Yakın zamanlarda herkesin bir köyü vardı. Şimdiki zamanlarda bir köyü olanların sayısı azaldı. Şehirlileşme ile birlikte köyler ya küçüldü ya da çoğu gelişemeden kayboldu gitti. Köyler mekân olarak mezralardan siliniyor ama bugünün şehirlerinde boy verdikleri de bir başka gerçek.
Dünün köylerinde bir “garib” köylülük vardı. Bugünün şehirlerinde de bir “garib” köylülük sürüyor. Tarlalar, kerpiçten evler bitiyor; karşısında arsalar, binalar çoğalıyor ama garibanlık baki kalıyor işte.
Literatür Yayınları, ilk basımının ardından 64 yıl geçen Bizim Köy’ü yeniden okurla buluşturuyor. Kitabın yazarı Mahmut Makal, “Bizim Köy”ü kaleme aldığında sadece 18 yaşında bir öğretmendi. Köy Enstitüsü çıkışlı Makal, kendi köyünde gözünün önünde yaşananlara öyle bir ayna tuttu ki aynadan taşan gerçeklik, yarım asır sonra bile kaybolmadı.
Tahsin Yücel, Makal’ın yazıları için 1995 yılında şöyle diyor: “Bizim Köy, 1950’de bir başyapıttı. 1995’te de bir başyapıt” Yücel’in sözlerinin ardından 20 yıl geçti ve Bizim Köy, hala bir başyapıt.
Makal’ın Bizim Köy’ü, bugünü anlamak için düne bakabileceğimiz bir durak sanki. Onun yarım asırı da geride bırakan köy tasvirlerine bakıp, bugünün insanlarını anlamak mümkün. Hatta bugünle yüzleşmek için fırsat da sunuyor Makal. Bizim Köy, yönetenler ve yönetilenler arasındaki çelişkileri güncelliği ile bugüne taşıyor. Tüketme alışkanlıklarımıza utanma hissini verebilecek nadir bir çalışma…
“Köyde görülecek ne var yahu, altı toprak, üstü toprak dört köşe evler”* diyen Kemal Tahir’lerden, günümüze kadar çok kişi köylerimize, köylerinize “sırtını dönmüş/ dönüyor” olabilir. Ama insanlık o köylerde yaşanan garibanlıklarla yüzleşmediği sürece, bugün yaşanan garibanlıkların da bitmeyeceği gün gibi ortada duruyor.
Mesela Makal, köylünün dilinden şöyle sesleniyor bizlere: “Hökümet işi hep böyle olur yavu, bilmez misiniz? Hökümetin ettiği hayır, ürküttüğü kurbağaya değmez”
Ve bir başka yerde de yüreğinin orta yerinde duyduğu sızıyı şöyle anlatıyor: “Şimdi büyük kentlerde radyolar çalıyordu. Lokantalar, kahveler doluydu. Karınlar toktu, keyifler yerindeydi. Şimdi “Vatan… Millet… Sakarya…” diye söylevler çekiliyordu. Kim bilir nerelerde, köy davasının hızlı adımlarla ilerlediğini anlatıyordu belki bir konuşmacı… Ve kara kuvvet koşar adımlarla yolunda yürüyordu. Kimsenin haberi yoktu bundan, kimsenin umurunda değildi bu…”
"Bilmek yanmakmış büsbütün"
İç konuşmalarını okurla paylaşmaktan çekinmiyor Mahmut Makal: “Şimdi köyde, böyle üzüntülerden habersiz, rahat rahat oturan kardeşlerimi düşünüyorum da, acaba şu okumak dedikleri şey, dertsiz başa dert midir diyorum kendi kendime. Tevekkeli, Tarancı dememiş mi: “Bilmek yanmakmış büsbütün!”
Mahmut Makal, köylük yerde yokluk içinde bir eğitim neferi. Sonraları yazdıkları nedeniyle tutuklandığı da oluyor… Köhne okullarının duvarının yıkılışını anlatırken kıssadan hisseler veriyor, bugünün korkularını da anlatıyor; “Hoca’nın cüppesini havalansın diye ipe sermişler. Derken şiddetli bir yel, estiği gibi cüppeyi alıp götürmüş. Hoca “Şükür ya Rabbi!” diye dua etmeye başlayınca karısı, “Ayol, niye dua edersin?” diye sormuş. “A hatun, ben de içinde olsaydım, halim nice olurdu?” demiş. Bizimkisi de o hesap. Ya duvar göçerken biz altında olsaydık? Ucuz kurtulduğumuza şükredelim.”
18 yaşındaki o genç öğretmenin 1950 yılında yazdıklarına bugün yürekten bakınca, dünü değil bugünü göreceksiniz.
İyi okumalar…(NŞ/NV)
* ‘Beş Romancı Tartışıyor’dan aktaran, Adnan Binyazar.
** Mahmut Makal, Bizim Köy, Literatür Yayınları, Eylül 2014 (19. Baskı), 166 sayfa.