çok haklısın" diye atıldı amcası yine. "Eskiden doğum günü mü biliyorduk. Benim çocukluğumda hiç bilmezdik kutlama mutlama..."
Bir telefon sinyalı duyuldu gerilerden. Telaşlandı ikisi de. Dino, mutfağa koştu. Telefon eden Pia'ydı. Dino'nun nerede olduğunu soruyordu. Kısa sürdü bu diyalog. Dino salona döndü. Stresli bir hali vardı:
"Amca ben kaçayım. Pia eve gelmiş. Olay daha da tatsız olmadan..."
"Ha! Eee, iyi de; yemek yemedin daha. Hemen gelirim, demeseydin keşke. Neyse!"
"Olsun, amca, seni gördüm ya!"
"Dur hele hemen acele etme! Allah allah!. Sana yemek vereyim. Bak, Pia da sever yemeğimi."
Dino, "Gerek yok amca, sen yersin, sağol!" dediyse de, amcası mutfakta paket yapmaya başlamıştı bile. "Güzel bir de pilav yaparsın yanına... Hadi bakalım!" diyordu içeriden.
Sarılıp vedalaştılar. Apar topar yola çıktı Dino. Heyecanlıydı çok! Düşünüyordu: Çok mu abartıyorum ben? Hep kendi penceremden değil de, bir de sevdiğim kadının penceresinden mi baksam! Galiba çok prestij sorunu yapıyorum... Bu kez onu iyi dinleyip anlamaya çalışmalıyım. Çocukça davranmak çözüm değil!" diye geçiriyordu içinden.
Yoğun bir trafiğe girdi. Müziğin volümünü yükseltti. Ve tarifsiz bir duyguyla müziğe eşlik ederken, Pia'sını şimdiden özlediğini hissetti.
(HK/AÖ)