Tarım ülkesi olan memleket sanayi toplumuna dönüşürken din güdümlü muhafazakâr zihniyet, bilhassa kentlerde etkisini yitiriyordu. Genç nesil tutucu aile değerlerine başkaldırırken müzik, hürriyet arzularının en dolaysız aracı haline gelmişti. Baskı altında tutulan ne varsa hoyratça ifade edilmeye, tutucu cemiyetin çağdışı alışkanlıkları sorgulanmaya, hatta topa tutulmaya başlanmıştı.
Katolik dünyasının merkezi konumundaki İtalya'da 50'li yılların sonundan itibaren 60'lı yıllar boyunca, başını Adriano Celentano, Mina, Rita Pavone ve Gianni Morandi'nin çektiği "haykıranlar", o zamanlar çılgınlık olarak algılanmış Rock & Roll'un ülkedeki temsilcileri oldular.
Şarkıdaki güftede sevgilisine "Beni kimse yargılayamaz, sen bile!" diyebilen, bağımsız bir kimlik peşindeki kadın şarkıcı Caterina Caselli'nin ta kendisiydi ve annesine inat, kilisedeki pazar ayinine etekle değil, pantolonla gitmek istiyordu.
Ülkede yaşanmakta olan iktisadi patlama aslında tüketim toplumunun temellerini atıp İtalya'yı geri dönülmeyecek bir şekilde değiştirmekteydi; tam da meselenin tüm bileşenlerini geniş açıdan değerlendirebilen Pier Paolo Pasolini'nin öngördüğü gibi.
Torino Film Festivalinde boy göstermiş olan Bizi Kimse Yargılayamaz (Nessuno Ci Puo' Giudicare) adlı albenili belgesel, isyankâr bir neslin devrimci harekete nasıl temel oluşturduğunu da bir kez daha gözümüze sokuyor. Yönetmenliğini Steve Della Casa ile Chiara Ronchini'nin paylaştığı 83 dakikalık yapım, aslında her şeyin Amerika Birleşik Devletleri tarafından 10’lu yaşlardaki tüketicilerin ekonomiye katkı gücünün fark edilmesiyle başladığının altını çiziyor.
Gençler isyanlarda
İtalya'da gecikmeli de olsa, 45'lik plakların çıkması ve jukebox'ların (müzik kutuları) yaygınlaşması taşradaki küçücük yerleşim merkezlerinde bile gençlerin sevdikleri şarkılara ulaşması anlamına geliyordu, ne de olsa ülkenin resmî televizyon kanalı RAI gerici çizgisini vurdumduymazlıkla sürdürüyordu.
Aynı sebeplerden dolayı popüler bir şarkı veya ününün zirvesindeki bir şarkıcıdan yola çıkılarak çekilen ucuz "müzikal" filmler, yapımcılarına gişe patlaması yaşatıyordu.
Hıristiyan Demokrat Partisi’nin iktidarına on yıllarca boyun eğmek durumunda kalan İtalya halkı sansürle de boğuşmaya başlamıştı. Haykıranlar Kodese (Urlatori Alla Sbarra) adlı filmde kendileriyle dalga geçildiğine inandıklarından kontrol delisi yetkililer, yapımı 18 yaşından ufaklara yasakladılar. Oysa hedeflenen kesimin yaş sınırı ABD'de olduğu gibi İtalya'da da düştükçe düşüyordu.
Geçenlerde Ferzan Özpetek'in de dahil olduğu muhtelif yönetmenlerin klipleriyle tekrar karşımıza çıkan Mina ile Adriano Celentano'nun ilk birlikteliklerinden birine tanıklık ediyordu mevzubahis film. Temcit pilavı misali tekrar tekrar ısıtılıp karşımıza çıkarılan ikilinin, yıllar içinde halkı uyuşturan esas unsur "Mamma TiVu"nun (Televizyon Ana) zaman zaman önde gelen maşalarına dönüşmesine hepimiz şahit olduk.
Dış dünyaya açılma açlığının tavan yaptığı dönemde başlamış ve nesilden nesle aktarılmış İtalya'daki yabancı sanatçı hayranlığından Chet Baker da nasibini alacaktı.
Renkli günler
2. Dünya Savaşı sonrasının etkilerini üzerinden atamamış İtalya'ya ilk geldiğinde siyah-beyaz bir manzarayla karşılaştığını anlatıyor İngiltere kökenli müzisyen Shel Shapiro; yas tutan kadınların siyah kıyafetlerinin bir tarafa atılıp, rock & roll patlaması sayesinde ortalığın renklere boğulduğunu da.
Bu arada Dolce Vita'da Fellini, Adriano Celentano'yu seyircinin karşısına kendi kimliğiyle çıkaracak kadar ilahlaştırıyor, başka bir filmde eşi Giulietta Masina gencecik yıldız Rita Pavone'nin annesi rolünde şeyk figürleri döktürüyordu.
Ülkenin yetiştirdiği en saygın komedyen Toto ile aynı seti paylaşacak kadar becerikliydi gencecik Pavone. Umberto Eco'nun övgü dolu sözleri, İtalyan komünizminin önderi sayılan Palmiro Togliatti'nin hayranlığı Rita'yı sol entelijensiyanın gözbebeği haline getirecekti. Dönem kızgınlığın, öfkenin, tabuları yıkmanın, düzene karşı gelmenin dönemi olduğu kadar dostluğun ve aşkın da dönemiydi.
Aranjmanlar revaçta
Beatles çılgınlığı İtalya'yı da sardı, İtalyanca sözlerle söylenen aranjmanlar ortalığı kasıp kavurdu. "Dünyayı fethetmek istiyor, sınır tanımıyorduk" diyor kahramanlarımızdan biri. Otostop, motosikletle gezmek, aşk, cinsel serbestî ve marihuana kullanımı prim yapıyordu. Aykırı şarkıcılar Patty Pravo ve Renato Zero kariyerlerinin ilk adımlarını Piper Kulüp'te atarlarken, mekân Jet Set'in gözbebeği haline gelmişti.
Bir dönemin Turizm, Spor ve Şov Dünyası Bakanı Umberto Tupini gençleri edepli olmaya davet ediyor, ortalıkta sergilenen sevgi ifadelerini bayağılılık ve pornografiyle özdeşleştiriyordu.
Bu arada taşkın enerjinin meyvesi olgunlaşıp "beat" akımına dönüşüyor, nesiller arasındaki çatışma iyice belirginleşip, komünist ve devrimci bir kimliğe bürünüyordu. Ünlü olmak artık aşağılanan konumlardan biri olmaya başlamıştı…
Bir parmak bal...
Klasik televizyon belgeseli kodlarına uyularak çekilmiş olan Kimse Bizi Yargılayamaz adlı Istituto Luce Cinecitta' imzalı yapım, İtalya'da işler ciddileşip 70'li yıllardan itibaren karanlık güçlerin hâkimiyetine geçilirken bitiveriyor.
ABD'deki siyah hareketine yönelik zalim müdahaleler ve özellikle Vietnam savaşı tüm dünyadaki bilincin iyice açılmasına yol açacak, savaş karşıtı hareket birilerinin asabını bozacaktı. İtalya'nın "derin devleti" Gladyo icraatlarına başlayacak, sindirilen halk kısa bir süre sonra apolitik bir tüketim toplumuna dönüşecekti.
Haykıranların yerini besteci-şarkıcılar almaya başlayacak, sosyal ve siyasal güfteler, iletişim zorluğu çeken içe dönük karakterler İtalya ruhunu belirler hale gelecekti.
Zevkli seyirlik, İtalya'da nostaljiyle özdeş bir döneme kısaca da olsa ışık tutarken, seyirci çok daha fazlasını merak eder hale geliyor. Yaratıcılıkla harmanlanmış böylesine taşkın bir enerjinin manipüle edilerek devşirilmesi sonucunda muhafazakârlığın hâkim olmasına ve akabinde halkın memur zihniyetine hapsolmasına insan inanamıyor.
İtalya müzik piyasasının, uluslararası alanda kendisine hayran kazandırmış onlarca sanatçıdan, zamanla ticari müzik kodlarına sıkıştırılmış kısır birkaç isme nasıl indirgendiğini de ayrıntılarıyla görmek istiyor…
Yoksa onlar birer şaklaban, biz de çok mu saftık? (MT/ÇT)